••••
İnsanlar bencildi. Bazıları çoktu, bazıları az. Ama hepsinin ruhunda zinciri vurmuş bir bencilliği vardı. Bazıları ufak bencillik yapardı, bazılarının ise gözü doymak bilmezdi. İşte Levi'ın babası tam olarak ikinci kategoride yer alıyordu. Şöhret ve para uğruna kendi evlatlarına eziyet etmekten gocunmayan bir bencildi o. Levi'ın yirmi iki senelik hayatını hiçe saymış ve derinliklere gömmüştü. Kimsenin bulamayacağını düşünmüştü, sonsuza dek. Ama Levi karanlıkta bile parlayan mavi gözleri görmüştü. Kendisine uzatılan eli fark etmiş ve başını kaldırmıştı. Tereddütle kavradı onun ellerini. Ve sonra Erwin, onu o çöplükten çekip kurtardı. Bir saniye bile düşünmemişti. Neler olacağını ya da gerektiğinde, ne yapmaları gerektiğini. Tek istediği onun yeniden kolları arasında derin nefesler almasıydı. Yaşamalıydı, bunu hakkını vererek yapmalıydı, çünkü o bunu hak ediyordu. İlk gördüğü Levi Ackerman gözlerinin önüne geldiğinde ona daha sıkı sarıldı. Bomboş, umutsuz bakan gözler. Babası, tıpkı ruhunu gömdüğü gibi yaşama sebebini de çukurun derinliklerine fırlatmıştı. Zayıf bir vücut ve temkinli hareketler. Kimseye güvenmeyişi ve bunun için çok fazla sebebi olması, onu kahrediyordu.
Levi değişmiş ve iyileşmişti. Gözleri eskisi kadar duygusuz bakmıyordu. Erwin'e karşı tamamen çıplak ve savunmasızdı gözleri. Rahat hissettiği tek kişi o adamdı. Ve Levi daha fazlasına gerek duymuyordu. Sadece onun varlığını dahi hissetse buram buram huzur sarardı etrafını. Bunu biliyordu. Ona olan bağımlılığını henüz yeni fark etmeye başlamıştı. Levi, cehenneme geri döndüğünde, her şeyin başa sardığını sanmıştı. Onsuz yaşayabileceğini ve onu atlatabileceğini düşündü. Ama beceremedi. Onun tadını aldıktan sonra bu ona çok zor geldi. İsyan etti, öfkelendi, her gece ağlama nöbetleri geçirdi ve sürekli ölümü düşündü. Gökyüzündeki Tanrıya dolu gözleriyle baktı her gece. Duygusuz bakan gözler, Erwin Smith yüzünden, yalvararak bakıyordu yıldızlara.
Tanrı ona acımıştı. Cennetin kapısını onun için aralamış ve ona müsaade etmişti. Levi onun kolları arasındayken senelerdir düşlediği cenneti düşünmüyordu artık. Çünkü tam olarak orada yer aldığını biliyordu. Erwin Smith baştan aşağıya cennetti. Parlak mavi gözleri gökyüzü, sarı tutamları güneş, parmak uçları birer yıldızdı. Erwin, koca evreni tek bir vücutta toplamış bir melekti.
Ve Levi, artık boş yere gözyaşı dökmekten çok sıkılmıştı. Suçluluk duygusu hissetmekten artık bıkkınlık duyuyordu ve her an, bu hisleri görmezden geliyordu. Tek yaptığı Erwin ile vakit geçirmek ve ona daha fazla aşık olmaktı. Sanki hiç değilmişcesine, Erwin onu kendine daha da çok aşık ettiriyordu. Levi ise ona kapılmaktan başka hiçbir şey yapamıyordu. Evde yapacakları şeyler fazlasıyla kısıtlı aktivitelerden ibaretti. Erwin ile sarmaş dolaş uyumak, onun kucağında oturmak ve sohbet etmek, ona sarılırak film seyretmek. El ele, diz dize yemek yemek ve beraber akşam yemeği hazırlamak. Erwin her şeyini onunla birlikte yapıyordu. Banyoya girse dahi onu da peşinden sürüklüyordu. Levi bunlara hayır diyemiyordu. Fakat açık açık, beraber yapmayı reddettiği tek bir şey vardı.
O da, kitap okumaktı. Erwin kitaplara fazlasıyla önem ve değer veriyordu. Bu yüzden günde en az iki saatini kitap okuyarak geçiriyordu. Levi ise genelde o kitap okurken ya Mike ile kâğıt oynuyor, ya da bir şeyler atıştırıyordu. Erwin, kitap okumayı sevmeyen insanları dahi hoş bulmazken, Levi'ın kitap nefretini onun için, hoş karşılıyordu. Ona kızamıyordu. Travması olduğunu biliyordu ve onu üzmek istemiyordu. Fakat genelde kitap okurken, keskin gözleri her daim üzerinde hissedebiliyordu. Levi'ın bundan memnun olmadığını biliyordu. Ama Erwin ona aşık olduğu kadar kitaplara da aşıktı ve bu tutkusundan vazgeçmek istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Toska/ Eruri
FanfictionErwin Smith'in tek planı dünyaca ünlü Levi Ackerman'ı kaçırmaktı, ona aşık olmak değil.