12

509 50 111
                                    



















1.2




















Sonu gelmeyen anlar
Ucu yanan hatıralar
Canın mı yandı?
Bir dilek tut, ipin ucunu bir de sen yak

Sona git,
Başlangıcını çiz
Yanan ipi at
Başlangıcında bir yangın başlat

İşte o zaman;
Uğruna her şeyini yaktığın o dileğin,
Hiçbir şey için değil
Kaybettiklerin hatrına kabul olacak













FAYRİNN'İN AĞZINDAN

Rüzgar bulunduğum yerde hızla eserken uçuşan saçlarımı toplama zahmetine girmedim. Halbuki karmakarışık olmuşlar, tamamen birbirlerine girmişlerdi.

İlk defa bir şeylere el atıp normal haline getirmeye çalışmak yerine öylece kendi haline bırakıyordum ve nedense, böylesi daha iyi olacakmış gibi geliyordu.

Şu çatıya çıktığım andan beridir bütün düşüncelerim öylece dönüp duruyordu zihnimde. Alissa, Dük ile konuşurken sözü geçen annem kafamı karıştırsa da bunun bahsettiği mektupla alakalı olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Yine de o an bunun üstüne bile kafa yoramamıştım çünkü asla ama asla yaşanacağına ihtimal vermediğim bir an yaşanmıştı karşımda.

Gerçek değilmiş gibi gelmişti. O gecenin sonunda yaşanan her şey, sanki bir yanılsamadan ibaretti. Yine de öyle olmadığını biliyordum.

Gerçekler yumuşak pamukların arasında gelmezdi size. Bir tokat gibi yüzünüze çarpıldığı yetmezmiş gibi karşınızda dikilince yıkamayacağınız kadar sert olurdu. Ya canınızı acıtır ve sizi bir çıkmaza götürür ya da içinize 'gerçekten' rahatlayarak derin bir nefes çekmenizi sağlardı. Önünüzde dikilen duvar kırılmazdı belki fakat üstüne neyi kazıyacağınız size kalmıştı.

Kendi içimde hayalini bile kurmaktan çekindiğim an gerçekliğe yazılırken kendime gelmem beklediğimden bile uzun sürmüştü.

Her zaman istemiştim. O ikisinin hissederek, yürekten bir şekilde af dilemesini, tüm benliğimle istemiştim. Tutup da affedeceğimden değildi. Çocukluğuma ödemem gereken borçtu bu benim.

Babasından ve abisinden her zaman sevgi bekleyen küçük kıza vermem gereken andı. Yaşanmasaydı geçmişimi nasıl huzurla anabilirdim?

Parti dağıldıktan hemen sonra Alissa bana sarılmış ve dolu gözlerle bir mektup vermişti. Ayrıca akademiye döndüğümüzde görmem gereken bir şey olduğunu söylemişti bana.

Sersemce bir şey demeden mektubu aldığımda o da bana uymuş, yol boyunca konuşmamıştı. Kafamda dönüp duran seslerin her şeyi bastıracağını ve onların aksine benim susmaya ihtiyacım olduğunu çok iyi biliyordu.

Öyleydi ki, yaptığımız asıl plandan bile bahsedememiştik.

Uzun süren yolculuğun sonrasında yalnız kalmamı istemese de mektubu tek okumamın en iyisi olacağını söylemiştim ve o da bunun üstüne karşı çıkmamıştı.

Daha sonra yurt odasına girmiş, dakikalarca zarfa bakmıştım. Ondan sonrasındaysa, önce odama getirilmiş porteyi açmaya karar vermiştim.

Sonrasındaysa...

Sonrası yoktu. Düşüncelerimin sustuğu ve hiçbir şey duyamadığım tek andı bu. Benimle sürekli savaşan o fısıltı bile sessizliğe gömülmüştü. Dakikalar saatlere evrilirken öylece o tablonun önünde oturmuştum.

SENDEKİ BENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin