Günlerimin geçiş hızı artık beni yormaya başlamıştı. Bu olaya adapte olma çabalarım sanki yeterince beni yormuyormuş gibi günlerim alel-acele geçmesi, sanki bir maratondaymış hissiyatı beni daha zora sokuyordu. O kadar bitik düşmüştümki aylarca vermeye çalıştığım ve fazladan olduğunu düşündüğüm iki kilom sanki hiç vücudumda var olmamış gibiydiler. Gün içerisinde evden çıkmış olsam dahi mental yorgunluğum gözlerimin üzerine bindirdiği ağırlıklar kilolarca dumbell kaldırıyormuşum hissiyatı veriyordu.
Güne üstümdeki yorgunlukla uyanmıştım tekrardan. Gece geç yatmamın artısı gözlerimin kızarmasında belli olmuştu. Evet! Bugün o kutsal gündü. Cumartesi. Akşama saatler olmasına rağmen vücudumu saran heyecan garip bir haz veriyordu fakat biliyordumki bu heyecan az daha devam ederse karın ağrısına dönüşecekti.
Birinin gelip beni yatağıma zincirlemesini istiyordum. Şöyle gözümü açmadan üç gün art arda uyusam anca kendime gelirdim herhalde. Bu şekilde daha ne kadar kaldırabilirdim bilmiyorum fakat bildiğim tek şey tam şuan kalkmam gerektiğiydi. Evde tek başımaydım. Babam işleriye ilgilenmek için ofisine geçmişti ve Mete tenis kursuna geç kalmamak için babamla beraber çıkmış olması gerekti. Klasik bir cumartesi rutiniydi bu aslında. Ben tek uyanır kahvaltımı ederdim. Öğlenden sonra babam gelir beraber biraz kitap okurduk çay-kahve eşliğinde. Sonra Mete gelmeden yemek hazırlar ve sofrayı kurardık ve günü geri kalanında oy birliği ile neye karar vermiş isek onu yapardık.
Monoton hayatımı özlediğimi şuan daha ağır şekilde farkediyordum. Sakinlik o zamanlar beni sıkıp, bunaltırken şimdi özlem duyduğum konuma gelmişti. Gerçekten hayat insanı asla yapmam dediği yerlerden vurmayı iyi biliyordu.
Bu düşüncelerle yatakta oldukça oyalanmıştım. Ani refleksle doğrularak ayaklarımı soğuk zemine uzattım. Zeminden gelen soğukluk önce beni irkitmiş ardından az da olsa kendime gelmemi sağlayarak vücudumda en ücra uzuvlarıma kadar ayılmamı sağlamıştı. Ama beni asıl ayıltabilecek şey yüzümü buz gibi bir suyla iyice yıkamamdı. Bunu yapmadan kendine gelemeyen biriydim.
Soğuk zeminde parmak uçlarıma basarak hafif sarsak-uykulu adımlarla odamdan çıkarak koridorumuzda bulunan lavaboya yöneldim. İlk olarak musluğun kulbunu en soğuk ayara getirerek kendim ayılttım. Kafamı lavabonun üstündeki aynaya kaldırdığımda düşündüğümden daha da şok edici bir sıfatla karşılaşmıştım. Saçlarım uykunun getirisi bir karmaşıklıktaydı şuan fakat gözlerimin içi kızarmış altları ise morarmıştı. Yanaklarım içe çökmüş vaziyetteydi. Bu göz kızarıklığımın gün içerisinde geçeceği umudundaydım fakat morlukları nasıl kapatacaktım hiç bilmiyordum.
Aynadan gözlerimi ayırabildiğim anda tuvalet ihtiyacımı gidermiş ve ellerimi yıkaryarak geri odama dönmüştüm. İlk hedefim yatağım olurken önce onu düzeltmiş ardından etrafta gözüme çarpan ufak tefek şeyleri olmaları gereken yeerlere kaldırmıştım. Odadan son olarak üstümü değiştirerek çıkmıştım. Pijamalarımı çıkarmış altıma gri bir eşofman , lacivert oversize bir sweat geçirmiş ayaklarıma da soğuk almamak için uzun boğazlı sweatimle aynı renk ağız kısmında birbirine paralel iki şeridi bulunan çoraplarımı geçirip, pijamalarımı katlayarak çekmeceli dolabıma yerleştirdim.
Mutfağa ullaştığımda bir kaç saniye ne yemek isediğimi düşünerek geçirdim. Daha sonra gözüme yemek masasının üstünde kapağı kapatılmış saklama kabı ve kapağındaki not ilişti. Adımlarımı masaya yönelterek not kağıdını okuduğumda yüzümde günün ilk gülümsemesi oluşmuştu.
Canım kızım günaydınnnn. Bu börekleri sırf sen seviyorsun diye bir koşu bitmeden kaptım geldim umarım soğumadan uyanabilmişsindir. -Canın babannnnnˆ_ˆ
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2 MORE
Teen FictionYanlış kişilerle büyümüştüm. Hayatımda olması gereken insanlar benden çokça uzakta beni tanımadan hayatlarına devam etmişlerdi. Bense anne-baba demem gereken kişilerin varlıklarını sorgulayarak büyümüştüm. Bu yaşıma kadar bazen onları suçlamış bazen...