SAKLI GERÇEKLER.

435 22 4
                                    

YİNE KARŞINIZDAYIM. BU BÖLÜMDE OLAYLAR HIZLI GELİŞİYOR BİRAZ. DUYGUSAL BİR MÜZİKLE OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM.

EMİR'İN AĞZINDAN

İlk kez bu kadar eğlenmiştim. İlk kez kalbimdeki büyük yara kapanmaya, kabuk tutmaya başladı. Beş yaşından beri içimde büyük bir boşluk vardı. Nedenini daha önceden biliyordum ama ne olduğunu şuan hatırlamıyorum. Akrabalarıma duyduğum öfke ve hiddetin nedenini hatırlayamıyorum. Dedemin öldüğü gün bir şey öğrenmiştim ama hafızamda yoktu. Aylarca birini aramış ama ulaşamamıştım. Yoktu işte hafızamda, yoktu. Hatırladığım bir tek şey vardı o da rüya.

Karanlık bir yolda ilerliyordum. Sokakta tek bir lamba vardı altına gelince sarışın mavi gözlü bir çocuk bana sarılıyordu. Onu daha önceden hatırlıyordum ama kim olduğu yoktu hafızamda. Tam konuşacaktan beş kişi gelip onu benden ayırıyorlardı. Arkasından koşmaya başladığımda karşıma iki kadın çıkıyor ve beni tutuyordu. Elimi uzatıp bağırıyordum. Oda bana ağlayarak bağırıyordu. Tam adını söyleyecekken uyanıyordum. Devamını görmeyi denedim ama her seferinde alarmı kurulu bir saat gibi hap aynı yerde uyanıyorum. Görme aralıklarım azalmaya başladığında deftere yazmaya başladım. Yazdıkça fark ettim ki gördüğüm şey rüyadan çok derinlere gömülmüş bir anıydı. Beynimin derinliklerine inemiyordum. Hatırlamaya çalıştıkça ya burnum kanıyor ya da başım dönüyordu. Girmemem gereken bir yere girmiş gibi geri atılıyordum. Ona ulaşmam yasaklanmış gibiydi. Ona dokununca kazanacakmış ama aynı zamanda kaybedecek gibi hissediyorum. Hep bir parçam eksik hissettim ama o uçağa bindiğimde kendimi bulmuş gibi hissettim. Yapbozun eksik parçasını aramış ve koltuğun altında onu bulmuş geriye sadece yerine yerleştirecekmişim hissi var içimde. Ama ben bırak bulmayı neyi arayacağımı bile bilmiyorum. Bir rüya ve hisle hareket edemezdim. Gerçekleri öğrenmek zorundaydım. Telefonumun sesiyle irkilip arka cebimden aldım. Araya bakmadan açtım.

''Alo?''

''Emre...'' Ablamdı ve sesinden ağladı belli oluyordu. Çok sık ağlayan biriydi zaten. Şimdi hamile ve duygusallığının zirvede olduğunu düşünürsem televizyonda avlanan zebrayı görse eli kopmuş gibi ağlayabilir.

''Ne oldu?'' Kendimden beklenmedik şekilde soğuk çıkmıştı sesim.

''Emir çok ateşlendi hastaneye kaldırdık. Aklıma ilk sen geldin.'' İşte can evimden vurdu beni. Tepemden aşağı kaynar sular dökülmüştü. Hızla kalktım oturduğum yerden.

''Tamam, ben en kısa sürede gelmeye çalışacağım. Aynı hastane mi?''

''Evet, ama-'' Sözünü kesip telefonu kapattım.

''Bir şey mi oldu?'' Konuşana kadar yanımda olduğunu fark etmemiştim bile. Gözleri ve bakışları çok farklıydı. Ruhumu görmüş gibiydi sanki. Derinlerde yatan beni görmüş ve bana acımış gibiydi. Bana acıyanları öldürürcesine döverdim ama ona bunu yapamıyordum. Onun yanında ben yok oluyordum, derinlerde yatan ben üstündeki toprağı atıp yüzeye çıkıyordu. Kahkaha atıp eğleniyordu. Benimse yapabildiğim tek şey dışarıdan kendimi izlemekti. İkimizden biri parazitti bu bedene ama hangimizdi. Birimiz bu bedeni sonsuza kadar terk etmek zorundaydık. Birimiz bu savaştan galip çıkacakken birimiz sonsuza kadar derinlere gömülecek.

''Yeğenim hastaneye kaldırılmış benim İstanbul'a dönmem gerek. Seni evine bırakayım.'' Düşüncelerim beynimi doldurmadan bıraktım. Biraz bana baktı. Kocaman gülümseme yolladı bana. Ve o gülümseme gelip kalbime çarptı.

''Sorun değil ben kendim giderim. Beni kurtardığın ve bu gün için çok teşekkür ederim.'' Ayakucuna kalkıp yanağımı öptü koşarak uzaklaştı. Bütün kaslarım iflas etmişti, hareket edemiyordum. Elimi yanağıma götürdüm. Kalbim halay çekiyor, midemde ejderhalar parti veriyordu, istemsizce sırıtıyordum. Beni mutlu ediyordu. Yıllardır tatmadığım duyguları tattırıyor bana.

ATEŞ VE BUZ (Dilsizdir Benim Sevdalarım)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin