Küf kokusu, kan ve aynı zamanda ne olduğunu çözemediğim iğrenç bir koku karışarak doluyordu ciğerlerime. Hafif boğuk sesler dışında bir tek su sesi duyuyordum ki bu ses nereden geliyordu bilmiyordum. Gözlerimi açmaya çalıştığımda açamadım, bedenimi oynatmaya çalıştığımda oynatamadım, dudaklarımı araladığımda konuşamadım. Bunları gücüm olmadığı için yapamadım değil, bağlıydım..Gözlerimde bir kumaş vardı, ağzımda iki dudağımın arasına sıkıca bağlanmış, doğal olarak ağzımda ıslanmış bir kumaş daha vardı. Ellerim ve bacaklarım kalın bir halat olarak tahmin ettiğim iple bağlanmış, aynı halat üst vücuduma da dolanarak beni sandalyeye bağlamıştı.
Neredeydim? Beni neden kaçırmışlardı? Daha doğrusu Kim Felix'i kaçırmak istemişti? Ellerimi oynatmaya çalışırken fazla sıkı olmasıyla ve keskin bir acı hissetmemle inledim. O sırada vücudumu hissetmeye çalıştım. Başımın arkasında bir şey vardı, Muhtemelen yarama bir bez konulmuştu ve acısı fazlasıyla hissediliyordu. Elimin üstü..Hareket ettirmediğim sürece sorun yoktu fakat en ufak bir hareket acıyla bağırmama sebep olacak gibiydi.
"Bak sen, misafirimiz uyanmış." Genç bir ses.. Beni bayıltan kişi değildi. Daha farklı bir ses tonu vardı ve daha... alaylı? Yaklaşan adım sesleriyle bedenim titrerken göremiyor olmak daha da tedirgin ediyordu beni. Şu an korkudan tekrar bayılabilirdim çünkü kalbim gerçek anlamda çok fazla hızlı atıyordu. Felix, neye bulaşmıştı böyle..
Adımlar tam önümde son bulurken yutkunmaya çalıştım fakat ağzımdaki kumaş dilimi düzgün hareket ettirmemi engellediği için yutkunamadım bile. Bir acı ya da darbe beklerken çenemi zarifçe kavrayan el, başımı kaldırmamı sağladı. öne doğru eğilmiş bedenimi düzeltecek gücüm yokken başımı kaldırsa bile hiçbir şey göremediğine emindim. Tanrı aşkına, yüzüm neredeyse kumaşlar ile kapalıydı.
"Felix'i çok mu abartmış gibisin? Şu an ne kadar da itaatkar durduğuna bakar mısın? Senin yerinde olsam onu kölem yapardım." Hemen yüzümün dibinde olan kişinin sıcak nefesleri yüzüme çarparken ellerim yumruk oldu fakat acısıyla boğukça inledim.
Çenemden ayrılan parmaklar ve uzaklaşan yüzle yumruk yaptığım eli çözerken hafif bir gülüş sesi duydum.
"Hiç misafirperver değilsin Cha Kyung. Ne kadar zarar görmüş baksana" Cha kyung? Bu isim.. Neden bu kadar tanıdıktı?
Kaşlarım çatılırken birden arkamda beliren bedenle nefesimi tuttum. İki kolunu da omzuma atıp arkadan bana sarılır gibi dururken enseme çarpan nefeslerini hissediyordum. Parmakları ağzımdaki kumaşı çekiştirirken çıkartmak yerine oynuyordu. Benimle eğleniyordu..
"Onu hemen öldürecek misin?" Kulağımın hemen dibinden yükselen sesle kaskatı kesilirken korkuyla nefesimi tuttum. Burada ölecek miydim? Pekala bir kere ölmüştüm zaten ama bu sefer başkaydı. O zaman isteyerek gitmiştim çünkü en doğrusu buydu. Felix'in iyi bir hayat yaşamasını istemiştim fakat şimdi başka bir bedenim vardı.. Onunla, sevdiklerimle olabilirdim.
"Hayır, ilk konuşmam gerek. Biliyorsun ki ona ihtiyacım var" Daha pürüzlü fakat tok bir ses.. Çok olmasa da yaşlı gibi duruyor.
Titreyen bedenimi kontrol etmeye çalışırken kumaşın üzerinde gezinen parmaklar kumaşı kavradı ve aşağıya çekerek ağzımdan çıkardı. Sonunda özgür kalan ağzımda tuhaf bir tat belirirken yüzümü buruşturdum ve seslice yutkundum. Acıyan dudak kenarlarımı düşünemezken "Konuşun bakalım" diyerek kollarını benden ayırdı.
Konuşmak yerine sessiz kalırken bu sefer ikinci bir adım sesi yükseldi. Korkuyordum ve asıl sorun, yapayalnızdım.. İlk defa, ben zarar görürken Felix yoktu. Evet Malezya'da da şiddet görmüştüm ama ağır değildi Lucien ve korumalar sayesinde şiddet bile görmemiştim düzgün.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
False Kings in the heart/ CHANBOK -ARA VERİLDİ-
FanficGlances serisinin 3. Kitabıdır. Kalbe birden çok kişi girip çıkabilirdi, birden çok kişiye aşık olabilirdik. Burada önemli olan şey, kalbindeki tahta oturan kişiydi. Sonradan girip de çıkmayan, seni özgür bırakan ve verdiğin kalbi yaşatan kişiydi. ...