5. ZİHİN ÇUKURU

29 3 9
                                    

"Hadi! Oynasana benimle!"

Küçük kız koşabildiği en yüksek hızda koştu, altın rengi saçları güneşte parıldarken yaşadığı son neşeli günlerin farkında değildi. Yazlıktaydı, ortalık karışınca babasının isteğiyle buraya gelmişlerdi. Burası güvenliydi.

10 yaşındaydı ama yaşıtlarının aksine çok daha çocuk ruhluydu. Arkasından sinsi bir sırıtışla koşmaya başlayan arkadaşı Rüzgar'ı fark edince çığlık attı. Öncesinde duraksamıştı, nefesler içerisindeyken tekrar bahçenin çıkışına doğru koşmaya başladı.

Arkasına bakıp Rüzgar'ı kontrol ettiği sırada adımlarını durduran, bir bedene sert bir şekilde çarpması oldu. Gözleri birden sırtına sarılan kolların sahibine döndüğünde babasının sevinçten parıldayan gözlerinin yavaşça soluşunu izledi. Bir hırsa dönüşen bakışlar kızı korkutmuştu. Uzun süredir babasını görmemişti. İçindeki çocuksu özlem tuzla buz olduğunda karşındaki gözlerin irislerinden halka halka yayılan hırs ve gurura baktı.

Babası kıza bir şey söyleyeceği sırada ev tarafından gelen ses herkesin dikkatini dağıtmıştı. "Bahadır! Gelmişsin!" Annesinin sesi saf özlem kokuyordu. Yüksek sesini bahçedeki herkes duymuştu. Kız babasının kollarından ayrılmadan yavaşça kafasını çevirdi. Önce odağına masum masum parmaklarıyla oynayan Rüzgar girdi, babasından korkuyordu. Bu yüzden masum hareketler sergiliyordu.

Aslında hiçbir suç işlememişlerdi, sadece oyun...

"Erken gelmişsin, var mı bir gelişme?" Annesi kıza ve babasına doğru yürürken babasına doğru yönelttiği soru sonrasında bir sessizlik oldu. Babası derin bir nefes aldı.

"Bitti. Kazandık."

O gün orada herkes şok olmuştu. Kazanmak güzel bir şey olmalıydı. Ama kız neden bir esaret başlangıcı olduğunu düşünüyordu?

Gözlerimi açtığımda odanın içindeki mavilik alışkın olduğum bir şey olmadığından gözlerimi kıstım. Bulunduğum konuma baktığımda dün gece ne zaman uykuya daldığımı anlayamamıştım. Bedenim uykudan asla nasibini almamış gibi yorgundu. Birbirine yapışan kirpiklerimi zorlukla ayırdım. Gözüm saate kaydı, 08.23'tü. Gece kaçta uykuya daldığımı bilmesem de fazla geç olmadığını kavrayabilmiştim. Ocak ayındaydık, gün aydınlanalı bir saat anca olmuştu.

Nerede olduğumuz hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Bu kadar büyük bir karargahın suyun altında da olsa kolayca fark edilebileceğini biliyordum. Issız bir bölgede olmalıydık, insanlardan çok uzaktaydık.

Ağlamıştım, uzun uzun ağlamak bana iyi gelmişti. Panzehire sahip olmasam da elimdeki bıçakla akıtmıştım zehirimi. Belki bir süre daha yayılmasını engelleyebilirdim.

Ağlamama sebep olan en büyük etken annemin cenazesini bile görememiş olmamdı. Hayatı kaçırmaya alışkındım ama kaçırdığıma bu kadar üzüldüğüm başka bir şey yoktu.

Alnımı ovalayıp ayağa kalktım. Çıplak ayaklarım mermer zemine değdiğinde bir anlık ürperdim, oda oldukça sıcaktı fakat mermer biraz soğuktu. Ayağa kalkıp dolaba doğru ilerledim ve dün gördüğüm beyaz ev terliklerini alıp ayağıma geçirdim. Dolabı açmışken ne giyeceğime de karar vermeye çalışmıştım. Tercihimi siyah pantolon, askılı bir bluz ve onun üzerine de tek omzu açıkta bırakan kısa gri hırkadan yana kullanmıştım.

Üstümü giydikten sonra dolaptaki düz beyaz babetlerden birini ayağıma geçirdim. Biraz büyük gelse de umursamadan odadan çıktım. Koridorda yürürken sessizlik beni germişti. İyi bir ses yalıtımı mı vardı yoksa gerçekten kimseden ses çıkmıyor muydu?

DOLUDİZGİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin