Sancı

880 124 147
                                    

Bugün benim biricik güzel bebeğimin, medicinefordeath'in doğum günü. Buradan tanıştığım birisinin bu denli içime işleyeceğini tahmin bile edemezdim ama iyi ki oldu ve benim güzel bebeğim iyi ki doğdu! Seni seviyorum bal bebeğim, elimde pastamla kapında bitemeyeceğim için şimdilik sana sadece bir mum uzatıyorum. Hiç yoktan iyidir düşüncesiyle aceleyle yazdığım bu bölüm senin olsun, bir dahakine daha güzel hediyeler için de sözümü vereyim. Yeni yıllarında elini mumlarla doldurmak için burada olacağım ve tüm mutluluklarına bizzat şahit olup, tüm üzüntülerinde yaslanacağın bir dost olarak seni yalnız bırakmayacağım. Tekrardan iyi ki doğdun güzel bebek, seni çokça seviyorum!

Git, demişti. Git iyileş, seni bekleyeceğim.

Bu kelimeler dudaklarından düşeli ne kadar zaman olmuştu? Kelimeler düştüğü yerde can vermişken, ne kadar zaman üzerinden akıp gitmişti öylece? Aslında rakamsal değerin pek de bir önemi yoktu.

Çünkü daha kurduğu ilk cümlenin birinci ölüm gününde, birinci ölüm yılını devirmiş gibi hissetmişti. Evet, daha ilk günden.

Neredeydi, neden tüm kurtları buraya hapsedip gitmişti ve bu sırada başlarında birtakım kendisi gibi alayı her tavrına, sözüne, ifadesine katık yapmış vampirler başlarında duruyordu; Harry bunların hiçbirisinin cevabına sahip değildi.

Sadece tek bildiği bir şey vardı ki, o da buraya gelen her vampirin, Louis'ye bir Tanrı muamelesi yapıyor olmasıydı. Bahsinin geçtiği her kelime kutsal bir kitaptan alıntı ayetler gibi dudaklardan dökülürken, Harry'nin de diğer kurtlara yapılan muamelenin tam aksi şekilde sırf Louis'nin bir şeyi olduğu için özenle korunması, onun biraz tuhaf hissetmesine sebep oluyordu tam bir aydır. Evet, bir ay. Tamı tamına bir aydır burada, onun başlarına diktiği askerleriyle sürü yerleşkesinde tedirginlikle yaşamaya çalışıyorlardı.

Tabii buna yaşamak denirse.

Küçük kurtlar eskisi gibi ortalıkta koşturmuyor, camlardan dışarı uzanan her gözün sahibi, çocukların olması gereken yerlerdeki vampirlere korkuyla bakıp hızlıca geri çekiliyordu. Bir de sürü alfası vardı... Harry'ye öldürecekmiş gibi bakan, ama kılını bile kıpırdatamayan.

Bunun için birçok sebebi vardı; sürüye ihanet etmesi, sürüyü resmen dağıtması, vampirleri sürünün içine kadar çekmiş olması ve onların elinde her bir kurdun oyuncak olması, ayrıca da Harry'nin yaşadığı yerden alınıp, onun yıllardır yaşadığı eve yerleştirilmesi.

Bunların her birini, onun gözlerinden kendi gözlerine uzanan her bir suçlamayı, çaresizce bağrına basmayı çoktandır kabul etmişti Harry. Birisi ölmesin diye tüm sürüyü bu tür bir çıkmaza sürüklemek büyük aptallıktı. Normalde asla böyle düşünmezdi ancak kendisine yapılan her dayatma, düşüncelerine bu dayatmalar tarafından kaçak yollarla sokulmuş kaba saba bir heykeltıraş ustası gibiydi ve bu meslekten anlamaz heykeltıraşçı yüzünden, düşünceleri hatalı şekil almasına sebep oluyordu.

Her zamanki gibi sürünün dışında kalan, Louis'yi en son gördüğü o ağacın dalında bir ikindi vakti otururken, dal aniden sarsıldı ve Harry refleksle ağaca tutunduğu sırada Rose'la göz göze geldiler. Son bir aydır yanından ayrılmayan, onun da dediğine göre Louis'nin favorisi olan vampir Rose...

Bembeyaz teni, omuzlarından aşağı salınan ince telli olan kestane rengindeki saçları ve bir seksen üstü olabilecek uzun boyuyla Rose; oldukça çekici bir vampirdi. Üstelik Louis gittiği andan beri kendisini bir saniye olsun yalnız bırakmayışı ve kendisine porselen bir bebekmiş gibi özenle yaklaşması, Harry'nin onu biraz olsun sevimli bulmasına sebep oluyordu.

𝐋𝐨𝐯𝐞 𝐁𝐨𝐫𝐧 𝐎𝐟 𝐁𝐥𝐨𝐨𝐝//𝐋𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐒𝐭𝐲𝐥𝐢𝐧𝐬𝐨𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin