Sonda yapacağım duyuruyu okuyun lütfen...
Keyifli okumalar...
Dördüncü Bölüm | Son Akşam Yemeği
İnsanlar umut etmekten vazgeçtikleri an, kalın bir halatın ilmeğini boyunlarına geçirmiş, ayaklarının altındaki sandalyeyi iterek kendilerini boşluğa salmış demektir.
Ben umudumu, babamın bedenini örten beyaz kefenin, küreklerce toprakla gözden kaybolmasıyla kaybetmiştim. Ölmemiştim ama yaşadığım da söylenemezdi.
Daha doğrusu ölememiştim. Fakat bu sadece fizikseldi, çünkü ruhum bir mezar taşının süslediği toprakta çürüyor bedenimin yanına varacağı zamanı düşlüyordu.
Umut, o kadar vicdansız bir duyguydu ki on verip bin alıyordu. Bazen hiç verip çok alıyordu. Çoğun tanımıysa sayılara sığdırabileceğim kadar sınırlı değildi, çok çoktu işte.
Elimdeki siyah, kirli gömleğe değdi acı kahvelerim ve ardından toprak yolda acı bir iz bırakan tekerlek izlerine baktım. Toprağa bıraktığı iz öyle derindi ki, bak, diyordu ize sebep olan, bak sende de böyle derin yaralar açacağım ve sen tam birinden kurtulduğunu sanırken bir yenisini daha ekleyeceğim.
Kafamı gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes çektim sönmeye yüz tutmuş ciğerlerime ve ardından gözlerimi devirdim. "Kim kimde yara açıp oraya tuz basıyor göreceğiz, Asrın Çetinoğlu," diye fısıldadım göğe. Bir karga cıyaklayıp tam üstümden kanat çırparak geçti ve evin yüksek duvarlarını bir arada tutan çatısında gözden kayboldu. Sanki gök bile beni onaylıyordu.
Sanki çıplakmışım gibi hissettiren ayaz tenimi ısırmaya başladığında hızlı ve aceleci adımlarla eve doğru yürüdüm. Elimdeki gömleğe tırnaklarımı geçirip yırtmamak için kendimi zor tutarken evin aralık kapısından kedi gibi sokulup kapıda bekleyen hizmetliye elimdeki gömleği verdim hırsla.
"Gömlek yarına kadar temizlenmiş olsun," dedim sert bir sesle. Kadın elindeki gömleğe bakıp kafasını hızla onaylar bir biçimde sallarken sert tutumumdan dolayı ürkmüş olduğunu gördüm. Kendime lanetler yağdırarak onu arkamda bıraktığımda salona vardım.
Resmen kendi öfkemi başkalarından çıkaran ucuz biri olup çıkmıştım şu son günlerde. En nefret ettiğim insan tiplemesini yaşamak gururuma dokunuyordu.
Bunun sorumlusu Akif Dağdelen koltuğunda kurulmuş, neredeyse güler bir vaziyette Umut'la bir şeyler konuşuyordu. Ortama düşen sert adım sesim ikisinin de kafasını bana çevirmesine neden olduğunda öfkeyle kavrulan acı kahvelerimi ikisinin göz bebeklerine değdirdim sertçe.
"Beni bu uçkuruna düşük herifin yanında küçük düşürmenin hesabını vereceksin, Akif Dağdelen!" sesim yıldırım gibi salonun tam ortasında vaziyet aldığında Umut, sessizce beni izliyordu.
Amcam gayet sakin bir sesle, "Bana adımla seslendiğine göre seni iyice kızdırmışım güzel yeğenim," diyerek yayıldığı koltukta dik bir vaziyete geçti.
Sert bir soluk alıp verdiğimde gözlerim çakmak çakmaktı. "Kızdırmak?" dedim öfkeden yanan ve biraz sonra etrafa saçacağım kıvılcımlarla. "Öfkemi anlatabileceğim bir kelimem yok ve bilirsin ki ben her şeye bir anlam, bir kulp bulurum."
Amcam, kaşlarını yukarıya kaldırıp ayaklandığında kafamı dikleştirip nefretle yüzüne baktım.
Amcam derin bir nefes verip, "Seni küçümsediğim falan yok Özge, sadece anlaşma-" dediğinde hiddetle sözünü kestim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜ KOKAN PAPATYA (+18)
ChickLitDudaklarımın arasına yerleştirdiğim sigara dalını yine ucuna yaklaştırdığım lacivert çakmağımla tutuşturdum. Dudaklarımı büzüp sigara dumanını içime çekerken gözlerimi kısıp dumanın gözlerime zarar vermesini engelledim. "Biliyor musun, papatyalar öl...