Duvarlar üstüme gelmeye başladığında dışarı çıkmaya karar verdim. Herkes uyuduğu için yavaşça örttüm kapıyı. Asansör yerine merdivenlerden inmeyi tercih ettim. Bir kat inmiştim ki koltukta Tuğba’yı gördüm. Yanına gidip oturdum.
‘’Geçmiş olsun. Neden buradasın?’’ başımı eğdiğimde bütün aileyi gördüm.
‘’Emir Emin ve Tuna zehirlenmiş. Emir hala yoğun bakımda. Sizden çıktıktan sonra birden bayılmış.’’ Kaşlarımı çatıp başımı eğdim. Bizden sonra… Tesadüftür ya. Başımı kaldırdığımda Evan’ı gördüm. Doktorun odasından çıkıyordu. Tuğbaya tekrar geçmiş olsun diyip Evan’ın peşinden gittim. Bahçedeki koltuklardan birine oturdu. Hızla yanına oturdum.
‘’Neden buradasın?’’
‘’Sen neden buradasın?’’
‘’Abim için gelmiştim. Normal odaya almışlarda.’’
‘’Peki, yanında ki kız kimdi?’’
‘’Eski sevgilimin kuzeni, abimin sevgilisi.
‘’Onunla mı geldin?’’
‘’Hayır, dışarı çıkacaktım onu gördüm. Yanına gittim. Kuzeni, eski sevgilim yoğun bakımdaymış. Konuyu saptırma. Neden buradasın?’’
‘’Boş ver.’’ Omuz silkti. Gözlerime dahi bakmıyordu. Sadece uzakta ki oyun parkına bakıyordu.
‘’Evan.’’ Korku doluydu sesim.
‘’Evan!’’
‘’Ne ne ne?’’ bana dönüp bağırmaya başladı. ‘’Kanserim tamam mı? tedaviyi reddetmek için geldim.’’ Put gibi kalmış sadece gözlerine odaklanmıştım. Derin nefes verip elimden çekerek arkasından sürüklemeye başladı. Direnmek istiyordum ama bütün kaslarım duyduklarımdan sonra iflas etmişti. Kanser. Ölümle eş anlamlı olan kelime. Kalbimde soğuk rüzgârların esmesine, ruhumun bedenimi terk etmesine, içimden bir şeyin geçmesine neden oluyordu.
Ön kapıyı açıp beni içeri itti ve kendi de yerine oturup hızla uzaklaştı hastaneden. Arabada sessizliğin çığlıkları vardı. Yağmur hafiften çiseliyordu. Başımı cama yaslayıp yağmur tanelerinin cama düşüşünü izledim. Gözyaşlarım yavaş yavaş akıyordu yanaklarımdan. Neden ağladığımı bilmiyordum. Sadece içimden geleni yapıyordum. Kalbimin sıkıştığını hissediyordum. Sanki iki el onu arasına almış patlayana kadar sıkıyordu. Arada nefes alışım duruyor, sonra yine başlıyordu.
Evan, arabaları hızla geçiyor hatta bazılarına makas atıyordu. Kemerimi takıp koltuğa sindim.
‘’Evan yavaşlar mısın?’’ aksini yapıp biraz daha hızlandı. ‘’Evan, yavaşla.’’ Direksiyonu o kadar çok sıkıyordu ki parmakları bembeyaz olmuştu. ‘’Evan.’’
‘’Ne var? Evan Evan Evan. Ne var ne?!’’ geri sinip başımı çevirdim.
‘’Yavaşlar mısın?’’
‘’Niye? ölmekten mi korktun? Birazda benim için dök gözyaşlarını ne olur ki ha? Eski, seni aldatmış pardon aldatılmış süsü verilmiş eski sevgilin için döküyorsun ya o gözyaşlarını benim için de dök!!’’ arada yola bakıp bana bağırıyordu.
‘’Sen ne saçmalıyorsun be? Neden eski sevgilim için gözyaşı dökeyim. Sen delirdin herhalde.’’
‘’Yoğun bakımdaymış ya. Sen onu hala seviyorsun. Hala ona aşıksın!’’
‘’Sen iyi misin? Belki senin için döküyordum o gözyaşlarını.’’ Histerik bir kahkaha atıp dolu gözlerle bana döndü.
‘’Kimse benim için ağlamaz, kimse benim için üzülmez. Annem bile benim için ağlamamıştır. Ben asla sevilmem çünkü sevdiklerinde neler olacağını onlarda biliyor, sonlarının kara bir bataklık olacağını biliyorlar.’’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ VE BUZ (Dilsizdir Benim Sevdalarım)
JugendliteraturGeçirdiği sinir krizi sonucu akrabalarına rest çeken ve babası tarafından Çeşme'ye gönderilen genç. Gencimiz, yaşayacağı şeyler sonucunda ya soğuk olan kalbi buz tutup sadist olacak yada kalbi ısınıp eskisi gibi etrafına neşe saçacak. (Dilsizdir Be...