"Bir Eylül sabahıydı. İnce, tatlı bir rüzgar hafiften esiyor, tenimi okşayarak iç gıdıklayıcı bir his bırakıyordu. O güne özel salık bıraktığım saçlarım özgürce uçuşuyordu. Her nefes sesinde beş adım koşarken durdum. Sonra onu gördüm. Kaderimin yazılı olduğu defter açıldı, yeni bir hikayenin ilk kelimesi yazıldı. O an anladım. O benim kaderimdi, gelecekte hiç iyi şeyler olmayacaktı. Olamazdı."
Anılar geçidinden çıkıp burnumu çektim.
İnstagram'a girip bildirim var mı diye kontrol ettikten sonra dudaklarımı şişirdim. Takip isteğimi hala kabul etmemişti. Ama geri de çevirmemişti.
Gelen son cesaret kırıntısıyla mesaj gönderme butonuna bastım. Nasılsa fake hesaptan yazacaktım, yani benim olduğumu anlamayacaktı. Kullanıcı adımı princess501 yaptıktan sonra profil fotoğrafına elinde gül tutan, kumral, yeşil gözlü bir kızın resmini koydum.
Şimdi ona yazmaya hazırdım.
İlk cümle çok önemliydi ve yapmam gereken ilk şey ona yalnız olmadığını hissettirmek olmalıydı. Gerçi pek yalnızda sayılmazdı.
Okuldaki herkesin odağında Feza ve kız arkadaşı vardı. Herkes onları izliyor, onlara imrenerek bakıyordu. Ben de dahil.
Sadece o kızın yerinde bir gün olabilmek için tüm hayatımı feda etmeye hazırken Mavi'nin Feza'yı paramparça ettiğini izlemek zorunda kalıyordum. İyi kızların kaderi bu olsa gerekti.
Önce bir kaç cümle yazıp sildim. Sonra gelen son cesaret kırıntısıyla onunla beni iletişime geçirecek ilk cümleyi yazıp gönderdim.
Seni senden daha iyi tanıyorum.
08.54
Hızla mesaj sekmesini kapatıp panik içinde uygulamadan çıktığımda yüzümdeki tüm kan yanaklarıma hücum etti. Alt dudağımı dişledim. Heyecanla, dizlerimin titremesine aldırmadan etrafımda bir kaç tur döndüm. Yerimde imkanı yok duramıyordum. Kendi kendime triplere girmiştim ve birden odanın ısısı yirmi derece yükselmişti. Kalbim patlayıp göğüs kafesimi delecek kadar hızla çarparken düşünme yetimi kaybetmek üzereydim. Onunla iletişime geçmenin en kolay yolu buydu.
Pek, iyi bir başlangıç yapmamıştık. Okulda herkes kendi halindeydi. Kimisi üniversite sınavlarına hazırlanıyor ve gece gündüz demeden kütüphanesiydi, etütüydü sabahlara kadar çalışıyor; kimisi de benim gibi salak saçma sebeplerden aşk acısı çekiyordu.
Ve bu hayatta hep hisli insanlar kaybediyordu.
Gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştığımda gözümün önüne yazdığım mesaj geldi. Seni senden daha iyi tanıyorum. Gözlerimi açıp kapatıp tekrar denedim ama olmadı. O yazı gözümün önünden gitmedi. Seni senden daha iyi tanıyorum. Ah,Efnan. Üzümlü kekim benim. Sana ne olmuştu böyle, ne oldu da birden bire aklına böyle bir aksiyona dahil olmak gelmişti?
Durup dururken başıma iş açmakta üstüme yoktu.
Göz kapağımı gözlerim acıyana kadar sıktığımda sonu olmayan bir karanlık karşıladı beni. Sadece acı ayyuka çıktığında düşüncelerim kısa süreliğine devre dışı kalıyordu. Zihnim tıpkı bozuk plak gibi aynı noktada takılı kaldıkça daha çok yıpratıyordu.
Alışkındım.
Neye alışmamıştım ki?
Buna da alışırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİBİRLİ VE ÇİRKİN +18
Ficção AdolescenteBenden uzaklaşmak üzereyken ceketinin koluna yapıştım. "Dur, bir dakika. Tek kelime etmeden gidecek misin? Böyle gidemezsin. Bana bir açıklama yapmak zorundasın!" "Sanki bilmiyorsun." dedi. "Bana deli gibi aşık olduğunu bütün okul biliyor...