Jisung'un bedeni uzun bir mesafe boyunca savrulmuş ve sonunda kanlı gömleği ile sırt üstü yere yığılmıştı. Gördüğüm manzara karşısında vücuduma kramplar girmeye, beynim ise uyuşmaya başlamıştı. Ne tepki vereceğimi bilemez hâldeydim, Chan Jisung'un yanına çökmüş ve yüzünü elleri arasına almış ayık tutmaya çalışıyordu. Chan'ın bana dönüp;
"Hemen ambulansı ara Minho! Orada ne yapıyorsun?!!"
Diye boğazını yırtarcasına bağırması ile kendime anca gelebilmiştim. Koşmaya başladım, bir yandan da cebimden telefonumu çıkarttım ve ambulansın numarasını tuşladım.
"Merhabalar ben Kore acil durum servisinden seo-jun. Acil durumunuz nedir?"
Ağlıyordum, delicesine ağlıyordum ama tek bir ses çıkartamıyordum. Lanet olsun ki telefonda hızlıca konuşan bu adama tek bir kelime edemiyordum. Daha da hızlanıp Chris'in yanına gittim, telefonu ona uzattım. Aldı ve hemen konuşmaya başladı. Bense ayakta dikilmiş yerde gözlerini zar zor açık tutan Jisung'la bakışıyordum. Konuşmaya çalıştı, sadece ağzını açabildi ama sonrasında derin birkaç nefes aldı ve kendini zorlayarak da olsa konuştu.
"A-ağlama..."
Sesi yine kısıktı ama bu defa soğuktan değildi, ağlamaktan değildi. Sesi çektiği acıdan kısılmıştı. Ciğerinden konuşuyor gibiydi. Hızlıca yanına dizlerimin üzerine çöktüm ve yüzünü ellerimin arasına aldım, saçlarını alnından çektim. Ellerim çok fazla titriyordu. Kendime gelmeli ve ona elimden geldiğince yardımcı olmalıydım, yıllardır sevdiğim kişi gözlerimin önünde ölemezdi. İzin vermeyecektim. Gözlerimi gözlerine kenetledim ve saçlarını hızlı hızlı okşayarak konuştum.
"Bana bak Jisung, uyanık kalacağına söz ver. Şimdi bana tam olarak nerenin acıdığını söylemen lazım."
"Sol ka-"
Tam sözünü devam ettirecekken öksürmeye başladı, kan tükürmüştü.
"Sol ka ne?! Jisung elinle göster bir şey yap!"
"Sol kaburgam!"
Tek nefeste söylemişti, ceketini sıyırdım. Haklıydı, en çok kan buradaydı. Giydiği kazağın altındaki manzarayı görmek istemiyordum. Chan hâlâ telefonda konuşuyordu, ona Jisung'un durumunu bildirmesini söyleyebilirdim.
"Chan! Jisung kendini zor ayık tutuyor! Sol kaburgasının acıdığını söyledi, en çok kan da orasından geliyor ama bakamadım! Bir de kan tükürdü!"
Bana dönüp avcunu açıp ileri doğru uzatarak tamam işareti yaptı ve konuşmaya devam etti.
"Hâlâ arabadan inmeyen aptal sürücüye bir de ben çarpacağım. Sonra da 'öyle değil böyle çarpılır' diye yüzüne haykıracağım Jisung."
Güldü ama gülüşünü kan tükürerek devam ettirdiği öksürüğü kesti. Gözlerini kısmıştı. Sanki etrafa bakamıyor gibiydi.
"Minho... Her yer, neden bu kadar..."
Sesi sigara tiryakileri gibi çıkıyordu.
Ağır ağır gözlerini kapatıyordu."Jisung! Hayır hayır hayır hayır! Uyanık kalacaksın söz verdin! Biz hep sözümüzü tutardık değil mi?! Hadi bak yemin ederim ayık kalırsan seni hep yendiğim tek oyunu bir daha oynamayız, jisung!"
Onu uyanık tutmak için her yolu deniyordum. Hâlâ yarı ayık yarı baygındı. Hafifçe sırıttı, neye güldüğünü bilmiyordum ama şu anda tek istediğim ayık kalmasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALL THE THINGS HE SAID -minsung- ATTHS
FanfictionMutfağa ilgisi olan Jisung Mimarlık okuyan Minho'ya deliler gibi aşıktır, Minho da ona. Birbirlerini abi kardeş olarak gördüklerini sanan ikili karşı tarafın hislerinden habersizdir. Bu koşuşturmacadan sıkılan Minho sadece mutluluğu bulmak amacıyla...