"Sana daha fazla zarar vermesine izin vermeyeceğim." dedi Minghao Junhui'ye sarılmaya devam ederken.
Junhui titrerken "Bana zarar verme, lütfen." diyordu.
"Sana daha fazla zarar vermesine izin vermeyeceğim." dedi Minghao ama Junhui bunu duymadı. Junhui bunu bilmiyordu.
Mutfak dolaplarının kapıları açıldı ve kapandı. Minghao dikkatini Junhui'den çektiğinde havadaki Junhui'nin tüm o bıçaklarını ve Junhui'nin her zaman çok düzenli setler halinde tuttuğu onlarca çatalı havada gördü. Açıklanamayan bir güç tarafından askıya alınmış haldeler. Junhui'nin en keskin bıçağı Minghao'nun alnına doğrultulmuş.
"Beni öldüremezsin." dedi Minghao. Zaten bir kez ölmüştü ve tekrar ölebilecek olsa bile korkmuyordu. Junhui'nin yaşaması ona yeterdi.
"Kim demiş?"
Şeytani varlık bunu çılgınca bir kahkaha ile söylemişti.
Hemen sonra bıçak havayı kesti, Minghao'nun içinden geçti.
Minghao metalin içinden geçtiğini, bus gibi olduğunu hissetti. Sonra arkasından beklemediği bir ses duydu ve dondu.
"Seni öldürmek istediğimi kim söyledi? Ben ölüm korkusu olmayanlar ile ilgilenmiyorum, bu listenin en başında da zaten ölümü tattığı için korkmayan ruhlar var."
Şeytani şey bunları Minghao arkasını dönüp Junhui'nin en keskin bıçağı söz konusu bıçağın sahibinin kalbinde gördüğünde artık atmayan kalbinin donduğunu hissetti.
Minghao, Junhui sessizlik içinde sahip olduğu son gözyaşlarını akıtırken kanının zeminde yayıldığını hissetti ama dokunmaya çalıştığında elinden geçip gitti.
Junhui tavana bakıyordu. Kahverengi süveteri kanla ıslanmış, tüm boyası akan saçları saatin yüzündeki kanamadan dolayı yüzüne yapışmıştı. Elleri kan içindeydi. Neredeyse hissedilmeyen küçük nefesler alıp veriyordu.
Tüm cam parçaları, bıçaklar ve çakallar yerdeydi.
Minghao elini Junhui'nin elinin üstüne koydu ancak eli sadece elinin içinden geçip gitti.
"Uyu. Buradayım, yanında. Sorun değil." dedi Minghao bunun üstüne.
Bütün gece Junhui'nin yanında kalabilirdi. Mezarlardaki melek heykelleri gibi nöbet tutabilirdi. Bunu güneş doğana kadar yapabilir, güneş ikisinin evine doğana kadar yapabilirdi.
Junhui'nin nefesi yavaşça kesildi.
Şeytani şey tekrar gülüyor, gülmeye devam ediyor, durmuyor. Minghao ile alay ediyor, en istemediği şeyin olmasını izlerken Minghao'ya daha çok acı çektiriyor. Durmuyor.
———
Kutular. Bu her zaman böyle değildi.
Junhui merdivenlerin dibinde durmuş, tavan arasına bakıyordu. Bütün bu kutular onun eski hayatının anıları. Hepsi toplanmıştı, hepsi yeni bir yere taşınmaya hazırdı.
Seungkwan elinde buruşmuş kağıtlarla bir içeriye bir dışarıya koşuşturuyordu.
Güneş ışığı her yere dolmuş. Ev aydınlık. Artık karanlık, penceresiz bir oda yok. Şeytani varlık ortadan kayboldu, gücü azaldı. Neredeyse ölmek üzere.
Saksılardaki çiçekler tümüyle ölü ama hâlâ atılmamışlar, atılmaları gerekiyordu.
Yerde leke var. Seungkwan bu yüzden döşemeleri değiştirmek hakkında düşünüyor.
Minghao biraz ilerisinde elini sarkaçlı saatin parçalanmış yüzüne koydu. Saatin patlayan parçaları toplandı ve atıldı.
Sonra Minghao, Junhui'ye döndü. Onun yanına geldi ve bir elini sarkaçlı saatin akrebinin parçaladığı yüzüne koydu, diğer eli üzerinde bir iz olduğunu çok iyi bildiği Junhui'nin kalbinde bıçağın saplandığı yere koydu.
Junhui'nin yüzünde ışıkların oynamasını izledi. Ev hiç olmadığı kadar aydınlıktı ve bu Minghao'yu çok iyi hissettiriyordu. Ama yine de bir hüzün taşıyordu. Dudakları hafif acıktı ve gözleri de üzgündü.
"Her şey yoluna girecek." dedi Minghao.
Hayaletler yoktur.
Junhui, Minghao'nun boynundaki kendi yüzündeki akrebin neden olduğu yara izinden daha büyük ve muhtemelen aynı zamanda daha derin olan yara izine baktı.
"Hayır," dedi Junhui Minghao'ya. Nefesi buz doluydu. "Olmayacak."
___________
Her neyse. Birileri belli etmese de okuyor diyerek bitirdim. Kendimi tebrik ediyorum.
Bu hikayeyi okuyan ruhlara: Dilerim saçma gelmemiştir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avus Horologium || JunHao
Fanfiction[Tamamlandı] Her şey sadece bir evle sınırlıydı. Korku (Ne kadar etkili bilmiyorum.) Gerilim Platonik/Tek taraflı aşk LGBT Başlangıç: 03.03.2022 Bitiş: 01.09.2022