Keyifli okumalar.
***
Kapana yakalanmış bir fareden farksız çırpınıp duruyordum düşüncelerimin arasında. Sanki içimde gözlerimi bile açamayacağım kadar şiddetli bir fırtına vardı ve tek hedef bendim. Kendimi rüzgarın akışına bırakıp ne olacaksa olsun demek istiyordum, fırtına birden hafifliyordu ama bir adım atıp kaçmaya çalışsam şiddetle darbelerini vuruyordu bedenime. Direnmekten başka çarem yoktu ama bu düşünce fırtınasına artık direnecek gücüm de kalmamıştı.
Baş ağrıma göz ağrım da eklenmiş, tüm gün yatmaktan başka hiçbir şey yapmasam bile yorgunluktan ölecek gibi hissediyordum. Göz kırpmak bile bana zor gelirken yan yattığım yatakta gözlerimi yavaşça kırparak artık sargılı olmayan elimi incelemeye devam ettim.
1 hafta.. 1 haftadır bu lanet yerdeydim ve odadan dışarıya çıktığım yoktu. Sadece elime bakmaya ve yemek bırakmaya geliyordu birkaç kişi. Elim neredeyse iyileşmişti bile yani en azından yaralar geçmiş ve şişkinliği inmişti. Morluk hala olduğu gibi dursa da o da çok kalmadan geçerdi eminim ki.
Kurumuş boğazım yüzünden seslice yutkunup ağrıyan gözlerimi yavaşça kapatırken tek bir saniye susmayan ve bana işkence yapmaya devam eden düşüncelerime kayıtsız kalmaya çalıştım.
Endişeliydim, korkum kendim için değildi; diğerleri ne haldeydi ya da ne olacaktı onlara? Bana zarar vereceklerini sanmıyordum sonuçta benim kimse ile alakam yok olarak görünüyordu, üstelik o çocukta bana zarar verecek gibi durmuyordu ama ya Felix'i buraya getirirlerse? Beni Felix sanarak kaçırdılar ve benim o olmadığımı öğrendiklerinde neden yine aynısını yapıp onu kaçırmaya kalkmasınlar ki? Üstelik artık onu koruyabilecek bir Chan da yoktu...
Onu korumanın bir yolunu bulmalıydım. Nasıl yapacaktım hiçbir fikrim yoktu ama bir şekilde Felix'i korumam gerekiyordu. Geçmişte hep beni koruyan oydu, şimdi sıra bana geçmişti.
Gelen boğuk ve belli belirsiz bir sesle düşünce fırtınamın içinden birden çıkarken kaşlarımı çatıp gözlerimi yavaşça araladım. Fazla uzaktan geliyordu ama sanırım bir kavga vardı. Şu an ortamda hiç ses olmadığı için duyabiliyordum ama birazcık ses olsa asla fark etmezdim bile.
Kaşlarımı çatarken ellerimi yatağa koyup destek alarak doğruldum. Hiçbir şey yapmamama rağmen nasıl enerjim olmayabiliyordu?
Bana verilen soluk yeşil rengindeki ince ve bol kazağı düzeltirken yavaş adımlarla kilitli olmayan kapıya yürüdüm. Kapı kilitlenmemişti hatta görevli bile yoktu koridorlarda ama ne zaman dışarı çıksam 5 dakika geçmeden karşıma birisi çıkıyordu. Muhtemelen her yerde kamera vardı ki başka açıklaması da olamazdı, tabi adamların olağanüstü güçleri yoksa.
Soğuk demiri tutup kapıyı hafifçe iterek aralarken bomboş ve uzun koridorun ortasında seslice yutkundum. Korkutucu görünüyordu.
İki tarafa da bakarken derinliklerden gelen aynı bağırma sesiyle kaşlarımı çatarak sol tarafa baktım. Yankı yaptığı için ses ne taraftan geliyordu anlayamıyordum ama çok derinden geliyor gibiydi. Öyle ki sesi duymak için nefesimi tutuyordum arada. Kimin sesiydi ki bu, böyle yüksek çıkıyordu? Neredeyse tüm koridorlarda duyulacak bir ses gibiydi.
Gergince yutkunurken kazağın uzun kollarını avucumun içinde sıkarak saçlarımın arasından etrafa baktım. Bir olay var gibi duruyordu ve muhtemelen birçok kişi orada toplanmıştı. Şimdi gitsem belki bir şans ile yakalanmayabilirdim. Yakalansam bile önceki seferler gibi yine odaya gönderilirdim.
Dudağımı yalarken kapıyı tamamen açıp sadece başımı uzattığım kapıdan tamamen çıktım, ardından kapıyı yavaşça kapatırken hangi tarafa gideceğimi bilemeyerek ilk duraksadım. Sesin nereden geldiğini bile bilmiyordum eğer bilseydim o tarafın daha derinlere gittiğini bilip diğer tarafa giderdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
False Kings in the heart/ CHANBOK -ARA VERİLDİ-
FanfictionGlances serisinin 3. Kitabıdır. Kalbe birden çok kişi girip çıkabilirdi, birden çok kişiye aşık olabilirdik. Burada önemli olan şey, kalbindeki tahta oturan kişiydi. Sonradan girip de çıkmayan, seni özgür bırakan ve verdiğin kalbi yaşatan kişiydi. ...