Adamlar- Acının İlacı
Mavi Gri- Hayatım Leş
Julia Stone- Winter on the Weekend
Bea Miller- Feel Something
Cigarettes After Sex- Neon Moon
4. Bölüm-Gerçeği Fısıldayan Resital
Çığlıklarımı fısıltılarla susturduğum bir çocukluğa sahiplik yapan geçmişim vardı. Evveliyatımın her yaralı izi ruhuma kazındığından olsa gerek derin bir ruha sahip değildim. Her saniye kulağıma fısıldanan bu sancılı resital gerçeklerden başka bir şey değildi. Ruhumda ki renklerin ve yaşam izlerinin silindiğini her geçen saniye fark ediyordum.
Benim kalbimde bir lunapark vardı.
Ve bu geçmişim oldukça maymun iştahlıydı. Çünkü salıncakta sallanan ruhum kaydırağı görünce salıncağı unuturdu. İp atlarken gördüğüm top sayesinde ipi de unuturdu. Çizgi film izlerken gördüğüm resim defteri bana çizgi filmi de unuttururdu. Ya da ne zaman yediğimden daha güzel bir şey göreyim onu da unuturdum.
Unutmak zorundaydım.
Çünkü zamanım yoktu.
Ebeveynlerim bana ceza vermeden yahut canımı acıtıp ruhumu kanatmadan küçük bir çocuk ne yapıyorsa ben de onları yapmalıydım. Kum saatinde ki süre dolana kadar her şeyi öğrenmeli vakit bitene kadar her şeyin tadını çıkarmalıydım. Zira eksik olan her yanım bunlardan da mahrum kalacaktı. Fakat kendime yetmek zorunda olduğumu anladığımdan beri benliğim için savaşıyordum.
Her şeye rağmen attığım her adım da karşıma çıkan geçmiş öylesine güçlüydü ki onu atlatmamın elbet bir yolu yoktu. Ben onunla yaşamayı öğrenmek zorundaydım. Fakat onu da beceremediğimden her adımımda tökezliyordum. Her adımım beni bir yere hapsediyordu.
Acı ve hüzünle sevişen ruhum bu adımlardan artık yorulmuştu. Ne gücü ne de takati kalmıştı. Bundan mütevellit çaba göstermeyi de bırakmıştım. Dokuz yaşında ki kırmızı şekerli kız köşesine sinmiş yirmili yaşlarda ki kırmızı şekerli kadın ise sindiği köşeden bir türlü kurtulamamıştı. Ve neticesinde her yaşımda ölmüş bir daha da yaşama gözlerimi açamamıştım.
Ta ki ışıkları kapatılana dek...
Duyduklarımız bizi olduğumuz yere mıhlamıştı. Çorak hislerimiz anlamını evvelden yitirdiğinden mi bilinmez, sanki hiçbir şey hissetmiyorduk. Ya da bu duyguya yalnızca nutku tutulmak deniyordu. Zira biz dördümüz az önceye nazaran sessizdik. Sessizliğin getirisi olan huzursuzluk hissi herkesin içinde olmalıydı. Hepimizin bakışları Vera'ya dönerken sanki onu sözcümüz yerine koymuştuk.
Sesi olmayan birini konuşması için ilk sıraya koymamız elbet verdiği güvenden ötürüydü. Belki de cüssesinin büyüklüğünden herkese güven aşıladığı içindi. Ya da o kadar sakin ve mimiksiz duruyordu ki güvenden hissetmemek içten bile değildi. Elleri havaya kalktığında Venüs'e kulak kesildim. "Bu doğruluğundan emin olabileceğimiz bir şey değil." Bakışlarım Serçin'e kaydı. Yüzünde çocuğundan gurur duyan bir anne gülümseyişi vardı. Sanki Vera'nın bu şekilde yaklaşacağını ve cevabını önceden bu şekilde vereceğini biliyordu. Gülüşü sinirlerimi germişti. Kaşlarım bu anlamsız görüntüye çatılırken Ekin'in sesini duydum. "Aynı zamanda doğruluğundan emin olabileceğiniz de bir şey. Yani riske atabileceğiniz bir konu değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morg Odası Vahşeti
SpiritualKefenden kalbimin gözyaşları emrini vermişti. Lal olmuş zihnim ve acı döküntülerini sahile vurmuş birkaç his kırıntım da verilen emri onaylamıştı. Kaç! Fısıldanan bu kelime tüm çarkları durdurmuş, saatleri kapatmış ve gökyüzünü ağlatmaya başlamıştı...