"İyi okumalar dilerim GECEMİN YILDIZLARI...Oylamayı ve düşüncelerinizi yorumlara bırakmayı unutmayın. ;)"
(Bundan sonra size "GECEMİN YILDIZLARI" diye hitap edeceğim.)
____
"Buz gibi hikayelerin satırlarını okumak gibiydi hayat."
Her bir hücremdeki buz kırıntısı bedenimi üşütmeye, atılan imzalar gibi damarlarımı çizmeye, meil etmişti bugün. Üşüyen, çaresiz bedenim ruhumun sadece derinliğine yaşıyordu. Gecenin üstüne örtülmüş sim yıldızlar; şimdi gökyüzünden tek tek kayıp giderken, kabul olmasını istediğim tüm dilekler, gece ile birlikte sönüp gitmişti...
Odamda dört duvar dönerken ellerim birbirine kenetlenmiş, titreyen bedenim ve titreyen dudaklarımla sayıklayıp duruyordum.
"29 yaşında, Eren Yiğit."
"29 yaşında, Eren Yiğit."
Elimi saçlarımla buluşturup ovarken aşağıda izlediğim haber beni mahvetmişti. Eren Yiğit 29 yaşındaydı ve 8 gündür ondan haber alınamıyordu. Çünkü o ölmüştü, bunu sadece ben kızlar ve hatırladığım görüşlere göre Emir biliyordu.
Titreyen dudaklarım gözyaşlarımla ıslanmış içine hava doldurmaya çalışıyordu. Kesik kesik ciğerlerime hava dolarken ben yatağımın yanında yere oturmuş ve sırtımı o buz şehri olan duvara yaslamıştım. Soğuk elimi başımda dolaştırırken, burnumu çekerek başımı tavana kaldırdım. Ve karanlık odama sızan şehir ışığının yansımasına baktım ıslak dudağımı kenetlenmiş şekilde aralamaya çalışarak kendimce konuştum.
"Benim ışığımı neden söndürdünüz? Beni neden benden çaldınız? Nefesimi kestiğiniz yetmedi ruhumu neden siyaha boyadınız?" hıçkırıklı sesim yalvarırken bir bıçak misali boğazımı kesiyordu. Annemin kapı arkasından sesi kulağımı bulunca bakışlarım kapıyı buldu.
"Ela!... Kızım aç kapıyı ne oldu güzel yavrum?" annemin endişeli sesi kafamda yankı yaparken konuşmasına devam etti.
"Ela beni duyduğunun farkındayım anneciğim. Ne olur aç kapıyı konuşalım, sıkıntın her neyse çözeriz. Ne olur yapma böyle."
"Anne konuşmak istemiyorum. Lütfen yalnız bırakın beni..." bıçakla parçalanmış sesim anneme zor ulaşmıştı.
"Zehra bırak biraz yalnız kalsın. Gitme kızın üstüne fazla." Babam annemi sakinleştirmeye çalışırken ben gözüm hafif kısık halde ellerime bakıyordum.
"Ne üstüne gitme Levent görmüyor musun kızın halini. Ne yaşıyor ne sorunu var bilmiyoruz, bir baba olarak sakin kalman... Kızımız iyi değil anladın mı? Hiç iyi değil , bunu göremiyor olamazsın değil mi?" Annemin bağırışları duvarlardan duvarlara çarparak her yeri dolduruyordu. Dayanamayıp bedenimi ayağa kaldırarak adımlar attırdım. Kapı önüne gelip kilidi çevirerek kapıyı açtım. Anne ve babam bakışlarını birbirinin üzerinden alarak şaşkınlıkla bana baktı. Yorgun gözlerim anneme gözyaşlarıyla bakarken ona doğru, bir bebeğin yürümeye başladığı sahne gibi adım atarak sarıldım.
"Anne." dedim başım dönercesine.
"Ben iyi değilim." cümlemi sesim kısık buğu bir şekilde bitirerek, artık tutmayan elimi, annemin omuzlarında tutmaya zorluyordum.
"Kızım..." annem ağlamaktan sözünü getirememişken babam devam etti.
"Biri sana birşey mi yapıyor Ela? İstemediğin birşeye mi zorlanıyorsun? Bak söyleyebilirsin bize, biz senin aileniz kızım."
"Baba konuşmak istemiyorum, yorgunum." annemden ayrılırken annem bakışları üzerimde, elleri yanaklarımda gözyaşlarımı siliyordu.
"Ela itiraz istemiyorum yarına senin için bir psikiyatriden randevu alacağım." annemin cümlesine şaşırmış gözlerimi büyütmüştüm, tam hayır demek için dudaklarımı aralayacakken parmağını dudağıma bastırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜK OYUN
General Fiction"Burası BÜYÜK OYUNLARIN kördüğümü. Çözülmesi zor düğümlerin hayatı bağlaması kadar kolay bir evren."