Iyi okumalar güzelliklerim.
***
Bazen ne diyeceğini bilemez insan. O kadar çok söylemek istediği şey vardır ki hangisini söylese birisi daima yarım kalacaktır. Bu yüzden susar insan çünkü bütün söyleyeceklerinin yerine geçebilecek tek şeydir suskunluk.
Daha önce hiç yutkunamadığınız oldu mu? tek seferlik değil de, defalarca yutkunmaya çalışıp başaramadığınız? Sanki birisi başımı su dolu bir kovaya bastırıyordu ve ben kurtulamayacağımın bilinci ile sadece beni çıkartmasını bekliyordum.
Boğazıma oturmuş düğüm nefes almamı engelleyen en büyük etkendi lakin nefes almak şu an çokta önemli bir şey değildi. Karşımdaki dehşet veren sahneye aralanan dudaklarım ve acıdan dolayı dolan gözlerimle bakakaldım.
Gözleri siyah yıpranmış bir kumaşla bağlanmış, altında diz kısımları yırtılmış olan eski bir pantolondan başka kıyafet giymemişti. Uzamış saçları omuzlarına geliyor, ilk defa gördüğüm sakallı hali onu tanımam da zorlaştırıyordu.
Gözlerim o an vücudunda gezindi. Sırtında kırbaç izlerinin bir kaçı kesilerek kanamaya başlamış, Göğsünde ve kollarındaki bıçak izlerinin bir çoğu iyileşmiş gibi dursa da yenileri açılmıştı. Yüzü kandan görünmüyor, patlamış dudağının kenarından süzülen kan yere doğru akıyordu.
Elleri yerde yumruk olup titreyen bedenini zorla kaldırmaya çalışırken karnına yediği tekme ile tekrar yere düşmüş ve o an kulaklarıma kısılmaya yüz tutmuş bir ses dolmuştu. "Chan!? Bırakın artık lütfen! Onu öldüreceksiniz!" Jisung hapis tutulduğu parmaklıkları sıkıca tutup ağlamakla bağırmak arasında giderken onun perişan hali yaşlarımın yavaşça akmasına sebep oldu.
Gözlerindeki acı, sesindeki o çaresizlik sanki büyük dalgaların önünde bırakmıştı beni. Her an beni içine alıp sürükleyerek derinliklerine hapsedecekti. Gözlerimi kırpmayı geçtim, nefessiz izlediğim sahneyle hala kendime gelemezken Chan'a doğru yaklaşan adamın elinde gördüğüm demirle gözlerim büyümüş; Jisung'un "Hayır, hayır, hayır... yalvarırım.." Diye çaresizce mırıldanması beni kendime getirmişti.
"HAY-" Chan'a doğru koşacakken ağzıma kapanan el hem sesimi kesip hem beni kendisine çekerek ona gitmeme engel olurken elinden kurtulmaya çalışmam ve boğuk haykırışlarım adamın demiri Chan'ın başına geçirmesi ile kesildi.
Neredeyse tüm koridorlarda duyulabilecek olan çığlık o an bana çok uzaktan gelirken donup kalmış bedenim hissizleşmeye başlamıştı. Hırçın dalgalar üzerimden geçip giderek beni terk ederken arkasında bir harabeden farksız kalan bedenim okyanusun derinliklerine çekilmeye başlamıştı.
Akan yaşlarım ağzımı kapatan ele bulaşırken başından akan kanla yerde baygınca yatan bedenden çekmek istemediğim bakışlarım kararan görüşümle son bulmuştu.
En son hatırladığım bir adamın Chan'ı sürüklediği ve Moonbin'in bedenimi kucakladığıydı.
***
Gözlerim, burnuma dolan kahve kokusuyla açılırken yattığım yumuşak yer uyanmamı engelliyordu. Başıma vuran ağrı ve bulanık görüşüm yüzümü buruşturup gözlerimi geri kapatmamı sağlarken Ellerimin altındaki yorganı sıkarak yutkundum.
Gözlerimi tekrar aralayıp yattığım yerden yavaşça doğrulurken etrafta gezinen bakışlarım yabancı olan odayla duraksar gibi oldu. İlk defa normal bir yatak odası görüyordum burada. Griye boyanmış duvarlar, siyah ve kahve tonlarındaki eşyalar ve çift kişilik yatak ile hiçte kaçırıldığım yermiş gibi durmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
False Kings in the heart/ CHANBOK -ARA VERİLDİ-
FanficGlances serisinin 3. Kitabıdır. Kalbe birden çok kişi girip çıkabilirdi, birden çok kişiye aşık olabilirdik. Burada önemli olan şey, kalbindeki tahta oturan kişiydi. Sonradan girip de çıkmayan, seni özgür bırakan ve verdiğin kalbi yaşatan kişiydi. ...