Bir süre buralardayız, hepiniz hoşgeldiniz. Yıldızı parlatmayı ve yorumlarınızı bana aksettirmeyi unutmayın!
Mavi Gri - Altüst olmuşum
Can koç - Gökyüzünü tutamam
Giriş;
İstanbul'da saatler geceyi gösterirken kimin ne yaşandığından habersiz insanlar yağmurdan kaçışıyor ıslanmamak için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlardı. Kimisi şemsiyesine sığınıyor kimisi binaların onları koruyacağına inanıyor bazısı ise aptal bir umutla ceketlerini vücutlarına siper ediyordu.
Yağmur damlaları kuytu bir acının koynuna sığınmış gibi her yerden bastırıyordu. Şefkat hissinin verdiği güveni veriyor ama acıma hissiyatının merhametinden yoksun davranıyordu. Oldukça hırçındı.
Soğuk hava herkesi mesken altına almışken çocuklar ve aşıklar bundan etkilenmiyordu. Aşıklar yağmur altında sevgilerini tazeliyor çocuklar ise küçük bacakları ile koşabildikleri kadar hızlı koşuyor evlerine kadar yarışıyorlardı. O an için herkesin tek bir amacı vardı o da onlara asla zarar vermeyecek olan yağmurun sularından en hızlı şekilde uzaklaşmaktı.
Yalnız sokakların fedaisi olan evsizler ise yağmur yağmadan anca birkaç dakika önce yaktıkları ateşi koruma peşindeydiler. Öyle ki genelde yağmurun ne zaman yağacağını belirten hava, bu gece herkesi o kadar şaşırtmıştı ki tüm tahminler boşa çıkmıştı. Hayvanlar ise masumiyetin temsili olarak oraya buraya kaçışıyor o ufak damlaların altında ezilmekten korkuyordu. Fakat yağmur o kadar şiddetliydi ki ne kaçışan insanları ne de korunmaya çalışan kişileri umursuyordu. Sanki tek amacı kirli şehrin kirli ruhunu temizlemekti.
Gecenin en kuytu saatlerinde yağmur yetmiyormuş gibi düşen yıldırımlarda sanki yaratanın tüm öfkesini Dünya'ya aksettiriyordu. Ağaçlar devriliyor korku dolu çığlıklar evlerden toz bulutu misali gökyüzüne karışıyordu. Yeni doğan bebekler ağlıyor ölen kişilerin arkasından ağıtlar yakılıyordu. İnsanların ruhları kanıyordu.
Karanlık öylesine insanları içine çekmişti ki o gece, sanki yeryüzü gök ile yer değiştirmek için tüm enerjisini sarf ediyordu. Sanki Dünya bir geceliğine de olsa insanlara isyan ediyor yok olmak için uğraşıyordu.
Sahi buna kıyamet deniyordu fakat bunun yalnızca bir fragman olduğu belliydi. Fakat aklı ancak bir noktaya kadar yeten insanlar o an için yalnızca korkuyordu. Çünkü aptal zihinleri şekerle kandırılmayacak kadar büyümüştü ve artık onları kandırıp her şeyin geçeceğini söyleyecek kimseleri yoktu. Korkanlardan kimisi kendisine o kadar değer veriyordu ki canı için endişeleniyor kimisi sanki malı dışında hiçbir şeyi yokmuşcasına değerli eşyalarına zarar gelir düşüncesi ile kavruluyordu. Bazısı ise o kadar kendinden ve hayatından vazgeçmişti ki bugünü gülümseyerek karşılıyor eğer biri ölecekse bu kişinin kendisi olması için dua ediyordu.
Aslına bakılırsa yirmi iki mayıs gecesi herhangi paralel bir evrenin tarih sayfasına yazılacak kadar afilli bir geceydi. Ölümler ve doğumlar eş zamanlı gelişmiş, cisimler kaybedilmiş, ruhlar sancımıştı. Hangi evrenin tarihinde yazılırdı o gece elbet bilinmez fakat eğer ki yirmi iki mayıs gecesine bir sayfa ayrılacak olsaydı ancak ve ancak gözlerini kendi evlerinden başka bir tavana açmış kişiler yazılmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morg Odası Vahşeti
SpiritualKefenden kalbimin gözyaşları emrini vermişti. Lal olmuş zihnim ve acı döküntülerini sahile vurmuş birkaç his kırıntım da verilen emri onaylamıştı. Kaç! Fısıldanan bu kelime tüm çarkları durdurmuş, saatleri kapatmış ve gökyüzünü ağlatmaya başlamıştı...