Elimde olsa kendimi yine kendim büyütür müydüm?Ne kadar saçma bir soru.
Uyandığım ve küfürler etmediğim bir bahar sabahının vücut titretmeyecek saatlerinde, ben tam yirmi bir yaşına girmişken düşündüğüm öylesine karışık naçizane bir soru bu. Kimseye sormuyorum merak etmeyin, burda kimsenin kafasını karıştırmak değil niyetim. Çünkü çok değiştim, çok büyüdüm ve o sorunun cevabı olarak demek isterim ki kendimi yine ben büyüttüm.
Elimde olsa ben Choi Beomgyu'yu yeniden çizerim, onu baştan yaratırım. Yanlışlarımı düzeltirim, baş ağrılarımı dindiririm, ders çalışmam sadece gezerim. O diplomanın sene sonunda neden rulo yapılıp elimize verildiğini de çözmüş olurum ki buna hiç gerek yok.
Aşık olurum, içer dağıtırım. Biliyorum çok yanarım ama bu sefer ben de yakarım. (Heavy metal dinleyip kilise yakacak kadar delirmem ama). On yedisini dünyanın merkezine koyan bir oğlan çocuğu ne kadar serseriyse ben de o kadar hovardayım. Kafam güzeldir bu yüzden bir de oturur izlerim, akıllanıcağımı pek sanmıyorum çünkü. Bir de altın çocuk meselesini hiç elimi sürmediğim o rafa kaldırırım. Dünya'ya bir kere gelmişiz ne gerek var rol yapmaya der, kendim olurum. Yalan söylemem.
Tamam tamam, ben yalan söylemeden yapamam bu yüzden gayet de yalan söylerim. Mesela Taehyun bana yeniden, bir yaz günü dolaylı yoldan "Taylor Swift fanı mısın?" diye sorsa yine inkar ederim. Bunun nedeni o zamanlar benim kendi çapımda oluşturduğum kişilikten kaçınmamdı. Yıkık, perişan ve biraz ezik bir hayalet aşkın peşinden koşan zavallıyı oynamak çok da hoşuma gitmiyordu ama şu an olduğum durumdan memnundum. En azından Taehyun bana "Fighting with him was like trying to solve a crossword and realizing there's no right answer" sözlerini söylerken yarım ağız sırıtışının altında yatan anlamı biliyordum. Hoşuma gidiyordu, en çok hoşuma bu gidiyordu. Kulağıma Taylor'ı fısıldamasını şaka olarak yapsa da aslında kalbimi uçurduğunu bilmiyordu. Ben de yalan söylüyordum ve bu yalanıma devam ediyordum. Yaptığım küçük oyunun ergenliğinden bi haber değilim bu arada. Diyorum ya elimde olsa kendimi yeniden çizerim diye. İşte elimde olsa on yedi yaşımı sersem bir aşık olarak geçiririm. Çünkü ben şu an yirmi birlik bir delikanlıyım ve Kang Taehyun adlı bir oğlana bayağı yanık ve aşığım.
Geçen yaz çok büyük şeyler oldu. Öylesine büyük ki hayatımın döndüğü seneyi sorsalar o zamanı anlatırım. Aşağı yukarı kendimi tanımlayan bir varoluşu, tepe taklak altını üstüne getirirken bir bakıyorum ki aslında raydan çıkmışım. Dışarıdan bakılan gözle tarif edemiyorum bu çocuğu çünkü o benim. Kendimi aşmışım ve yeni bir benle karşılaşmışım. Çocukluğuma dönmüşüm ve ondan en iyi intikamı aşık olmakla almışım. Evet, ben almışım.
Sürekli keçi gibi inatlaştığım, kavga ettiğim, savaşlar verdiğim ve beni çıldırtıp duvarlara atacak bir kişinin varlığına öyle çabuk adapte olamam. Bu yüzden hâlâ Taehyun ile kavga ediyoruz, hem de çoğu zaman. Aramızda her ne kadar soğuk rüzgarların estiği günler olsa da sabahına güneş açtıracağını biliyorum. Geçirdiğimiz maksimum küslük günleri bir elin parmak sayısını geçmez, kalbimi kıracak şeyler de yapmaz ayrıca.
Tamam yapar ama az yapar. En son ikea'ya sadece isveç köfte yemek için gittiğimiz gün aldığım onca ıvır zıvıra laf etti. Gerçekten ıvır zıvır da değil, ona yaklaşık yarım saat sebze kurutucusuna ne kadar ihtiyacımız olduğunu anlatmaya çalıştım. O ise beni dinlemeyip bu labirent gibi dolambaçlı alışveriş merkezinin mimarisine küfür etti. Evet bir mesleki deformasyon olarak. Çünkü Taehyun bir mimarlık öğrencisi ve ikea'dan gerçekten ama gerçekten nefret ediyor. uzun zamandır spor yapmasına rağmen en sevmediği antreman ise yürüyüş ve her gittiğimizde yaşlılar gibi ayaklarının ağrıdığından şikayet ediyordu. Beni ise sürekli çıldırtıyor ve sonucu kavga etmekle buluyorduk. Fakat sorun değil, ona o gün akşam yemeğini yaptırdım ve barıştık. Bir de o çok küfrettiği sebze kurutucusunu kullandı. Ona lazım olur demiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yüreksiz kavgaların ziyanı -taegyu
Fanficnerede olursan ol, hangi mevsimde olursan ol, birlikteysek yaz gibi hissediyorum. 180621