Utanmak yok Effal, o utanıyor mu bak. Hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Zaten o öküzün teki olduğu için aslında böyle davranması çok normal. Sonuçta pişman olmuştu. Öküz bari bana belli etmeseydi.
Avuçlarıma bir kere daha su doldurup yüzüme çarptım.
"Öküz"
Musluğu kapatıp havluya uzandım ve elimi yüzümü kurutup banyodan çıktım.
Kapıya doğru bakan pencereye yaklaştım dışarıya baktım. Hava bugün kışın sonlarında olduğu halde güneş inat etmiş. Pencereyi açıp gözlerimi kapatıp sıcacık havayı içime doldurdum. Artık her şey yoluna girmeli. Hatta zorunda hatta menenjit geçirmiş o şizofren adam bunu engelleyemez.
Derin bir nefes alıp "Gökalp, sabret az kaldı" bağırdım.
"Gökalp'i alacağım artık, dün olanlar umrumda bile değil. Kimse bugünkü mutluluğumu bozamaz"
"Madem bu kadar mutlusun bir şeyler hazırla da tıkınalım" arkamda duyduğum sesle irkilip küçük bir çığlık attım.
"Oğlum sen cidden öküzsün. Beni neden korkutuyorsun."
Kaan, kapının pervazına yaslanmış ellerini göğsünün üstüne birleştirmiş suratıma bakarak sırıtıyor. Cidden bu çocuk öküz.
"Birincisi oğlun değilim kocanım, ikincisi de çok ayıp kocaya öküz denmez ve son olarak üçüncüsü kulakların iyi duymuyor duysaydı seni izlediğimi farkederdin karıcım. Şimdi bu kadar ders yeter acım. Hadi bir şeyler hazırla da yemek yiyelim"
"Hıhh umrumda değil. Açsan git ye"
Omuz silkip "sen bilirsin mutfağa gideyim" diye mırıldandı ve kollarını açıp yürümeye başladı.
Bir dakika mutfak! Girdimi mutfak savaş alanı oluyor ve onu temizlemek offffffffff....
Hızla adımlarla odadan çıkıp ona yetişmeye çalıştım. Mutfağa tam gireceği sırada önüne geçtim. Mutfağının kapısını önünde ellerimi dur yaparak onu durdurdum bana sırıtıp ellerini göğsünde birleştirdi.
"Ben yaparım sen sadece sofrayı hazırla yeter"
"Hımmm..." ellerini açıp yanaklarımı tutup asılıp "Kocacığına da kıyamayıp yemek hazırlayacakmış oy oy oy yerim seni"
"Ha..."
Gülerken öyle güzel oluyor ki. Bembeyaz dişleri ortaya çıkıyor ve gözleri kısılıyor. İnsan içten gülerken gözleri kısılır ve o böyle güldükçe ona güvenmek istiyorum. Tabi dengesizin teki.
Çocuk sever gibi sevmesi yetmiyormuş gibi bir de alay geçiyor.
Bir anda bir melodi sesi duyulmaya başladı. Kaan cebinden telefonunu çıkartıp ekrana baktıktan sonra bana dönüp "Bir dakika" söyleyip hemen dış kapıya yöneldi.
Kimdi ki arayan yanımda konuşmayı bırak dışarıya çıktı. Acaba benim duymamamı mı istiyor? Acaba o Ayşin denilen yelloz mu? Yanımda konuşsan ya öküz. Benden ne saklıyorsun?
Tamam tamam boş ver kimle, neyle ilgili konuştuğunu. Hadi yemek hazırlamayacak mıydın artık başla. Evet bence de yemek hazırlamaya başlamak düşünme o öküzü hem o pişman olmuştu dimi. Sanki sen pişman olmadın. Aynı şey değil ben annem, babam ve Gökalp'tan dolayı onlar bu haldeyken ben yaptığımdan dolayı yoksa uuffff anla. He he çok zırvaladın yemekleri artık hazırla. İç sesime bak hem utanmadan benle tartışıyor birde zırvalama diyor. Bu git gide azıtmaya başladı. Neyse yemek hazırlasam iyi olur Kaan mutfaktaki harbine başlamadan.
Buzdolabından çıkardığım malzemeleri tezgaha boşaltım. Hızla biber, havuç, patates ve soğan soyup doğrayıp tencerenin içine attım. Tencereyi daha sonra su doldurup, yıkadığım mercimekleri de içine atıp ocağın üstüne koydum. Dolaptan bu kez pilav tenceresini çıkardım.
Annem hep bu tencerede pilav yapardı ve harika olurdu. Annecim şimdi burada olsan kesin senden kocaman bir aferin alırdım. Çok zormuş sizsiz dayanmak. Ama Gökalp'i geri alacağım. Gökalp'i çok iyi bakacağım anne, baba onun mutsuz olmasına izin vermeyeceğim.
Tencereye sıvı yağ koyup şehriyeleri kavurmaya başladım. Şehriyeler utancından kızarmaya başlayınca tereyağını ekleyip karıştırdım. Yıkadığım pirinçleri de ekleyip karıştırmaya başladım, tane tane dağılmaya başlayınca suyunu koyup kapağını kapadım.
Bu kez biber, patlıcan ve patates soyup kızartmaklık doğrayıp tavada pişirmeye başladım. Bir yandan da dondurucuda hazır köfteleri çıkartıp pişirmek için sıraya koydum.
" Benim karım ne kadar da becerikliymiş"
Arkamdaki sese dönüp bana gülümseyerek bakan Kaan'la karşılaştım. Daha sonra elinde tuttuğu kardelenleri farkettim.
Kaan lavaboya doğru yürüyüp üsteki dolaptan bir çay bardağı çıkartıp içine su doldurup kardelenleri içine yerleştirdi. Mutfak masasının ortasına koyup arkasını tekrar döndü ve ocağa daha da yaklaştı.
"Oooha.....bunu insan yiyecek hayvan değil. Becerikli lafını geri kesinlikle alıyorum"
Neden bahsettiğini anlamayıp ocağa yöneldim. Çorbaya bakıyordu ve hızla çorbaya kafamı döndürdüm. Ama içine bir şey de düşmemişti ki neden bahsediyordu ki!
"Ne varmış çorbamda?"
" Ne yok ki doğramaya üşenmişsin. Hiç doğramasaydın"
"Haaa ............ Sen ondan dolayı böyle konuşuyorsun. Hahhahahhaha..... bende içine bir şey düşmüş sandım"
"Düşmesine gerek yok ki şu patateslerin soğanların büyüklüğüne baksana!" gözlerimi devirip "offffffff"
"Ya hem yemek yapmasını bilmiyorsun hem karışıyorsun onun son halini görünce konuşursun. Sen bana laf yetiştireceğine sofrayı kur benim sadece pişmelerini baklemem lazım o kadar"
Mutfak masasına oturup kardelenlere parmağımı gezdirmeye başladım. Kaan dolaptan tabakları çıkartıp masaya koyarken
"Bu çiçeğe neden kardelen denilmiş biliyor musun?"
"Evet.... Bak şimdi kar-delen yani kışın karı delip açtığı için"
Kaan kocaman sırıtıp "Aslında bir yandan doğru ama hikayesini anlatma mı ister misin?"^
Kafamı aşağı yukarı sallayıp kocaman sırıtarak ona döndüm.
Kaan bir yandan sofrayı kurarken başladı anlatmaya
"Yıllar evvel birbirini çok seven iki çiçek varmış. Bunlardan erkek olan, sevgilisini o kadar çok seviyormuş ki; baharda açtıklarında diğer çiçeklerden onu kıskanıyormuş. Buna dayanamayan erkek çiçek baharda binlerce çiçeğin içinde açmak ve kalabalığın içinde kaybolmak yerine kışın dondurucu soğuğunda açarak canından çok sevdiği sevgilisini daha fazla görmeyi hayal etmiş.
Yine bahar gelmiş, bütün çiçekler toprağı 7 renge boyamışlar. Erkek çiçek kışın kurduğu hayallerini anlatmış. Dişi çiçek sevgilisinin fikirlerini çok beğenmiş, bir daha ki sefere hiç kimsenin açmaya cesaret edemediği, kışın dondurucu soğuğunda açmak için sözleşmişler.
Bahar bitmiş, yaz geçmiş, kış gelmiş. Sevgilisine kavuşma hayali ile yerinde duramayan erkek çiçek, karın bir yorgan gibi kapladığı toprağı delerek yeryüzüne çıkmış. Bembeyaz karlar içinde o renkleriyle göz kamaştıran sevgilisini aramış. Ama bulamamış.
Ümidini yitiren erkek çiçek bir süre sonra üzüntüsünden boynunu eğmiş ve soğuğun şiddetine daha fazla dayanamamış ve hayatını kaybetmiş. İşte o günden sonra aşkı için kışın dondurucu soğuğuna bile aldırmadan karların içinde açan çiçeğe KARDELEN ve ona sadık kalmayıp aldatan sevgiliye HERCAİ adı verilmiş karıcım"
"Vayyy be hain hercai"
Sırıtıp bana bakan Kaan "Artık şu yemeğe benzemeyen şeyi yiyelim"
"Dur dur onun işini hemen bitireyim" gülümseyerek sandalyeden kalktım blenderi elime alıp çorbayı vurmaya başladım. Yağını, baharatını ve salçasını yakıp üstüne döküp iyice karıştırdım.
Köftelerde pişince servis tabağına koyup masaya koydum. Tabakları da çorbayla ardından doldurdum. Şaşkınca beni izleyen Kaan'a dönüp "O alay geçtiğin çorba bak bakıyım tadına"
Kaan tabağına kaşığı daldırıp ağzına tereddütle koyduğunda "Bir daha yemek konusunda asla laf demeyeceğim karıcım" ağzına elini yaklaştırıp fermar kapatır gibi yapıp çorbaya yumuldu.
Yemeği yerken o kapadığı fermarı daha da açmadı. En iyisi ben konuşmaya başlayayım. Suyumdan bir yudum alıp yuttuktan sonra "Kaan!"
Tabağından bile başını kaldırmadan "Hııı"
Çatalımı bir patatese daha daldırıp "Gökalp'i ne zaman alacağız?"
Ağzındaki lokmayı yutup bardağını eline alıp su içip kafasını bana döndürüp "Çoktan işlemleri başlattım. Bugün avukatla konuştum birkaç gün içinde alacağız ama bazı sınavlara tabi tutacaklar. Bundan dolayı dersimizi çalışmamız lazım"
Hızla ayağa kalkıp "Ne yani birkaç gün içinde Gökalp'e kavuşacağım öylemi?"
Ağzına köfteyi tıkıp kafasını aşağı yukarı evet manasında salladı. O an da içimde patlayan heyecan ve mutlulukla Kaan'nın yanına koşup sıkıca sarıldımna. Ya Gökalp'e kavuşuyorummmmmmm.....
"Senin sayende çok teşekkür ederim, çok çok teşekkür ederim......"
"Öhü öh öhü" bir anda öksürmeye başlayınca sırtılana iki üç tane indirdin. Bu kez gözleri kocaman kesilip suyu eline alıp bütün hepsini içti.
"Kızım sen manyak mısın önce sıkıca sarılıyorsun sonra ayı gibi sırtıma vurup çürütüyorsun"
Kocaman sırıtıp "Sana da iyilik yaramıyor boğuluyorsun diye vurdum hıhhh.."
"Bak karıcım öğreteyim sana belki bilmiyorsun ama öyle ayı gibi vurulmaz"
"Ufffff... Neyse ne işte demin ne güzel kızım dedin, karıcım ne ya bıkmadın mı? Hem kızım yok yok torunum de bende dede diye sesleneyim sana olmaz mı?"
Gözlerini kocaman açıp gözlerime dikti "Dede mi?"
Gözlerimi yere yöneltip burnumu yalandan çekip Küçük Emrah taklidi yapmaya çalıştım "Abi benim dedem hiç olmadı biliyor musun? Ben hiç dede, dedeka diyemedim. Bayramlarda elini öpüp cebime harçlık sıkıştıran dedem olmadı. Torunuma kızmayın bakıyım deyip değneğini anne, babama gösteren bir dedem olmadı abi olmadı"
"Hahhahahhahha................." Kaan bu kez elini karnına koyup kahkaha atmaya başladı.
Bende gülmeye başlayıp "Güldüğüne göre dede diyebilirim"
Kaan gülmesini durdurmaya çalışıp "Hahhaha..... yine de dede diyemezsin"
"Yemedi yani"
"Yemedi karıcım"
Yerime geçip oturdum. "Ufff şunu demekten bıkmadın mı?"
"Asıl şimdi daha çok Gökalp'i almak için... ha bu arada bence şimdiden alıştır kocacım, aşkım, aşkitoş falan artık hangisi işine gelirse"
Kocaman sırıtıp "Aşkitoş mu?"
"Ne biliyim sevgiler falan öyle diyor ya"
"Yani manitaların uydurduğu salakça bir söz"
"Hı hı..." ağızına tabağındakileri tıkamaya devam ederken onu seyrediyordum.
Olamaz ya unuttum dün ki şizofreni anlatmam lazım. Off nasıl söyleyeceğim? Mutlu bir haber aldktan sonra bu nerden aklıma geldi ya. Nasıl açsam konuyu yoksa düm dük mü desem. O reklamı çok güzel yapmışlar ya. Aaaa yine başladın reklamı bırak söyle artık.
"Bir şey mi oldu? "
Kaan'a dönüp "Yok bir şey ya da aslında var. Sana anlatmam gereken bir şey var."
Kaan boşalan tabağını ileri itip, dirseklerini masaya yaslayıp ardından ellerini birleştirip çenesini yasladı.
"Anlat dinliyorum"
"Aslında nerden başlıyacağımı bilmiyorum. Ondan dolayı direk olanları anlatacağım ama sözümü kesmeden beni dinleyeceksin tamam mı?"
"Tamam hadi anlat merak ettim bak şimdi"
Derin bir nefes alıp tezgahın üzerinden sigara paketimi ve çakmağımı aldım. İçinde son üç t tane kalmış, dilek için döndürdüğümü aldım.
"İçmesen"
"Rahatlamam lazım" sigarayı dudaklarıma yerleştirip çakmakla yakıp içime dumanı iyice çekip bıraktım.
"Madem ölyle eşlik yapayım"
Kaan ayağa kalkıp dudaklarımın arasına tekrar götüreceğim anda parmaklarımın arasından sigarayı aldı. Kendi parmaklarına yerleştirip dudaklarının arasına götürdü ve içine çekip bıraktı. Ben gözlerimi daha da iriletip onu seyrederken yerine gidip oturdu.
"Hadi başla"
Hemen heyecandan kalbimin hızla çarpmasına aldırmadan paketten bir tane daha alıp yaktım. Düşünmeyi kes şu konuyu hallet onu düşünme...... Evet aynı fikirdeyiz iç ses. Taş mı yağacak acaba? Saçmalama başla.
Sigaranın dumanını içime iyice doldurunca "direk anlatıyorum o zaman"
"Anlatacaksan anlat artık"
"Tamam direk olan biteni anlatıyorum. Dün sen gittiğinden sonra arkandan beddua edip bağırıyordum"
"Beddua! Nasıl beddua bunlar bakıyım ?"
"İşte taşa takılıp kıçının üstüne düşersin de çanağın kır, sokakta gezerken başına leylek sıçsın, , bahsur ol falan.."
"Hhahahhaha... bahsur he hahhaaahhaha....."
"Ya sussana ne şaşırtıyorsun ya başka bir şey anlatacağım "
Kaan kahkahalarını durdurmaya çalışıp "Tamam tamam sustum"
Elimdeki sigarayı bitiremeyeceğimi anlayıp boş tabağıma bastırıp söndürdüm
"İşte söylendikten sonra ayağa kalkıp eve gidiyordum ki arkamda bir ses duyup döndüm. İki tanesi izdanbut gibi iki adam ve bi....."
Kaan sözümü kesip ayağa kalkıp bana hızla döndü " ne işi var o adamların burada kimler..."
"Hop hop bir sus ve dinle beni hani sözümü kesmeyecektin?"
Hızla tekrar sandalyeye oturup sigarasını sanki yutacakmış gibi içmeye başladı. tekrar derin bir nefes çekip "Sakın sözümü kesme anlatacağım"
"Ayrıntılı bir şekilde eğer bir şey saklayıp anlatmadığın bir şey kalırsa başına geleceklerden sorumlu değilim her ayrıntı önemli"
"Ufffff.... Tamam ayrıntısına kadar anlatacağım. İşte iki tane izdanbut gibi adam ve bir tane senin yaşlarında esmer bir adam. İşte esmer olan o ikisine dönüp Kaan gelirse oyalarsınıznı biz konuşana dek falan dedi ve beni eve girmeye zorladı. Dirensemde anahtarı alıp evin içine girmeye zorladı falan" Kaan sigarasını söndürmüş elleri yumruk halini almış sıkıyordu kesin çok sinirlendi uffff......
"Devam et"
"Tamammmm... İşte içeri girdiğimizde anla çipi istedi falan... Bende yerini bilmediğimi bilseydim bile söylemeyeceğimi söyledim. İşte bu"
"Başka bir şey olmadı mı öylece gitti mi yani?"
"Aslında şey..."
Sinirini belli edercesine yumruk olan elini masaya vurup bağırarak "Effal anlat her ayrıntıyı ne oldu sonra?"
"Ta-ta mam" yutkunduktan sonra " bilmediğime inanınca beni öldürmekle tehdit edemeyeceğini falan söyleyince beni tuttu ve dirimin daha eğlenceli olacağını söyledi..."
Kaan ayağa kalkıp "Sana dokundu mu ?" bağırdı.
Kaan'ın bu hali korku ve utanmanın verdiği duygu karmaşığıyla gözlerim doldu. Tekrar devam etmeye başladım "Anladığın tarzda dokunamadı" diye sesimi biraz yükselttim.
"Beni tutup üzerime eğilirken tam boynuma öpmeye yeltendiği anda kolunu ısırdım. Ben gayet iyi ısırdığım için bir elimi bıraktı o anda kaçtım boşluktan yararlanıp. Babamın çalışma odasına koşup av tüfeğini aldım. Şu var ki babamın bana öğretip en iyi öğrendiğim şeylerin başında gelir. İşte oda peşimden gelince korkup gitmesi için vazoya uyarı atışı yaptım. Ama o şizofren gram bile korkmadı ve bana yaklaşıyordu. Hatta ona eğer biraz daha yaklaşırsa diğer kurşunun onun küçük oğluyla bulaşacağını bile dedim ama o anca güldü. O sırada telefonu çaldı bir şeyler konuştu ve bana eğlenceye başka zaman devam edeceğini falan söyleyip gitti. Bende işte devamını biliyorsun"
"Ne yani oğlu da mı yanındaydı adamın hani sadece üç kişiydiler....Ha siktir ya "
"Ne oğlu ya başka kimse yoktu"
"Ama sen küçük oğlu .....Bi bir dakika sen hhahahhahahhahaah...... Sen gerçekten bunu mu dedin adama"
Omuz silkip "Evet"
Kaan'ın o sinirli hali gidip kahkaha atıyordu.
Bir anda durup ciddi bir hal alıp "Artık hamlelerini atmaya başladılar. Çok dikkatli olmalıyız. Özür dilerim"
"Ha.... Niye özür diledin ki"
"Gitmeyip korumalıydım seni"
"Evet bu konuda haklısın... devam et özür dilemeye"
"Yine dalgaya aldın bu ciddi bir konu "
İki omuzumu kaldırıp indirdim "Ama bugün Gökalp'e bir gün daha yaklaştım onun için mutluyum ve bu mutluluğu o şizofren adamı düşünüp bozamam. Bilmen gerektiği için söyledim bugünlük artık konuyu kapatalım"
Kaan masanın kenarına koyduğu telefonu alıp mutfaktan hızla çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BeKLeMeK
Ficção AdolescenteHayat zaten seçimlerden ibaret değil mi? Bana da sunulan iki seçenek var; ya elimde kalan sevdiklerimle kaçmak ya da intikam için çamura bulanmak... Benim seçimim ise; eğer içimdeki acı dinecekse ben çamur olmaya kararlıyım... BEKLEM...