Telefonumun ekranına tıkladığımda gelen mesaj ve aramaları gördüm. Gece modunda olduğu için hiçbirini görmemiştim. Serkan'dan gelen aramaları geçip mesajlara girdim.Serkan Yılmazer: İzel??
Serkan Yılmazer: Okula gelmedin
Serkan Yılmazer: İyi misin
Serkan Yılmazer: Dün iyiydin gayet
Serkan Yılmazer: Kızım açsana şu telefonunu
Serkan Yılmazer: Delirteceksin beni
Serkan Yılmazer: Ceylanım açar mısın şunu
Serkan Yılmazer: Sikerler
Serkan Yılmazer: Çıktım ben okuldan
Serkan Yılmazer: Geliyorum ve kapıyı açsan iyi edersin
Serkan Yılmazer: Açmazsan da kırarım
Serkan Yılmazer: Aynen öyle bundan sonra böyle
Serkan Yılmazer: BANA HESAP VERECEKSİN ULANN
Serkan Yılmazer: BUNDAN SONRA SADECE TAŞ FIRIN ERKEĞİ
Son mesajlarına karşı gözlerimi devirsem de güldüm.
İzel Sönmez: evde değilim
Hemen çevrim içi oldu. Araç kullanırken telefona bakması kaşlarımı çatmama neden oldu.
Serkan Yılmazer: Neredesin
İzel Sönmez: bakma şu telefona yoldayken
Trafikte olduğunu umursamadan nerede olduğumu öğrenene kadar soracağı için cevap yazdım.
İzel Sönmez: hastanedeyim
Birkaç saniye cevap gelmedi. Elimdeki telefon çalmaya başladı, şaşırmamıştım. İnsanları rahatsız etmemek adına aramayı reddettim. İstemeye istemeye mesaj gönderdim.
İzel Sönmez: *konum*
İzel Sönmez: gelmene gerek yok
İzel Sönmez: iyiyim ve birazdan çıkacağım
Tabii ki de beni dinlemeyeceğini biliyordum. Gelecekti ve ben buna katlanamıyordum, hâlâ daha.
Gözlerimi kapattım ama uyuyamayacağımı biliyordum. Hastaneleri sevmezdim, hastanelerde öylece uyuyamazdım.
Bir süre sonra yanıma adım sesleri yaklaştı ve Serkan'ın alçak tonda tuttuğu sesini duydum:
"Ceylanım, uyuyor musun?"
Gözlerimi açmadan konuştum:
"Evet, uyurken konuşuyorum."
"Siktir, sesine bak."
Gözlerimi açtığımda Serkan'ın endişeli yüzünü gördüm. Kaşları çoktan çatılmıştı. Bana yaklaştı ve yavaşça doğrulttu, sıkıca sarıldı. Aslında bunun ona göre sıkı bir sarılma olmadığını biliyordum, beni incitmekten çekiniyordu.
"Çok kızgınım sana, çok. Hastaneye gelecek kadar kötü olup da haber vermemek ne oluyor?"
Boğazımı temizleyerek kısılmış sesimle konuştum:
"Endişelenmene gerek yok, iyiyim ben. Daha kötü olmamak için geldim. Önemli bir şey değil."
Serkan kendini benden uzaklaştırdı fakat kollarını üzerimden çekmedi.