21

2.1K 231 103
                                    

"eve giderdim ya, gerek yoktu buna hiç."

"ne demek gerek yoktu? çarparım ağzına görürsün gerekiyor mu gerekmiyor mu." mikey sinirli sinirli konuşup beni yavaşça koltuğa oturttu.

"ilk günlerdeki beyefendi nerenize kaçtı acaba mikey bey? cam çocukmuşum gibi davranıyordunuz bana, ne değişti?"

yüzüme eğildi ve dudaklarımı öptü. "saçma sapan şeyler söyleyerek beni sinirlendirme sen de o zaman." doğrulduktan ve televizyonu açtıktan sonra bana baktı. "istediğin herhangi bir şey var mı? canının istediği? yemek olur kitap olur oyun olur..."

bir süre sessizce düşündüm. "mikey," dedim. ilgiyle kaldırdı kaşlarını. "canım bir çilek çekiyor, anlatamam."

isteğime güleceğini düşünürken ciddiyetle başını salladı ve telefonunu cebinden çıkarıp birini aradı. ben onu merakla seyrederken "bir kilo çilek al ve on dakikaya bizim evde ol." komutunu verdi karşıdakine.

"aslında ciddiye almazsın sanmıştım." dedim şaşkınlıkla.

yanıma oturdu ve kolunu koltuğun arka kısmına koyup saçlarımla oynamaya başladı. "alırım. ağzından çıkan her şey bir emir şu saatten sonra." ardından hemencecik ekledi. "yalnızca iyileşene kadar, ona göre. kendini firavun zannetme yani."

güldüm ve yanağını öpüp başımı omzuna koydum. "iyi ki varsın."

"kamp nasıldı oğluşum?"

"iyiydi annecim. bildiğin kamp işte."

"iyi çalıştınız mı bakayım?"

kaşlarımı kaldırıp ona baktım. "çalıştık mı?"

kafasını örgüsünden kaldırıp bana baktı. "yoksa çalışmadınız mı?" dedi azarlayan bir ses tonuyla. "e üç haftayı boşa mı geçirdiniz yavrum? nasıl ders kampıymış bu? hiç mi sizi denetleyen hoca yoktu? zorlasaydı azıcık."

zoraki bir şekilde güldüm. içimden, bu kampın bir ders kampı olduğundan bahsetmeyen draken'e içtenlikle söverken olayı çevirmeye çalıştım. pek odaklanamadığımızı ve kampın çoğunlukla eğlenceli aktivite yaptırdığını söyledim.

odama geçtiğimde derin nefes alıp vermiştim. yalan söylemekte iyi değildim ve annem nefes alışımdan bile anlayabilirdi yalan söylediğimi. hatta muhtemelen anlamıştı ama beni zor duruma sokmak istememişti.

çantamı boşaltıp içindeki kitapları masama bıraktım. seslice ofladım. üç hafta geriydim derslerden. arayı kapatmak zor olacaktı.

çantamı boşaltırken gözüme bir hediye paketi çarptı. kaşlarımı çatıp onu aldım ve içinde ne olduğunu merak ederek açtım. avucuma düşen kolyeler şaşırttı beni ilk başta. çünkü onların varlığını unutmuştum çoktan. 

hızla telefonumu kavradım ve şarja takıp açtıktan sonra mikey'yi aradım.

"takemichi? bir şey mi oldu?"

"bize gelir misin? sana vermem gereken bir şey var. çok acil."

"hemen geliyorum." ve telefonu kapattı.

ben heyecanlı adımlarla odamda volta atarken bir motor sesi işittim. perdeyi kaldırıp gelen kişiye baktım. mikey'ydi.

hızla odadan çıkıp ayakkabılarımı giydim. anneme iki dakikaya döneceğimi söyleyip çabuk adımlarla aşağıya indim.

mikey ile zemin katta karşılaştık. "ne oldu?" diye sordu endişeyle. "acil olarak vermen gereken şey ne?"

aramızdaki mesafeyi kapatıp ona sarıldım. "geçmiş doğum günün kutlu olsun, manjiro."

derin bir nefes aldı ve ellerini belime yerleştirdi. "aklım çıktı, geri zekalı."

geri çekildiğimde ellerimi arkaya aldım ve ona gülümseyerek baktım. üzerimizdeki lamba sönünce elini kaldırdı ve hareket sensörlü lambayı yaktı. sonra bana baktı.

"elini uzat." dedim ona.

dediğimi yaptı ve merakla bekledi ona vereceğim şeyi. avucumdaki zincir kolyeyi onun avucuna bıraktığımda kolyeye şaşkınlıkla baktı. minik kalbin açılabileceğini fark ettiğinde acele etmeden kalbi açtı. bir yanında T bir yanında M yazıyordu kalbin.

"istersen cringe bul, umurumda değil. ben çok beğendim bunları." kendi kolyemi çıkarıp tebessümle kolyeye baktım. "güzel bir hismiş çift eşyaları taşımak."

kolyeyi kolayca taktıktan sonra bana yaklaşıp yavaşça sarıldı. "teşekkür ederim sevgilim." boynuma kondurduğu öpücükle içim sıcacık oldu. kollarımı kaldırıp sırtına koydum ve sıvazladım. geri çekildikten sonra elimi tuttu. "gelmişken annene de bir selam vereyim."

gülümsedim. "gelmişken burada da yatar mısın?"

"lafı ağzımdan aldın."

gülüştük. bulunduğumuz kattaki bir kapının kilidi açıldığında çok fazla ses çıkardığımız için bize kızacaklarını düşündük ve koşar adım yukarı çıktık.

eve girdiğimizde rahatça güldük ve odaya geçmeden önce birbirimize bir öpücük verdik. romantik filmlerdeki vıcık vıcık çiftlerden olmak sandığım kadar kötü değildi. belki de mikey'ye sahip olduğum içindi, bilmiyorum.

-

şerefsize bak mikeysi var diye nasıl mutlu bizim de böyle mikeymiz olsaydı biz de mutlu olurduk

aslında bu bölümü final yapmam gerekiyordu ama canım istemedi siz okumaya devam ederim diyorsanız şöyle bir dört bölüm daha götürelim (25 estetik olduğu için değil ne alakası var)

rezil # takemikeyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin