sekizinci bölüm

1.9K 173 391
                                    

Bölüm bayağı uzun, mantık hatalarım varsa üzgünüm

İyi okumalar ❤️

~~~

Jimin işittiği adım sesleri üzerine kafasını koridora doğru çevirdi. Jungkook'u görmeyi beklemediğinden şaşırmıştı. Beta mahcup bir şekilde selamladı omegayı. Yalnızca iyi olup olmadığını kontrol etmek istemişti. Bu yüzden de gizlice peşine takılmıştı.

Malum günün üzerinden neredeyse üç hafta geçmişti. O günden beri iyice içine kapanmıştı Jimin. Odasından çıkmıyor, çıktığı vakitlerde de ruh gibi dolanıyordu ortalıkta. Kederini gizlemeye çalışmıştı ilk başta lakin muvaffak olamamıştı zavallı. Pes etmişti nihayetinde. Zira yüreği katlanmakta bir hayli güçlük çekiyordu bu acıya. İstisnasız her gece bu dünyada yapayalnız olduğunu kendine hatırlatıyor ve güçlü bir girdaba kapılıp gidiyordu ruhu. Annesinin mahkeme günü neden tüm o suçlamalara ağzını açıp da tek kelime etmediğini deli gibi merak ediyordu ayrıca. Onu böylesine kahreden de buydu ya! Onu öldürmeye kalkışanın annesi olduğuna inanmıyordu hâlâ.

Bu ihtimal onun gözünde hakikatti. Zindanda yaptıkları konuşmada emin olmuştu zaten. Jimin annesini kendisinden bile daha iyi tanırdı. Yani annesi suçsuz olduğu hâlde ondan koparılmıştı. Yalnızca o değil, Sungjae de kurban olmuştu bu yolda. Jimin onun için de çok üzülmüştü dürüst olmak gerekirse. Ne de olsa birlikte büyümüşlerdi.

Son yaptığı şeye rağmen affetti alfayı. Jungkook kalbine kılıcını saplamadan çok önce, annesini kurtarmak adına canını feda etmeye razı geldiğinde.

Betanın yüzüne doğru düzgün bakamıyordu. Üç haftadır onu görmemek için elinde geleni yapmıştı. Prensin istediği olmuştu işte: Jimin, Jungkook'a her baktığında kuzenini ve annesini görüyordu.

"Sizi rahatsız etmek değildi niyetim."

Omega gözlerini yerden ayırmadı. Konuşurken ona bakmaması betayı daha da üzmüştü.

"Gördüğün gibi okyanusta değilim."

"Yapmayın majesteleri... Tek başınıza okyanusa inmenize müsaade edemezdi prensimiz. Yanınıza asker almayı da siz reddettiniz. Hiç kimseyi istemiyorsunuz anlıyorum lakin en azından... B-Benim gelmeme izin ver-"

Jimin aynı sakinlikle cevap verdi. Tavrı kavgacı değildi.

"Yalnız kalmak istiyorum. Gayet açık değil mi Jungkook? Okyanusa gitmiyorum, gitmeyeceğim. Gördüğün üzere sarayın içindeyim. Rica ediyorum, git buradan. Kimseye de bahsetme buradan."

Jungkook derin bir nefes aldı. Omeganın ona olan bu uzaklığı kalbine ağır geliyordu. Dayanamıyordu. Etrafına bakındı. Bulundukları yer sarayın kullanılmayan, yerin altındaki boş bir salonuydu. Etraf eski kralın zamanının sanatkarlarına yaptırdığı heykeller ve tablolarla doluydu. Kral Taeyong tahtın sahibi olduktan sonra hepsini bu kullanılmayan, güneş yüzü görmeyen, kasvetli salona tıkmıştı.

Beta gitmek istedi ancak haftalardır içini kemiren, öğrenmek istediği bir şey vardı. Gün boyu işlerle meşgul olduğundan fazla aklına gelmese de akşam olup odasına çekildiği ve kafasını yastığına koyduğu vakit onu gözyaşlarına boğan bu histen kurtulmak istiyordu artık. Gerçi alacağı cevaba göre ya kurtulacak ya da ömrü boyunca o hissin altında ezilecekti yüreği.

"Size bir şey sorabilir miyim?"

Jimin konuşmak için pek hevesli görünmüyordu, Jungkook'un gözünden kaçmamıştı.

"Sorabilirsin." demişti yine de omega, bir hayli cansız çıkan sesiyle.

Beta sertçe yutkundu. Haftalardır içini kemiriyordu bu soru. Düelloda aldığı yaradan daha fazla canını yakıyordu hatta.

If Loving You is WrongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin