1:ölümü kucakla

1K 70 17
                                    

••••

Sessizdi, sakindi, olması gerektiği gibi değildi. En ufak bir çırpınma, yakarış, yalvarma belirtisi dahi yoktu. Erwin ve Mike kesinlikle bu şekilde hayal etmemişlerdi. Genelde kaçırılan insanlar, ağlar, yalvarır, ortak bir yol bulmak için çırpınırlardı. Fakat bu sefer durum tamamiyle zıttı. Sanki bu adam yıllardır kaçırılmak için bekliyormuşcasına, sorgusuz ve sualsiz, her şeye göz yummuştu ve gıkını dahi çıkarmamıştı.


"Sence de biraz fazla kolay olmadı mı?"

Mike yatakta oturan çocuğu seyretti ve sessizliği bozdu. Erwin başını iki yana salladı. Belki de bu şekilde davranarak güvenlerini kazanmaya çalışıyordu. Bunu bilemezlerdi. Kaçırılmaya göz yumarak güvenlerini kazanacak, ardından buradan tüyerek onları en hızlı şekilde ihbar edecekti.

"Her neyse. Ona güvenemeyiz fakat dikkatli olmalıyız, ona zarar gelirse... İkimize de zarar gelmiş olur. O bizim için önemli. O bizim rehinemiz."

Bahsi geçen siyah saçlı adamın gözleri hâlen duvara kilitliydi. Bir tepki yoktu. Belki deliydi. Belki de kaçırılmanın verdiği şoku atlatamamıştı. Henüz.

"Pekâlâ. Pencereleri kontrol et. Ben de kelepçelerini çıkarayım."

Mike başını salladı ve son kez pencereleri kontrol etmeye gitti. Aslında, buna gerek bile yoktu. Klasik bir kaçırılma mekânındalardı.

Bir dağ evi. Etraf tamamiyle ağaçlardan ibaretti. Şehrin merkezine gidebilmek için ise en az dört saat boyunca araba yolculuğu yapmak gerekiyordu. Dağ evinin tapusu ise ne Erwin'e ne de Mike'a aitti. Bu yüzden şüpheli durumuna gelseler bile, kimsenin aklına burası gelmeyecekti. Bu yüzden, dünyaca ünlü Levi Ackerman kaçmaya kalkışsa bile başaramayacaktı. Çünkü ulaşabileceği kimse yoktu.

Erwin, kendisinden yalnızca birkaç yaş küçük olan gence ilerlerken son derece temkinliydi. Çocuğun nefes alış verişlerini duymasa onu oyuncak bebek zannedebilirdi. Ruhsuz bakan gözleri de cabası. Erwin bileklerini nazikçe kavradı ve kelepçeleri çıkardı.

"Pek korkmuşa benzemiyorsun ama ben uyarılarımı yapsam iyi olur. Seni çok uzun süre tutmayacağız. Sana zarar verecek hiçbir şey yapmayacağız. Pencerelere ve kapılara çok yaklaşmamak şartıyla burada istediğini yapmakta özgürsün. Bu yüzden zorluk çıkarmasan iyi edersin."

Levi, başını çok hafifçe kaldırdı ve gri, donuk gözlerini Erwin'e çevirdi. İnce dudakları soğuktan kurumuş ve morarmıştı. Beyaz teniyle ve göz altlarıyla tam anlamıyla bir ceset gibiydi. İnce ve morlaşmaya başlayan dudakları hafifçe gerildi. İnci gibi dişleri ortaya çıktığında yüzünde oluşan gülümseme tamamiyle alaycı bir gülümsemeydi.

"Özgürlük mü? Üzgünüm bayım ama, ben bu kelimenin anlamını henüz yaşayamadım. İsteseniz de siz istemedikçe bir şey yapamam. Buna emin olabilirsiniz."

Üşümeye başlayan bedeniyle yorganın altına girdiğinde Erwin gözlerini pencereye dikti. Uzun bir süre gözleri orada takılı kaldı.

Merak duygusu gitgide tetiklenirken o evde yaşananlar hakkında tahmin yürütmeye çalışıyordu. Fakat bir an sonra bundan vazgeçti. Öğrenmemesi gerekiyordu. Ona karşı sempati beslememeliydi.

Mike, Erwin'e işaret etti ve ikisi odadan çıktı.

"Şey, Ackerman ailesinin namını bilmeyen yok. Gözde, mükemmel ve ideal aile gibi görünüyorlar fakat en başından beri emindim, o ailede bir haltlar döndüğüne. Ama ne yalan söyleyeyim, bu kadar ruhsuzluk beni bile aştı."

Mike merdivenlerden indi ve mutfağa doğru ilerledi. Erwin peşindeydi.

"Armin ve Mikasa'dan haber var mı?"

Buzdolabını açtı ve birkaç dondurulmuş yiyecek çıkardı.

"Bir gelişme olursa bize haber vereceklerini söyledi. Fakat şu anlık her şey sakin. Ne yalan söyleyeyim ilk başlarda, tüm teşkilat peşimize takılır zannetmiştim. Fakat baksana, çocuğu kaçıralı saatler oldu ama ne bir haber ne de bir arama var."
Erwin bir parça çikolatayı ağzına attı.

"Pek şaşırmadım açıkçası. Çocuğun hâline baksana. İçinden, onu kaçırdık diye şükür duaları ediyor olmalı."

Mike ocağın altını açtığında hafif bir kıkırdamayla cevap verdi.

"Sadece dondurulmuş yiyecekler var. Yarın alışverişe gitmeliyim. Burada yapabileceğimiz tek doğru dürüst aktivite yemek yapmak ve tıkınmak olacak nasılsa."

Levi alt kattan gelen konuşma seslerine aldırmadı ve iç çekti. Ne dedikleri umurunda değildi. Bir bok yapmayacaktı. Ne kaçma girişiminde bulunacak, ne de karşı koyacaktı. Sadece ölümünü beklemek istiyordu. Elindeki tek gücü buydu.

•••



Toska/ EruriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin