benimle de yatacak mısın?

663 69 46
                                    

Johnny gideli çok olmamıştı, çin, pekin uçağı kalkalı yarım saat olmuştu. Manken ise sabahın yedisinde istemsizce ayakta bulmuştu kendini.

İşini tamamen bırakmıştı.

Yıllarını geçirdiği ajanstan ayrılacağı aklına bile gelmemişti. Çoğu ilkini o ajansta bulmuştu. İlk kez ünlü bir magazin dergisinin yüzü oluşu, ilk röportajı, ilk çekimi, ilk kez kendi adına sponsor aldığı videosu.

Kore, Lee Taeyong'u yüceltiyordu. Ancak dünyanın Lee Taeyong'dan haberi yoktu.

Bu sinirlerine dokunuyordu. İster istemez içindeki kibir büyüyor ve benliğini yutuyordu. Hep 'en'lerin kendisine ait olmasını isterken hırsına yenik düşüyordu manken. Hırstan gözleri dönmüştü adeta.

Sonra kapısı çalındı. Manken koltuktaki çıplak bacaklarını topladı ve kapıya yöneldi. Normalde hiç misafiri olmazdı; Johnny hariç.

"Lee Taeyong?" Şapkalı bir adam boğazını temizleyip elindeki zarfı mankene uzattı. "Bir zarfınız var."

Manken kaşlarını çattı. Zarfı adamın elinden aldı ve içeri adımlarken zarfın üstünü yırtıp açtı.

Kağıdı tekrar ve tekrar okusada ne yazılan metin ne de en aşağısındaki isim değişti. kendisi adına açılmış davayı ve kocaman harflerle yazılan o ismi sindirmeye çalıştı.

Hayır değişmiyordu, ne kadar okursa okusun bir türlü değişmiyordu.

Jung Jaehyun ona dava açmıştı ve duruşma tam olarak yarındı.

*

Jaehyun zeki bir iş adamıydı.

Mankenin ayağına geleceğini adı gibi biliyordu.

Jung Ajansının bütün hazırlıkları tamamdı. Ajans kurulu toplantı yapmış ve bu ay boyunca hedeflerini konuşmuştu. Şirketteki işler hızlı gitse de Johnny kardeşinin en iyisini yapacağını biliyordu. Ağabeyi bu konuda kendisini geçeceğini söyleyip duruyordu hatta. Johnny fazlasıyla Jaehyun'a güveniyordu.

Siyah kadife ceket, saten füme gömlek. Özenle taranmış saçlar ve beyaz pürüzsüz surat, içinde alev varmışcasına parlayan, kısık kahverengi gözler. Jung Jaehyun ajansın başına geçmeyi hak etmiyordu da kim ediyordu?

Sonra yeri sallayan adımlar duydu genç CEO, bir göz kırpmasıyla masasında soluyan genç mankeni gördü.

"DAVADAN VAZGEÇ SENİ OROSPU ÇOCUĞU."

Sinirden köpürmüş bir vaziyetteydi. Platin saçları dağılmış, simli üstü kırışmış ve gözlerinin altı morarmıştı. Mankenin gece boyunca uyumadığı, sinirini tazelediği halinden belliydi.

Mankenin ağzından çıkanlar genç CEO'nun gülmesine sebebiyet vermişti.

"Her zaman böyle sinirli misinizdir? Yoksa sadece kuyruğunuza basılınca mı tırnaklarınız çıkar?" dedi alayla.

Mankenin elindeki zarf gitgide kırışıyordu. Yumruk yaptığı eli bembeyaz olmuştu. "Bana dava açmaya hakkın yok. Mesleğimi elimden alman için hiçbir sebep yok. Mankenlik ne biliyorum. Tamam mı? Yıllardır bu işi yapıyorum."

CEO yayvan bir şekilde gülümseyip içkisini yudumladı. "Patronunla seks yapmak gibi mi?"

Taeyong dişlerini gıcırdattı. Önündeki adamın her dediği kelime, dudaklarının arasından çıkan cümleler. Bir anda damarlarında kan yerine öfke pompalanmaya başladı.

"Söylesene, benimle de yatacak mısın?"

Gözleri bir süre birbirine kenetli kaldı, ne diğeri konuştu ne de öbürü. Bir süre bu cümle havada tehlikeli bir biçimde asılı kaldı.

Kapının tıklatılmasıyla ikili duraksamıştı. "Manken geldi mi Bay Jung? Hazırlıkların hepsi tamam."

Genç ceo kapının eşiğindeki sarı saçlı çocuğa bakıp bakışlarını mankene çevirdi.

"Manken mi? Hangi manken?"

Taeyong dişlerini yanaklarına geçirdi. Kanadığını metalik tattan anlamıştı. Sinirden gözyaşları akacakken siyah saçlı ceo'ya yaklaştı ve yüzlerinin arasında çok az bir mesafe bıraktı. Hiçkimse onu görmezden gelemezdi, o normal biri değildi. O Lee Taeyong'du. Korenin en ünlü mankeni, en yücesi, en güzeli.

Manken mimiklerini oynatmadan buz gibi ses tonuyla konuştu. "Kontratı kabul ediyorum."

"Senin ajansında seni mahvedeceğim."

sex in the city // jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin