Odasına birisinin girdiğini duyduğunda omzunun üzerinden kapıya baktı genç alfa. Kimin geldiğini görememişti. Ardından, umursamaz bir edayla gözlerini kısmış ve yeniden bir tane bile bulut olmayan mavi gökyüzüne bakmıştı. Güneş ışıkları yüzünü ısıtıyor, hissettiği o tatlı sıcaklık onu gülümsetiyordu. Bu, küçüklüğünden beri yaptığı bir şeydi. Güneşin ona huzur verdiğine, ruhunu dinginleştirdiğine inanırdı. Oldukça soğuk bir kış gününde doğmuş olmasına rağmen tam bir yaz aşığıydı.
Lakin bu yaz pek de dilediği gibi geçmiyordu. Daha başlangıcında almıştı hayatını mahvedecek olan o haberi. Yaklaşık bir aydır da her günü bir öncekinden daha da beter geçmişti. Her şeyi arkasında bırakıp kaçıp gitmeyi bile düşünmüştü ancak yapamamıştı. Cesareti olmadığından değildi elbette, yaşıtlarından onu ayıran en mühim özelliklerinden biriydi cesareti.
"Efendim..?"
Taehyung hiç beklemediği bir anda omzunda hissettiği el yüzünden ürktü. Arkasına dönerek elin sahibine, biricik dostuna, gülümsemişti, her ne kadar şu an içi kan ağlasa da.
"İyi misiniz? Birkaç kez seslendim lakin duymadınız beni."
Taehyung kafasını olumlu manada salladı. Aklı başka bir yerdeymiş gibi görünüyordu. Jungkook için aklının nerede olduğunu tahmin etmek zor değildi. Daha dün gece, pencerenin solunda kalan yuvarlak masada birlikte şarap içerlerken konuşmuşlardı bu meseleyi. Malum haberi aldıklarından beri neredeyse her gece yaptıkları gibi.
"İyiyim, meraklanma." Durdu. Koyu kahverengi gözlere öylece bakmıştı birkaç saniye. Ardından sesli bir nefes verip keyifsizce sormuştu: "Geldiler mi?"
"Geldiler efendim. Ben de size haber vermek için gelmiştim zaten. Acele etsek iyi olur."
Taehyung kafasını salladı usulca. Bu dertli hâli Jungkook'un yüreğini dağlıyordu. Zira Taehyung onun sadece prensi değil, kan bağı olmayan kardeşi gibiydi. Daha önce hiç görmediği, yabancı bir omegayla evlenmek zorunda olması en az onun kadar canını sıkıyordu. Keşke elinden bir şey gelseydi. Lakin ne yapabilirdi ki? O basit bir kuldu. Prensinin ve kraliyetin emirlerini yerine getirir, kendi fikirleri olamazdı.
Taehyung omzuna dostça dokunup "Hadi gidelim." dediğinde prensinin peşine takıldı hemen. Bir adım gerisinden yürüyordu. Ön bahçeye vardıklarında Taehyung'un annesi oğluna sert bakışlar atmıştı. Birkaç dakika daha oyalansa müstakbel eşini ve ailesini karşılamaya gecikmiş olacaktı.
Genç prens, annesini yumuşatmak adına gülümsedi. Ailecek sıraya dizilmişlerdi. Babası, Kral Kim, tam ortalarında bir adım önde duruyordu. Üç tane peş peşe gelen at arabası göründü biraz ötede. İlkinden kırklı yaşlarında bir adam ve kadın çıkmıştı. Taehyung onları görür görmez gülümsemişti. Rolünü iyi oynamaya çalışıyordu. İkinci arabadan bir kadın daha indi. Elini uzatmış, genç omeganın arabadan inmesine yardımcı olmuştu. Taehyung bakışlarını isteksizce çıkardı müstakbel eşinin yüzüne. Üçüncü arabadan sadece sandıklar indiğinden evlenmek zorunda bırakıldığı omeganın ikinci arabadan inen genç olduğunu anlamıştı.
Omega saraya şöyle bir baktıktan sonra ileride onu bekleyen aileye gülümsedi. Beyaz, ayak bileklerine kadar uzanan bir elbise giyiniyordu. Göğsünde derin bir yırtmacı vardı. Boynuna kalın incilerden yapılmış zarif bir kolye takmıştı. Saçları da özenle örülmüştü. Taehyung hayatında hiç saf bir Park görmemişti. Bu yüzden Park ailesinin genetik özelliklerini babası gibi bir omega olarak doğduğundan taşıyan bu genci detaylıca incelemişti. Saçlarının ön tarafları, tıpkı anlatıldığı gibi griydi. Teni oldukça soluktu. Karşısına geçip selam verdiğinde gözlerinin içine baktı Taehyung. Gözleri simsiyah, gözbebeğinin rengi ise gerçekten de griydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
If Loving You is Wrong
Fanfiction"Aşk o sarayda lakin Prens Kim Taehyung'ta değil sevgili Jimin. Doğru kişiyi bulursan eğer senin kederin son bulacak ve ikinizin de kaderi yeniden yazılacak." Seme!jk omegaverse jeonjungkook&parkjimin