Elimde 3-4 tane taslak olduğundan ilk birkaç bölüm oldukça hızlı gelecek fakat bir zaman sonra aralıklar daha da uzayacaktır. Ve ilk birkaç bölüm kısa diğer bölümler daha da uzayacak gibi, haberiniz olsun. Bölüme geçebilirsiniz, keyifli okumalar!
Dktt- Bir bildiği vardır
Finneas O'Connel- The kids are all dying
The Weeknd- Save Your Tears
Dktt- Hiç İyi Değilim
2. Bölüm-Hasta Bedenlerin Ruhu
Bilinmeyen hislerin çukuruna düştüğüm vakit kötü anılar zihnimin acı basamaklarını tırmanır ve canımı acıtmak için emrini verirdi. Düşünceler dehlizimi baltalayan bu hüzünlü senfoni vücudumun her yanını sarar acıdan kıvranmamı zevkle izlerdi. Onun seyrini bozmaya çalıştığımda attığım her adımın beni raydan çıkmış bir trenin önüne paçavra misali atmasına sebebiyet verirdi. Tırnaklarımdan saç diplerime kadar aciz bedenimi saran bu acımasız yahut kefensiz duygular her geçen gün sığınacak bir yuva arardı.
Onu kendi özümde yani aile dediğim kişilerde bulamayacağımı anladığımda ise ayaklarımın güçsüz, hislerimin fersiz kalacağını bilsem de taşlı yollardan geçer, kalabalık sokaklara dalar ve yabancı mahallerde arardım kaçmanın kavuşturacağı aidiyet hissini.Nihayetinde hiçbir çıkış bulamaz aradığım yuva hissini göremez ve çıkmaz sokak duvarlarının köşelerinde uyuyakalırdım. Özüm ise beni her gece başka duvar köşelerinden toplardı. Küçük bedenimin büyük acılar sığdırmaya çalıştığı kalbim onları gördüğünde sevgiyle yahut heyecanla dolmazdı. Her saniyesini korkarak ve kaçarak geçirdiğim çocukluğum köşesine siner ve ailemin onu acıtmasını beklemeye başlardı.
Öylesine aciz bir ruha ve bedene sahiptim ki güçlü kişiliğim hiçbir anımda işime yaramazdı. Baş kaldırmam her seferinde başka bir acıya sebebiyet verir beni karşı çıkmaktan bile alıkoyardı. Boynumu eğip kabullenmek zorunda olduğum her şeyden nefret eder her zaman sevmeye çalışırdım.
Ben o kadar büyük bir nefretle büyümüş ve yine o kadar büyük bir nefreti benliğime kabul etmiştim ki hayatımın yarısından çoğunu kaplayan bu nefret duygusunu köşeye itelemiş ve özgürlüğüme erişmeye başladığım yaşımdan beri gözümün gördüğü her şeyi sevmeye çalışmıştım.
Sevmek zorundaydım.
Ancak sevgi gibi bir hissiyatın bu nefret duygusunun pençesinden kurtaracağını düşünüyordum. Fakat aptal ve acılı zihnim her zaman ki gibi yanılmış beni yine ve yine nefret etmeye zorlamıştı. Ben de direkt kabullenmiştim nefret duygusunun getirdiği kolaylığı. Zaten ancak ve ancak benim gibi aciz ve güçten düşmüş kişiler kolayca kabullenirdi nefretin getirdiği rahatlama hissini...
Şu an ise öyle hissettiğim bir anın içindeydim. Nerede olduğumu bilmediğim ve neden burada olduğumu anlamadığım garip bir anın içinde. İkinci defa aynı odaya karşın açmıştım gözlerimi. Ne kadar zamandır uyuduğumu anlamıyordum çünkü odanın ne bir manzarası ne de dışarıya bakan bir penceresi vardı. Hoş kaçırıldığım yerde bir manzara beklemek aptallık olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morg Odası Vahşeti
SpiritualKefenden kalbimin gözyaşları emrini vermişti. Lal olmuş zihnim ve acı döküntülerini sahile vurmuş birkaç his kırıntım da verilen emri onaylamıştı. Kaç! Fısıldanan bu kelime tüm çarkları durdurmuş, saatleri kapatmış ve gökyüzünü ağlatmaya başlamıştı...