"Uçağımız Incheon havalimanına inmiş bulunmaktadır." Duyduğum sesle derin bir nefes alırken dudağımı dişleyerek kemerimi çözdüm. Karşımdaki yaşlı kadına hafifçe gülümseyip eğilerek selam verirken tüm uçuş boyunca hiç susmayıp benimle sohbet etmeye çalışan kadın, sevecen bir şekilde gülümsedi.
"Sağlıcakla kal evladım" Omzumu patpatladığında tekrar eğilip sessizce teşekkür ettim ve "Siz de" demekle yetindim. Sanki asosyal olduğumu fark etmiş gibi uçuş boyunca sürekli beni konuşturma cabasına girmişti ve biraz da olsa başarmıştı.
Nefesimi bırakırken üstten çantamı alıp omzuma astım ardından yavaşça uçaktan indim. Üstümdeki bol yün kazağın, uçakta terlediğim için katladığım bol kollarını da indirirken valizimi almamla kendimi içeriye doğru yönlendirdim. Endişeliydim, gergindim sanki her an bayılacakmışım gibi bacaklarım titriyor, havasını bile özlediğim bu şehre geri döndüğüm için fazla huzurlu hissediyordum.
Evime dönmüştüm, ailemle aramda sadece 1 saatlik yol kalmıştı peki ya beni gördüklerinde nasıl tepki vereceklerdi? Ya bana inanmazlarsa ya da gittiğim için benden nefret ediyorlarsa? Endişelerim bedenime yayılıp beni zehirlerken kararsızlık yavaşça beni geriye çekmeye ve kaçma isteğimi tetiklemeye başladı.
Hayır, gelmiştim. Malezya'daki ailemden zorla izin almıştım zaten tek başıma gidebilmek için tabi birkaç ay sonra Lucien'ın da gelme şartıyla..Vaz geçemezdim, buraya kadar gelmişken gidemezdim ve ailemden çekinemezdim. Onlar beni seven kişilerdi, eminim bana kızgın olsalar bile ters bir tepki vermezlerdi.
Dudağımı dişlerken kararlılıkla derin bir nefes aldım ve havaalanından çıkıp taksilerin olduğu yere ilerledim. Valizimi arkamdan sürüklerken omzumdan düşmek üzere olan çantamı düzelttim ve boş olduğunu düşündüğüm taksiye ilerledim; zaten muhtemelen taksinin şoförü olan adam benim geldiğimi görünce arkadaşı ile konuşmayı bırakmış ve yanıma gelerek taksinin bagajını açmıştı. Elimden valizimi alıp içine koyarken teşekkür ederek arka kapıyı açtım ve içine bindim.
Hava Malezya'ya göre soğuktu bu yüzden boğazıklı yün bir kazak giysem de biraz baharlık bir kazaktı. Açık kahve tonundaki kazağımın altına siyah bir pantolon giymiş, sarı saçlarımı hafif dalga vererek hoş bir görüntü elde etmiştim.
Dudaklarımı birbirine bastırıp ellerimle oynarken Adamın arabaya binmesi ile aklımdan çıkmayan adresi ona söyleyerek arkama yaslandım. Taksi park alanından çıkıp yola girerken aklıma gelen şeyle telefonumu cebimden çıkardım ve uçak modundan çıkardım. Lucien ve Bayan Minji'den bir sürü mesaj olduğunu görünce ilk Bayan Minji'yi aradım. Çok geçmeden açmıştı zaten ve ilk cümlesi "Sağlıkcakla vardın mı?" Oldu.
Özlemle camdan dışarıyı izleyerek ne kadar bu güzel şehri özlediğimi fark ederken onaylayan bir mırıltı çıkardım.
"Vardım, merak etmeyin. Bir süre arkadaşımda kalacağım zaten, sonra Lucien ile kalırım" Biraz olsun rahatlatmaya çalışırken paramın olup olmadığını, dikkatli olmamı, tek başıma gezmememi söylemişti. Çocuk değildim ben hatta yıllarca hiç bilmediğim bir ülkede yaşamıştım; burası en kolay yaşayabileceğim bir yerdi.
"Seni seviyorum, dikkat et kendine" Eve yaklaştığımızı fark edip konuşmayı sonlandırırken ondanda aldığım veda sözlerinin ardından aramayı sonlandırdım. Lucien'a da arayacağımı mesaj attıktan sonra telefonu kapattım ve cebime atmamın ardından başımı çevirip dışarıya baktım.
Tanıdık sokakla titreyen bir nefes alıp istemsizce dudağımı dişlemeye başlarken seslice yutkundum. Ne kadar da çok özlemiştim burayı ben.. Evden çıkarken annem özenle üstümü düzeltir, ihtiyacım olur diye babamın verdiğinden ayrı cebime harçlık sıkıştırır en son ise saçlarımın arasına konan bir öpücükle "Dikkat et kendine, iyi dersler bebeğim" sözlerini söyleyerek okula uğurlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
False Kings in the heart/ CHANBOK -ARA VERİLDİ-
FanfictionGlances serisinin 3. Kitabıdır. Kalbe birden çok kişi girip çıkabilirdi, birden çok kişiye aşık olabilirdik. Burada önemli olan şey, kalbindeki tahta oturan kişiydi. Sonradan girip de çıkmayan, seni özgür bırakan ve verdiğin kalbi yaşatan kişiydi. ...