Jongho'dan
"Yuri, ver telefonumu hemen."
Telefonumu Yuri'nin elleri arasından kurtarmaya çalışırken Hongjoong hyung gülerek bizi izliyordu. Yeşilliğin bol olduğu parkta altımızdaki piknik örtüsü ile otururken Yuri eğer rahatımı bozmasaydı rahatlayacaktım. Aralarda olan tatlı atışmalarımız ile turunculaşan havaya baktık. Aklıma tek bir şeyi getiriyordu, hepimizin sahilde oturduğu günü. Turuncu hava bana tamamen acı verirken kafamı eğmiştim. Daha fazla hiçbir şeyi hatırlamak istemiyordum, geleceği silip atmak istiyordum. Özellikle Yunho'yu. Hongjoong hyung kolunu omzuma sararken gülümsemiştim. En azından biri yanımda, diye düşünmüştüm. Hava iyice kararırken içime bir ürperti çokmuştu. Kötü hisler bedenimi sararken silkelendim. Bedenim titrerken diğerlerine döndüm.
"Kalksak mı? Kendimi pek iyi hissetmiyorum."
İkisi de beni onaylarken yerdeki örtüyü aldı Yuri. Karanlık sokaklarda yürümeye başlarken kalbim küt küt atmaya başlamıştı. Sanki bir şey olmuştu ve bu kalbime ağrı yapıyordu. Nefesimi düzene sokup diğerlerini telaşlandırmadan yürümeye devam ettim. Sanırım öylesine bir histi, belki de karanlık çökünce gelmişti. Hongjoong hyungun telefonu çalarken durmuştuk. Ben duvara yaslanırken Hongjoong hyungun endişeden kasılan yüzüne baktım. Hızlıca doğrulurken yanına adımladım.
"Ne?"
Sarsılırken hızlıca tuttum, ne olduğunu sormaya çok korkuyordum.
Yunho'dan
"Mingi yavaş, çok yoruldum lütfen."
Beni dinlemeyen bedenle kendimi sıkmıştım, "Ah mingi dur artık, canım yandı."
"İşte böyle yerler adamı Yunho."
Sabahtan beridir bana oyun oynatıyordu ve başım çatlamak üzereydi. Oyunun heyecanından dolayı koltukta sürekli zıplayıp duruyordu. En sonunda oyun konsolunu dirseğime çarpması ile canıma tak etmişti.
"Yenilince ağlıyorsun Mingi, sen üzülme diye yaptım."
Önümdeki kutudan bir dilim pizza almıştım. Soğuyan kaşarından dolayı eski tadını vermese de yavaşça çiğnemiştim. Mingi oyun konsolunu yanına koyarken o da soğumuş pizzalardan birini ısırdı.
"Yunho."
"Hm?"
"Bazen kafamı çok karıştırıyorsun."
"Ne demek istiyorsun Mingi-"
Cümlemi bitiremeden çalan telefon ile tüm bakışlar telefona dönmüştü. Gecenin köründe kimin arayacağını düşünürken uzaktaki telefonu elime aldım. Telefonu kulağıma götürüp cevapladım. Duyduklarım pizzanın midemde taşa dönüşmesini sağlarken bacaklarım titriyordu.
Seonghwa'dan
Rüya görüyor olmalıydım. Rüyamda bile gelecekteki Seonghwa'yı gördüğüm için bilinç altıma küfürler ediyordum. Resmen kendimden tiksinmiştim, böyle itici bir insan olamazdı.
"Merhaba Seonghwa."
Siyahlarla kaplı odada beyaz bir masanın etrafında oturuyorduk. Gözlerimi kaçırarak kısıkça selamını karşıladım.
"Neden buradasın biliyor musun? Çünkü kendin hakkında en önemli şeyi bilmiyorsun."
Göz devirip konuşmaya devam etmesini bekledim, kendimi yumruklamak istemem normal mi?
"Kang Yeosang'ı sana verdik Seonghwa evet. Ama asıl bilmediğin bir şeyler var. Tanrı'nın sana onu tamamen karşılıksız vereceğini falan mı sanmıştın?"
Dediği şey ile oturduğum yerde diklemiştim. Diyeceği şeyler işte şimdi dikkatimi çekmeye başlamıştı.
"Sen Yeosang'ın canıyla 6 kişinin canını takas ettin Park Seonghwa. Hepsi aslında günden güne ölürken sen bunu fark etmedin, çünkü tek bir kişinin nefes almasını istiyordun değil mi? Bencilsin, hem de çok."
Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatırken kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başlamıştı.
"Seonghwa hyung."
Yeosang'ın sesini duymam ile etrafıma bakındım. Kimseyi göremezken karşımdaki Seonghwa yavaşça siliniyordu.
"Tekrar geleceğim Seonghwa, bu sefer canını daha fazla yakarak."
Tamamiyle silinmeye başlayınca tekrar bir ses duydum.
"Seonghwa hyung."
Etrafıma bakındım tekrardan, bu yerden çıkmak istiyordum. Çıkıp yanımda uyuyan Yeosang'a sarılmak istiyordum.
"Seonghwa hyung, uyan lütfen."
Gözlerimi açarken rüyadan çıktığımı anlamıştım. Karşımda ağlayan bir Yeosang görmeyi beklemediğimden hızlıca doğruldum. Duvardaki saate baktım. 5'e geliyordu.
"Yeosang sorun ne?"
Boğazını temizledi, dudaklarını ıslattı. Sanırım bu söyleyeceği şey ona ağır geliyordu. "San, intihar etmiş."
"Ne?"
Sessizce fısıldarken rüyamdaki Seonghwa'nın dedikleri geldi aklıma.
"Sen Yeosang'ın canıyla 6 kişinin canını takas ettin Park Seonghwa."
Beynimin içinde yankılanan sesi susturmak istedim, ama başaramadım. Gözümden bir yaş ellerimin arasına dökülürken tekrar o ses kulaklarıma dolmuştu.
"Ve şimdi geriye sadece 5 can kaldı."
Öncelikle, dövmeyin beni olur mu? Her şey mantıklı gelecek, sadece diğer bölümleri bekleyin.
Şuraya bi aşkından öldüğüm Yunho'yu bırakıp gidiyorum, iyi okumalar!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ikinci bir şans | seongsang
FanficSeonghwa'nın hatası, aralarındaki bağı güçlendirdi. ⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀ ⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀ ⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀ ⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀ #1 seongsang #1 ateez #1 atiny