Junhui sonunda bir uzman yardımı alma kararı aldığında tüm çiçekleri solmuştu, sarı saçlarının rengi atmış, kirli sarı rengini almıştı.
Junhui bir gün eve bir kadın kadar uzun saçları olan bir adam getirdi. Adam çok renkli giyiniyordu ve eve girdiği anda bir an durup duvarlara ve tavana baktı.
Minghao onları sarkaçlı saatin yanında durup izliyordu.
"Saatin geride." dedi adam.
"O hep öyleydi." dedi Junhui saati tekrar düzeltmeye zahmet etmeden. Ama adam öyle değildi ve saati bir saat ileriye sardı.
Sonrasında Junhui adamı mutfağa yönlendirdi ve ikisi karşılıklı oturdular. Minghao onların peşinden gitti.
Adam hâlâ ilgi ile etrafa bakıyordu.
"Bu rüyaları sürekli olarak görüyorum," dedi Junhui etrafına korkuyla bakmaya başlayarak. Minghao ona sarılmak be onu güvende tutacağını söylemek istedi. "Ev böyle. Her an rastgele bir kapı açılabiliyor. Saat sürekli tam geride kalıyor ve bu tam olarak bir saat öncesi oluyor, asla şaşmadan."
Adam bir süre Junhui'ye baktı.
"Hiç olağan dışı bir şey gördün mü?" dedi yumuşak bir sesle adam.
"Bir keresinde, eve taşınmadan önce, üst kattaki yatak odasında bir şey gördüğümü sandım." dedi Junhui. "Ama muhtemelen sadece hayal gücüm dedim."
Minghao itiraz etmek istedi. Öyle olmadığını, gördüğünün kendisi olduğunu söylemek istedi.
Ancak o esnada Adam çoktan ayağa kalkıp merdivenlere ilerlemişti. Junhui ve Minghao da onun peşindeydi.
Adamın adımları kendinden emindi. Junhui'nin gösterdiği yatak odasına yürüdü ve odanın ortasında elini hafifçe havaya kaldırıp konuşmaya başladı.
"Burada benimle konuşmak isteyen birisi var mı? Zarar vermeyeceğim."
Minghao bir an durdu ve sonra elini kaldırıp hafifçe adamın eline koydu.
Adam tam olarak gözlerine baktı ve Minghao korku ile geri çekildi. Onu görebilmişti. Bunu fark etmemesi imkansızdı.
"Adın ne?" dedi adam.
Ama Minghao hâlâ korku doluydu.
"Benim adım Jeonghan. Seni görebiliyorum, evet. Korkmana gerek yok." dedi adam nazik bir şekilde.
Bunun üzerine Minghao bir an düşündü ve sonra "Minghao," dedi. "Ben Minghao."
Jeonghan onu "Minghao," diye tekrarladı. "Tanıştığımıza memnun oldum, Minghao."
Junhui ise çatılmış kaşları ile izliyor, konuşmanın sadece bir tarafını duyabiliyordu.
"Beni göremiyor." dedi Minghao acı dolu bir sesle.
"Görmesini ister miydin?" dedi Jeonghan.
"Yapamaz. Ve anlamaz." dedi Minghao boş boş.
"Sorun değil," dedi Jeonghan ona güvence verircesine. "Bana evi anlatmak ister misin?"
Bir anda Minghao'nun olmayan kalp atışları üç katına çıktı.
"Şeytani bir şey var," dedi çılgınca, çaresizliğini kendi kulaklarıyla duymak mide bulandırıcıydı. "Ona zarar vermek istiyor."
Minghao haklıydı. Son zamanlarda evdeki gölgeler bile Junhui'ye doğru garip bir şekilde eğilmeye başlamışlardı.
Minghao bunu söylerken düşünürken eli otomatik olarak boynundaki yara izine uzanıyor.
Jeonghan gözleri ile Minghao'nun bu yaptığını ve yara izini kontrol ederek "Şeytani bir şey? Nasıl yani?" dedi.
Minghao bunu nasıl anlayacağını bilemedi. Bu yüzden uzanıp iki eliyle Jeonghan'ın elini tuttu ve bu durum hakkında tüm hissettiklerini aralarında oluşan bağa döktü.
_________________
Çok yorgun ve sıkkınım.
Dilerim iyisinizdir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avus Horologium || JunHao
Fanfiction[Tamamlandı] Her şey sadece bir evle sınırlıydı. Korku (Ne kadar etkili bilmiyorum.) Gerilim Platonik/Tek taraflı aşk LGBT Başlangıç: 03.03.2022 Bitiş: 01.09.2022