25 (final)

2.1K 232 156
                                    

"tamam, geçti." adrien'ın göğsüne daha fazla sığındım. saçlarımı okşamayı sürdürdü o da. fakat bu hareketi bana mikey'yi hatırlattığı için tekrar ağlamaya başladım.

"mikey'yi istiyorum." ağlamaktan yorgun düşüp mayıştığımda adrien yavaşça ayağa kalkıp üzerime bir battaniye örttü. saçlarımı birkaç dakika daha okşadı. uyumadan hemen önce adrien'ın mikey'yi bana getirmek hakkında bir şeyler söylediğini duydum ama dinleyemeyecek kadar mayışmıştım.

mikey'den

apartmanın önüne geldiğimde motordan hızla indim. anahtarı motorun üzerinden bile almadan açık apartman kapısından içeriye girdim.

asansörü yedinci katta gördüğümde çağırmakla zaman kaybetmeyip merdivenleri büyük adımlarla çıkmaya başladım. nefes nefeseydim, yorgundum ama yedinci kata gelene kadar soluklanmadım bile.

merdivenleri bitirdiğimde ellerimi dizlerime koyup soluklanmaya çalıştım. duvardan tutunarak daireye yaklaştım. daireye üç adım kalmışken kapı açıldı. donup kaldım.

fakat daireden takemichi değil sarışın, yabancı biri çıktı. beynim çalışmayı bıraktığı için tepki veremedim. takemichi kesinlikle bu dairede oturuyordu. yoksa taşınmış mıydı?

yabancı çocuk kapının önündeki ayakkabılarını giyerken gözleri beni buldu. önüne dönmüştü ki hızla kaldırdı başını tekrardan.

"mikey-kun?"

beni tanıyordu. kaşlarım usulca çatıldı. ona kim olduğunu soramadan hızla aramızdaki mesafeyi kapattı ve bileğimden tutup çekiştirdi beni.

"çok geciktin." ayakkabılarımı içerde çıkardım ve ona baktım şaşkınlıkla. eliyle oturma odasını gösterdi. "takemichi uyuyor." dedi.

herhangi bir şey söylemeyip hızla salona girdim. koltuktaydı ve üzerinde bir battaniye vardı. tam önünde diz çöktükten sonra kızaran burnuna ve yanaklarına baktım. ağlamıştı. çok ağlamıştı...

alnını öpüp kokusunu derince içime çektim. aynı şampuanı kullanıyordu. saçları nasıl biliyorsam öyle kokuyordu.

"mikey-kun," arkama baktım. "biraz konuşalım mı?"

takemichi'yi bir kez daha öpüp ayağa kalktım ve o çocuğu mutfağa kadar takip ettim. onun gibi masaya oturmak yerine sırtımı mutfak tezgahına yasladım.

"adrien ben." dedi. dişlerimi sıktım ama ağzımı açıp bir şey söylemedim. hem ne söyleyeceğini merak ediyordum hem de gürültü yapıp takemichi'yi uyandırmak istemiyordum. "iki üç aydır takemichi'yle ev arkadaşıyız. sana o mesajları yazan bendim. kötü niyetle değildi, ister inan ister inanma. ben o üzülmesin istedim. onu üzme istedim."

"onu üzmem ben." dedim kendimden emin bir şekilde.

kafasını kaldırmadı. tebessüm etti ve elleriyle oynamayı sürdürdü. "ne yaptın da ona çirkin olduğunu düşündürdün?" kaşlarım gittikçe daha çok çatılıyordu. "ne yaptın da değersiz hissettirdin onu?"

"bana bak çocuk, lafını bil de konuş yoksa seni buraya gömerim."

"onu neden arayıp sormadın?" dedi inatçı bir şekilde.

"derslerim-"

"onun da dersleri var." sözümü kestiği için sinirlensem de devam ettiği için bir şey söylemedim. "haftaya sınavları var. ama senin yüzünden ne derslerine odaklanabiliyor ne de doğru dürüst yemek yiyebiliyor. sen, onun kaç defa aynanın karşısına geçip acaba çirkin miyim diye kendisine soru sorduğunu bilmiyorsun ama ben biliyorum. kaç kez telefonunu senden gelen bir mesajı görebilmek umudu ile eline aldığını ama hayal kırıklığı ile geri bıraktığını bilmiyorsun, ben biliyorum. kimseye belli etmemeye çalışıyor ama ben fark ediyorum. üzülüyor. çok kırılıyor..."

şaşkınlıkla kendimi gösterdim. "buna benim sebep olduğumu mu düşünüyorsun? ben..." durakladım. en son ne zaman takemichi'ye mesajı atıp konuşmayı başlatanın ben olduğumu düşündüm. yakın bir zaman değildi. "ben onu ihmal ettim..."

adrien usulca başını salladı. "ben sadece bunu fark etmeni istedim. ama onu arayıp öyle şeyler söylediğinde takemichi gerçekten çok üzüldü." gittikçe düşen suratına bakarak takemichi'ye karşı bir şeyler hissettiğini söyleyebilirdim. "onu hak etmediğini düşündüm." dedi ağlamaklı bir sesle. elleriyle yüzünü kapattı. "onu daha fazla üzeceğimi bilseydim sana mesaj atmayı bırak, onunla konuşup arkadaş bile olmazdım."

iç çektim. gerçekten seviyordu takemichi'yi...

"sana kızmıyorum şu an." diye mırıldandım. "ne kadar aptal olduğumu gösterdin bana, teşekkür ederim."

"onu üzme." dedi ağlamaklı bir sesle. küçük bir çocuk gibiydi.

gülerek saçlarını karıştırdım. "üzmeyeceğim, söz."

"mikey?" duyduğumuz sesle kapıya baktık. takemichi uykulu gözlerle bana bakıyordu. sonra adrien'a baktı ve esnedi. "adrien, halüsinasyon görmeye başladım. galiba dediğin kadar kötüyüm."

ona yaklaştım ve yavaşça sarıldım beline. "gerçeğim, takemicchi."

kollarını kaldırıp sırtıma koymadı. daha sıkı sarıldım bu sefer ona.

"mikey?" uykusu açılmış olmalıydı. kısa süre sonra ağlamaya başladı ve kollarını boynuma sıkıca doladı. "mikey..." boynumu öptü ve boğuk bir sesle konuştu. "evine hoş geldin mikey."

hoş buldum, en güzelim.

-

finallerim hep kötüdür asla gelişemedim bu konuda gomen

rezil # takemikeyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin