15

266 42 25
                                    

San'dan

Kafamdaki düşünceler beni altüst ederken derince nefes almıştım. Gördüğüm rüyalar tamamen beynime işlemişken sakin olmak mümkün değildi. Kendimi gereksiz hissediyordum, kimsenin hayatında bir yerim yokmuş gibi. Rüyalarıma giren adam yüzündendi belki ama ben yine de kötü hissediyordum. Sürekli bana ölmem gerektiğini söylüyordu, Wooyoung ile yaptığımız kavgadan sonra bunu doğrulamıştım. O bile beni sevmiyordu artık, ne gerek vardı ki yaşamaya? Telefonumu elime alıp ilk listede olan kız arkadaşım Duri'yi aramıştım. Baygın bakışlarım karşımdaki duvardayken telefonu açmasını bekliyordum. Telefonumu açmazken aklıma birkaç dakika önce sosyal medyada paylaştığı fotoğraflar gelmişti. Arkadaşlarıyla sesli bir ortamda içip eğleniyordu. Burukça gülümseyip telefonu kapattım. Belki uyusam iyi gelecekti, diye düşünerek gözlerimi kapatmıştım. Yine o beynime işleyen rüyaları görmekten çok korkuyordum.

Tam da düşündüğüm gibi yine kendimi o siyah odada bulmuştum. Beyaz masanın üstündeki kum saati ile duraksadım. Neredeyse bitmek üzere olan kum saati ile beraber tanıdık ses yine kulaklarıma dolmuştu.

''Kendini nasıl hissediyorsun San? Bitmiş gibi, öyle değil mi?''

''Ne istiyorsun benden? Günden güne ölüyorum farkında değil misin?''

Karşımdaki ses gülmüştü, ''Farkındayım San, farkındayım. Benim istediğim de bu zaten. Kimse seni önemsemezken yaşamanın ne anlamı var ki, kendine bile faydan yokken.''

Gözlerim dolarken dediklerinin doğruluğuna küfür etmiştim. Başım ağrımaya başlarken konuşmaya devam etti. ''Masanın üstündeki kum saati senin için, o kum saati dolduğunda öleceksin San, ölmen gerek. Emin ol seni daha mutlu bir hayat bekliyor. Çok az vaktin kaldı.  O yüzden öl San, daha mutlu olacağın bir hayat için öl.''

Dediklerine inanmak istemesem de sanki hipnoz olmuş gibi kafamı sallıyordum. Kum saati tamamen bitmek üzereyken uyanmıştım. Gözlerimi açar açmaz boy aynasının önünde duran kum saati ile kalp atışım hızlanmıştı. Ağlamaya başlarken az bir vaktimin olduğunu anlayıp telefonumu elime aldım. Wooyoung'a hızlıca bir mesaj atmak istiyordum. Klavyeyi açıp harflere tuşladım.

''Ben hiç iyi değilim Wooyoung. Özür dilerim, lütfen beni affet.''

Telefonumu hızlıca kapattım. Ailemin evde olmadığına tekrar sevinmiştim, kim isterdi ki oğlunu ölürken görmeyi. Kum saatini elime alıp salona ilerledim. Koltuğa oturup saati masaya bıraktım. Onu incelerken son birkaç kumun kalması ile yutkundum. Kumlar yavaşça aktı, nefesim hızlandı. Göğüsümde hissettiğim ağrı ile elim oraya gitti, sıkıca kavrarken acı artmaya başlamıştı. Hızlanan nefesim kesilirken dudaklarımın arasından bir inilti çıkmıştı.

''Hayır, ölmek istemiyorum.''

Son nefesimi de buna harcadıktan sonra gözlerim kapanmıştı, kulaklarıma dolan son sesti belki bu.

''İşte şimdi bitti Choi San. 5, geriye kaldı 5.''



Kısa bir bölümle merhabalaar, nasılsınız bakalım? Ben oldukça iyiyim çünkü olayları kızıştırdım sonunda. Bu bölümde bana çok söveceksiniz gibi geliyor, doğru mu düşünüyorum yoksa? Ayrıca düzgün bir etkileşim alamıyorum, o yüzden oy sınırı koyuyorum. 20 oyu geçmeden yeni bölüm atmayacağım. Her neyse işte, iyi bakın kendinize.

ikinci bir şans | seongsangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin