Kâbus

94 21 3
                                    

"Karşılıklı şırıl şırıl akan şelale arasında, uzanan köprü bereketli mis kokulu topraklarda yalın ayaklarla tek başıma yürüyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Karşılıklı şırıl şırıl akan şelale arasında, uzanan köprü bereketli mis kokulu topraklarda yalın ayaklarla tek başıma yürüyorum.

Güneş yukarda hiç olmadığı kadar parlak, çok güzel bir gündü. Her yerde papatya, lale, karanfil, zambak, nergis, sümbül... Hepsi çok güzel görünüyordu kokularından bile bahsetmiyorum.

Üzerimde ince bembeyaz bir gelinlik vardı. Karnım kocaman içerisinde hareket eden birşeyler hissediyordum.

Ve kulağıma çok güzel bir melodi gelmeye başladı. Sese doğru yürümeye başladım. Yakınlaştıkça melodi güzelleşiyordu ve sonunda sesi takip ederek o güzel melodinin bir kuş dan çıktığını fark ettim. Malinua cinsi kanaryadan çıkıyordu bu hoş melodi. Ama genelde malinua cinsi kanaryalar sarımtırak renklerde olurlar ama bu malinua kanarya bütün renklerin tonları vardı. Gözleri çok güzel parlıyor ve melodisi çok hoştu.

Bir anda kuşun sesi tiz çıkmaya gözlerinden kan ve tüyleri kararıp dökülmeye başladı. Havadan çok şiddetli bir şekilde ses geldi kafamı kaldırıp gökyüzüne baktığımda ay güneşin önüne geçerek havayı karartıyordu.

Hava kararmaya devam ederken az önceki güzel kokular yerine ceset kokusu güzel çiçekler yerine kopan insan bacakları, oyulmuş gözler, kopmuş kafalar, kesilmiş parmaklar, parçalanmış bedenler, üzerinde et parçası olan kemiklerle doluydu etraf.

O güzel melodi yerine, uzaklardan duyulan çığlık seslerine bırakıyordu. Etraf yıkılmış binalarla dolu ve sisliydi.

Yüzleri olmayan insan siluetler, kafalarında kanat vardı ve uçuşuyorlardı etrafta. Bağırıp birbirlerini yemeye çalışıyorlardı.

İki şelale arasında olan köprünün ortasında bir adam belirildi saçı kıvırcık gözleri masmavi parlayan, bir gençti. Parmağını gökyüzüne doğrultup ve bilmediğim bir dilde bir şeyler söyleyip köprüden kendini aşağıya bıraktı.

Şelale mavi rengini güzelliğini terk etmiş kan şelalesine dönmüştü.

Orada durmuş sancı çekerken birden yıldırım toprağa düşerek çatlak oluştu o çatlak hareket etmeye başladı, o çatlaktan daha önce hiç görmediğim bir varlık çıktı yarısı bir ahtapota diğer yarısı ise bir kilolu insanın vücudundan oluşuyordu. Karnıda sanki bir bebek varmış gibi büyüktü. Göbek deliğinde kırmızı renkte bir göz vardı, kocamandı o varlık. Kalın bir sesle bağırarak; "Gelecek de seni çok kötü günler bekliyor hazırlıklı ol, hazırlıklı ol!" Dedi, patlayarak parçalara ayrıldı bir parçası yüzüme geldi bir mum ateşi gibi titreyerek ürperdim ve uçan kafalardan biri ağzıyla yüzümde ki et parçasını alıp yedi.

Ay beyaz rengini bırakmış kanlı aya dönüşmüştü. Uçan kafalar birden hepsi patlamaya başladılar.

Nihayet kanlı olan ay güneşin önünden çekilmeye başlarken ilkinden daha şiddetli bir sancıyla vücudumun her tarafı kasılmaya başladı. Ayaklarımın altındaki toprak da çatlamaya başladı ve aşağıya doğru düşmeye başladım o düşüş hiç bitmeyecek gibiydi uzundu. Sonun da düşüş bitti ve çok şiddetli bir şekilde betona çarptım ve baygınlık geçirdim.

Kendime gelmemi sağlayan şey yeniden gelen sancıydı ama bu seferin ki diğerleriden daha büyük bir sancı! Zar zor dayanıyordum. Kulağıma ilahi sesleri geliyor. Daha önce hiç doğum yapmadığım için nasıl olacağını bilmiyordum çok güçlü bir şekilde sıktım kendimi ve bebeğimin kafası çıkmasıyla sancılar bıçak gibi kesildi. Ama daha fazla çıkmıyordu bebek. Yukarıdan bir ok gelerek karnıma saplandı ve karnım yarıldı. Yarılan karnımın içinden bebeği çıkartıp çıkartmaz gözlerim karardı. Ve duyduğum son şey bebeğimin çığlık sesiydi!.."

"Bu kadarmıydı?"

"Evet,uyanıyorum..."

Esaret Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin