Bağların Sancısı

542 83 94
                                    

Bir insanla her kurduğun bağ, aslında hayati bir risk almak demekti. Harry'nin şu ana dek kurduğu bağlar o kadar sınırlıydı ki, annesini ve babasını bile tanımayarak hayatta bir-sıfır geriden başlamış sayılırdı. Aslında annesini tanımıyor sayılmazdı, sadece onunla olan anıları o kadar silikti ki, tam olarak onunla bir bağ kurabildiği söylenilemezdi. Sadece acı dolu bir anısı vardı onunla ilgili geceleri başının altına yastık koyamamasına sebep olan.

Çok küçükken annesinin kolunu üzerini yastık yapar, annesinin sıcsk kolunun üstüne uyurdu; ya da dizlerinin üzerinde.

Şimdi Louis'nin kolunun üzerinde yatmak kalbinde bir sancı yaratılmasına sebep oluyordu. Bu sancının yaratıcısı Louis olduğu için midir neden bilinmez, Harry'nin içinden hiç de öfkelenmek gelmiyordu ona. Oysa bir zamanlar, daha doğrusu Louis ile tanışmadan önceki hayatınd auykusuna çok fazla düşkündü. Hayatta en sevdiği şey yatağında oradan oraya yuvarlanmak olabilirdi uyumasa dahi. Sonuçta okuldan geldikten sonra yapacak hiçbir şeyi olmazdı. Sürüdekiler tarafından dışlanmışken de bir nevi bunu sevmeye mecbur bırakılmıştı.

Şimdiyse konuşacak ve yapacak çok şeyi olduğu bir adamla yatıyordu. Onunla arkadaş mıydı? Hayır, arkadaşlar sevişmezlerdi. Sevgililer miydi? Kafası bunları düşünürken o kadar karıştı ki, aklını karıştıran tüm bu soruları tek nefeste bir marş okurcasına güçlü tonlamalarla Louis'nin yüzüne haykırmak istedi.

Yalnız hayatında ilk kez birisiyle böylesine bir bağ kurmanın kafa karıştırıcılığını tadıyordu; en önemlisi de onunla birlikte konuşacak hayati meseleleri vardı bir kere. Harry'nin şu ana dek hiç konuşacak özel bir şeyi bile olmamışken, kendisini birden tehlikeli sularda boğulmamak adına kulaç atarken bulmuştu.

Ağzına kadar boğucu, kasvetli sorularla doluydu içi. Bu sebeple sanki ağzını aralasa dudaklarından nefes değil de karanlık dökülecekmiş gibi hissediyordu.

Çünkü konuşacak çok şeyi olan insanlar, genellikle yutkunmakta bile zorlanırken ağızlarını güçlükle aralayabilirlerdi; konuşacak şeyi çok  olan insanlar en suskunlarıdır.

"Ne düşünüyorsun dakikalardır, güzel kurt?"

"Hı?" diye sordu dalgınlıkla Harry. Aklındakilerin ipinin ucunu kaçırmamak için ipi o kadar sağlam tutmuştu ki, dış hayatla olan bağının ipin ucu kaçmak üzereydi.

"Ne düşündüğünü sordum bu kadar dalgın dalgın?"

Harry kolunun üzerinde yattığı adama bakarken tekrardan gözlerinin dalmaması adına çok fazla çabaladı. Bir türlü kendi içinden dışına doğru çıkamıyordu, sanki olanlar onu kendi içine itmiş gibiydi. Aklının bir kısmı hala ikiz kardeşlerin söyledklerinde, hatta direkt olarak onlardaydı. 

"Nasıl olabilir?" diye sordu Harry dalgın gözlerinin yansıdığı sesiyle.

"Ney nasıl olabilir, güzelim?"

Louis'nin ağzından çıkan bu sözcükler Harry'yi düşündüğü şeylerden birden çok daha başka, uzak bir noktaya sürükledi. Hayatında hiç duymadığı sözcüklerdi bunlar. Ve çoğu şey konusunda o kadar eksikti ki, Louis yüzünden kendisini tüm hayatını sorgularken buluyordu. Bu iyi miydi bilmiyordu ama hissettirdiği şeylerin pek de iyi olmadığı kesindi. Tek bir sözün hayatını sorgulatacak kadar güçlü, hayatınınsa bu tek bir sözcükle sorgulanacak kadar çapsız olması çok zor bir şeydi; güçsüz hissettiriyodu.

"Harry sorun ne?"

"Sorun sensin," dedi Harry. Belki bu sözü bu kadar sakince söylemeseydi çok yanlış anlaşılabilirdi, fakat bunu söylerken o kadar katıksız ve saf bir tonlamayla konuşmuştu ki, Louis onu hiçbir şekilde yanlış anlamadı.

𝐋𝐨𝐯𝐞 𝐁𝐨𝐫𝐧 𝐎𝐟 𝐁𝐥𝐨𝐨𝐝//𝐋𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐒𝐭𝐲𝐥𝐢𝐧𝐬𝐨𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin