32. BÖLÜM
“AYNI KAFESİN İÇİNDE”İyilikler bana cenneti vadetti; huzur kalbime giden yolda merhametin tek ölçüt olduğunu öğretti ve en nihayetinde hakikatler, bana asıl mutluluğu bahşetti. Sanrıların çepeçevre bedenimi istila ettiği gecelerde hep bir haykırış firar etti dudaklarımdan. O kötüler, çok kötüler üzerime geldikçe bastım çığlığı ve tıpkı bir zamanlar onun gibi duyuramadım sesimi kimselere. Bana öğrettiği halde kendine yapamadığını yapmayı denedim, kendi sesimi dinledim. Meğer ne çok şey birikmiş içimde. Ben bana yetermişim, beni bir tek ben iyileştirirmişim. Dermansız sandıklarım un ufak olmuş zamanla, karışmış rüzgâra.
Alt tarafı iki kelime değil miydi duyduklarımız? Ne diye bizi böylesine etkilemişti ki? Anlamıştık ki bazı kelimeler uzun veya kısa olmasına bakmaksızın üzerimizde büyük etkiler bırakabiliyordu. Artık insanların kelimeleriyle yargılandığını bile görmüştü bu gözler. Evet evet, artık öğrenmiştik. Kelimelerdi en büyük silahlar.
Güneşin doğmadığı sabahlara gözümüzü açtık, evimizi vuran kasırgaların arasından tutunduk birbirimize, yüreğimize bombalar düştü. Dışarıdan herhangi birisi buna aile faciası diyebilirdi. Olur da gazete küpürlerinin birinde fotoğrafımız çıkarsa en fazla birkaç saniye okurlardı bizi. Diyorlardı ya, ateş düştüğü yeri yakıyordu. Şu yaşıma kadar hiç anlaşılma derdine düşmedim, hiç böyle kaygılarım olmadı. Geçmişin ağır yükü altında ezilirken kemiklerimizin çıtırdama sesini bastırmak için sahte kahkahalar atmaya başladığımızda ilk kez beni anlasınlar istedim. Üstelik hepimiz, o veya bu sebepten ötürü bir dertten yakınırken.
Kimse kimseyi anlamadı, anlamak istemedi halbuki bizi bir tek biz anlardık. Daha iyi olmadık o iki kelimeyi duyduktan sonra. Aksine bugüne kadar bastırdığımız tüm duygularımız açığa çıktı. Dişlerimizi sıkarak içimize attığımız ne kadar öfke varsa hepsi patlak verdi. Esasında bu habere deliler gibi sevinmemiz gerekiyordu çünkü artık özgürdük, artık kimse bizi üzemeyecekti.
Bu kendime söylediğim ilk yalan değildi. Bizi hâlâ üzebilirlerdi.
Ben sevinçten ağlarken ailem de bu sevince katıldı. Hâlâ kendimizi kandırıyorduk. Bu gülüşlerin altında keder gözyaşları akıyordu, buna rağmen kimse kimseye belli etmedi. Sanki bir düğün haberi almıştık, sanki içimizden birine piyango çıkmıştı. Masamızdan uçuşan sevinç çığlıkları bize yetmedi, ayaklanıp birbirimize sarılmaya başladık. Dakikalar süren sevincin ardından sakince yerimize çöktük.
Önceki gün konuştuğumuz gibi Bilge ve Mete Leyla’ya belli etmeden aramızdan ayrıldı. Leyla da kendi derdine düşüp koşarak ailesinin yanına gitti. Annem Leyla’daki bu telaşı sorduğunda gayet sakince anlatması için Bilge’ye imalı bir bakış attım. Leyla’nın annesi ile annem de çok yakınlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Yaşamak Sensiz (Tamamlandı)
General Fiction・Dönem kitabıdır. İnsan susar İnsan konuşur İnsan güler İnsan ağlar İnsan yaşar Ve insan ölür Yalanlar söylenir, bedeller ödenir, ihtimaller tartışılır, pişmanlıklar peyda olur, faydasız yakarışlar göğü öfkelendirir, gerçekler sırra kadem basar...