-10-

42 2 0
                                    

Selam herkese umarım hikayeyi beğeniyorsunuzdur. Eğer beğeniyorsanız oy vermeyi unutmayın...

Multimedia Rüzgar *_*
--------------

Melek abla kollarımda bir bebek gibi ağlıyordu. Tek kelime bile edemiyordum. Onun için çok üzülmüştüm. Kim isterdi ki bebeğinden ayrılmak?

"Tamam. Ağlama artık bak kızını bulmuşsun işte, yakında kavuşursunuz da." Diyerek onu sakinleştirmeye çalıştım.

Gözlerini silip gülümsedi. "Tamam bu kadar duygusallık yeter. Sen dinlen ben işim bitince yine gelirim." Dedi yavaşça. Alnımı öpüp odadan çıktı.

Melek abla çoğu şeyi içine atan bir kadındı. Her şeyi içinde yaşıyordu. Dışı ne kadar neşeliyse içinde bir o kadar üzgündü. Fakat benim yanımdayken maskesini çıkarıp rahatça konuşabiliyordu.

Ayağıma hastane terliklerini giyip odadan çıktım. Ezgi'nin kapısının önüne gelince durdum. Birden kapıyı açıp 'bö' diye onu korkuttum. Tiz bir çığlık attı ve elinde ki ajandayı yastığının altına koydu. Yine günlüğüne dertlerini anlatıyordu.

Derin bir nefes alıp "Hayal delirdin mi kızım sen?" Diye çıkıştı. Bu haline gülmeden edemedim. Anlaşılan baya korkmuştu.

Yanına yaklaşıp yatağının köşesine oturdum. "Ezgi bahçeye çıkalım mı?" Başıyla onaylayıp ayaklarını yataktan sallandırdı ve terliğini giydi. Morali bozuk gibiydi. "Hayırdır neden moralin bozuk." Diye sordum.

Bana bakıp ofladı ve gözlerini kaçırdı. "Yoo nerden çıkardın moralim falan bozuk değil." Tabii ben yer miyim? HAYIR!

Kolundan tutup onu durdum. Bana bakıp 'ne var' dercesine baktı. "Hadi anlat." Anlatırsa rahatlardı. Kim derdini paylaşırsa rahatlamazdı ki?

Bu yüzden böyleydim ben... Derdimi kimseye anlatamazdım ki onlar benden kopmuyordu. Beni bırakmak istemiyordu. Zaten artık umurumda da değildi. Alışmıştım onlara, onlarla ölmeye...

Gözlerime bakıp derin bir nefes aldı. "Rahat bırakmayacaksın değil mi?" Sorusuna karşılık kafamı sağa sola salladım. Boş bir bank bulup oturduk.

"Benim geçmişim kirli Hayal. Hem de çok kirli. Ne yaparsam yapayım temizlenmeyecek biliyorum. Bir söz vardır 'insanlar en büyük ihaneti geçmişlerini unutarak yaparlar. ' diye. Aynen öyle ben nereden geldiğimi biliyorum. Ben onları bırakamıyorum ya da onlar beni bırakmıyor. Benim o barda hiç iyi anılarım yok. Faişeydim anlayacağın." Gözleri daldı. Kim bilir hangi kötü anısı aklına gelmişti. Kendini toparlayıp konuşmaya devam etti "Her gece kabustu benim için. Hâlâ da öyle. "Diyip ağlamaya başladı. Sarıldım. Başka ne yapabilirdim ki. Elimden ne gelirdi?

---------------------

Mavi hayaller, siyah hayatlar...

Hayat buydu işte her zaman yüzümüze gülen fakat sırtımızdan vuran. Çok gülen insanlar en üzgün insanlardı. Bunu anladım şu kısacık ömrümde. Ezgi hep gülen bir insandı fakat artık gülmeye mecali kalmamıştı. Sahte gülüşleri bitmişti. Neden hayallerimiz gerçek olmuyordu ki?

Oturduğum banktan kalkıp yürümeye başladım. Ta ki büyük bir gövdeye çarpana kadar. Kafamı kaldırdığım da deniz mavisi gözlerle karşılaştım.

Kaşlarınım çatmış tam gözlerimin içine bakıyordu.

"Neden ağlıyorsun?" Diye fısıldadı. Ağlıyor muydum, farkında bile değildim ki. Hemen kazağımın kollarıyla gözlerimi sildim. Fakat ben sildikçe yerine yeni gözyaşları geliyordu. Sinirden dayanamayıp dizlerimin üstüne düştüm. Ellerimi yumruk yapıp yere vurmaya başladım. Delirmiş gibiydim. Taşlar ellerime batıyordu. Fakat acıyan elim değil, kalbimdi. Rüzgar' da diz çöküp ellerimi tuttu. Kurtarmaya çalıştıkça daha sıkı tutuyordu. Birden beni kendine çekip sarıldı. Daha şiddetli ağlamaya başladım.

"Şişt! Ağlama artık. N'oldu neyin var anlat." Anlatsam anlamazdı ki. Anlayamazdı. Kimse beni anlayamazdı çünkü ben bile beni anlayamıyordum.

"Yok bir şeyim. "Diye geçiştirmeye çalıştım ama deniz mavisi gözleri kararlı bakıyordu. Oflayarak ayağa kalktı.

"Hayal ne olduğunu söyler misin artık?" Sesinde sabırsızlık vardı. Ellerimden destek alarak bende ayağa kalktım. Kazağımın kolu fena halde ıslaktı.

"Rüzgar. Anlatamam." Dedim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. Bileğimde bir el belirdi. Rüzgar!

"Ne olduğunu anlatmadan hiçbir yere gidemezsin ufaklık." Ne kadar ısrarcıydı.

"Ya zorlama işte. Anlatamam. Rüzgar anlatmak isteseydim anlatırdım!" Dedim bağırarak. Gözlerini gözlerime kenetleyip kafasıyla onayladı. Bileğimi elinden kurtarıp hastaneye girdim. Bu kör hastalık beni günden güne duygusuzlaştırıyordu.

Hayat bir canavardı. Hani derler ya mutsuz günlerin ardında mutlu günler vardır diye. Külliyen yalan. Mutlu günler yok benim için. Eğer gelecekse de benim zamanım yok.

Odama girip kapıyı kapattım. Yatağıma girip kafamı yorganın altına sakladım. Sanki ölüm yorganın altına giremeyecekti. Çocuktum işte hâlâ çocuk, hâlâ yorganın altında kendimi güvende hissediyordum. Fakat güvende değildim.

Kapının açılıp kapanma sesi geldi , bir anda yatağın diğer kısmı çöktü. Yorganı kaldırıp kim olduğuna baktım. Rüzgar'dı. Ellerini kafasının altında birleştirmiş boş boş tavanı izliyordu. Hiç bir şey demeyip gözlerimi kapattım.

Sabah uyandığımda bir şeye sarılmış vaziyetteydim. Gözlerimi aralayıp o şeyin ne olduğuna baktım. Rüzgar. Uyurken o kadar masum gözüküyordu ki, aslında her zaman masumdu benim için. Elimi yanağına getirip okşamaya başladım. Yeni yeni çıkmaya başlamış sakalları elimi gıdıklıyordu. Homurdanmaya başladığında elimi hemen geri çektim. Hastane dosyam masanın üstündeydi. Kahretsin! Biz uyurken biri gelmişti. Umarım Nihat bey değildir, diye geçirdim içimden.

Telefon çalmaya başladığında Rüzgar'ın homurdanması daha da büyüdü. Bu hali 'gel beni ye' diyordu resmen.

Onu dürtüp uyandırmaya çalıştım. "Rüzgar telefonun çalıyor. "Dedim ve tekrar dürttüm. Elini belimden çekip telefonu cebinden çıkardı. Derin bir 'of ' çekti.

"Sen aç." Diyerek bana sırtını döndü ve telefonu uzattı. Elinden alıp kim olduğuna baktım. 'Gözde' kimdi ki?

Daha fazla dayanamayıp telefonu açtım. "Alo kimsiniz?"

"Sen de kimsin ben Rüzgar'ı aramıştım." Bir an 'elimizde Rüzgar kalmadı, Hayal'le idare et' demek istedim ama yapmadım tabii ki.

"Rüzgar şu anda müsait değil." Müsait değil nedir ya! Oldu olacak kendisi banyoda falan de Hayal.

"Nasıl müsait değil. Telefonu Rüzgar'a ver hemen!" Diye cırladı. Dayanamayıp kim bilir kaçıncı rüyasını gören Rüzgar BEYİ! dürttüm.

Sabır!

"Kızım konuşmak istemiyor anlamıyor musun?" Dedim ve telefonu sinirle kapattım. Rüzgar hâlâ horul horul uyuyordu. Şimdi gösteririm ben sana. Ayağımla onu iterek yere düşmesini sağladım. Ateş saçan gözlerle bana bakıyordu.

"Manyak mısın lan!" Diye bağırdı. Öküz n'olcak.

"Git başka yerde uyu." Kafamı yastığa koyup gözlerimi kapattım. Kapının açılıp kapanma sesi geldi. Gitmişti. Aslında gitmesini istemiyordum ama...

SON HAYALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin