Pazartesi sendromu kapımı çaldığında yarı uyanık bir şekilde odamın beyaz tavanını izliyordum. Hiç okula gidesim olmasa da geçen cumartesi yaşananlardan sonra okula gitmek farz olmuştu.
Feza'ya beni hatırlaması için fırsat vermeye çalışırken özgüvenim düşüşe geçmiş, cesaretim zayıflamıştı. Karşısına geçip başımdan geçen her şeyi anlatmak isterdi oysaki.
Onsuz nasıl bir ruh haline sıkışıp kaldığımı, aynı andan hem ağlayıp hem nasıl gülebildiğimi ve hala nasıl şizofren olmadığımı anlatmak isterdim. Aşk, hastalıklı bir şeydi kabul ediyordum. Ama insana bu kadar güzel duyguları hissettiren şey nasıl kötü olabilirdi? Sevgi insanı iyileştirirdi, yaralamazdı. Sevgi insana iyi gelirdi, yıpratmazdı.
Bütün bunları biliyor fakat tam tersini hissediyordum.
Hırs ve merak duygusuyla kendimi yataktan fırlatıp üstümü giyinirken düşüncelerim beni büyük bir çıkmaza soktu. Zihnime zift gibi sızan katil düşüncelerin tonu bugün daha da koyuydu. Biraz kendimle ilgilensem belki geçerdi ama geçeceğini sanmıyordum. Çünkü her sabah vücut ısımla sıcacık yaptığım yatağımdan kalktığımda böyle oluyordu. Bir şeye kafamı taktığımda o takıntıdan kurtulmam için aylarımı feda etmem gerekiyordu. Sonuç olarak yine üzülen, bir çıkmazın içinde hapis hayatı yaşayan ben oluyordum. Okul da serbest kıyafet olduğu için elime ilk ne geçirdiysem onu giymiştim. Sonrası soluğu otobüs durağında almıştım.
Otobüsü beklerken telefonumu elime alıp geçen gün yazdığı mesaja bakmıştım.
princeofdarkness1
Anlat o zaman.
07.21, Görüldü.
Neyi anlatacaktım, kimi anlatacaktım. Evet, onu ondan daha iyi tanıyordum çünkü zamanımın çoğu nasıl bir insan olduğunu anlamaya çalışmakla geçmişti. Anlamıştım. Sonunda kim olduğunu er geç anlamıştım.
Ondan daha iyi anlamıştım ve bir şeyleri bu kadar çok anlıyor olmak ister istemez acı veriyordu.
Vereceğim cevabı biraz düşündükten sonra alelade bir cevap yazıp gönderdim.
princess501
Nasıl biri olduğunu mu? Nasıl biri olmak istediğini mi?
07.54, Görüldü.
İnterneti kapattım.
Hızlı koştuğum için nefes nefese olduğum gerçeğini yok sayarsak ve terlediğim için yine kokmaya başladığımı... Günüm harika geçiyordu. Bu saatte o kocaman cüsseyi yataktan kaldırıp okulun yolunu tutmak inanın işkenceydi. Ama iyi bir geleceğim olması ve o evden bir an önce kurtulmak için sınavı kazanmaktan başka çarem yoktu.
Otobüsün girişindeki cihaza resimli öğrenci akbilimi basıp cihazdan çıkan bip sesi eşliğinde, kalabalığa sürte sürte, arkalara doğru ilerlerken insanların sessiz bir kuzu gibi bana baktığı izlenimine kapılsam da görmezden gelmeye çalıştım.
Otobüs her zamanki gibi sıkış tıkıştı ve aksıra tıksıra hareket ettiğinde sarsılmama neden oldu. Zor bela otobüsün demirinden asılan tutamaçlardan birine kolumu uzattığımda sağımdaki kadının yüzünü buruşturup kafasını çevirdiğini gördüm. İmkanı olsa benden metrelerce uzağa kaçabilirdi ama neredeyse birbirimizin üstüne çıkacak pozisyondaydık.
Yüzüm kadının ifadesiyle iyice düşerken solumdaki orta yaşlı adamın da aynı tepkiyi verdiğine şahit oldum. Hatta bu da yetmezmiş gibi burnunu tutuyordu. Eliyle öteye git işareti bile yapmıştı. Kiloluysanız ve zor bir hayatınız varsa dibin dibindesiniz demekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİBİRLİ VE ÇİRKİN +18
Novela JuvenilBenden uzaklaşmak üzereyken ceketinin koluna yapıştım. "Dur, bir dakika. Tek kelime etmeden gidecek misin? Böyle gidemezsin. Bana bir açıklama yapmak zorundasın!" "Sanki bilmiyorsun." dedi. "Bana deli gibi aşık olduğunu bütün okul biliyor...