Sıska, uzun boylu, dişleri keskin ve ağzından zifir akan lila tüylerinin üzerinde mor benekleri bulunan bir zürafanın kovaladığı kadın, çaresizce ağaca tırmandı ve zürafanın onu fark etmemesi için sessizce bekledi. Neredeyse aralarında boşluk olmayan dallardan dolayı bulunduğu yer kapkaranlıktı. Kulağa yalnızca belli belirsiz gelen bir aslanın can verdiği sırada çıkardığı kesik kesik soluklar ve zürafanın acımasızca etrafını yakıp yıkarkenki korkunç sesleriydi. Kadın, o sırada zürafanın aslanı lime lime ettiğini düşünüyordu. Seslerin dinmesini bekleyen kadının nefes alışverişi, bir süre sonra ortamdaki tek ses oldu. Aslında kendisini hiç de güvende hissetmeyen kadın, bir süre sonra zürafayı o bölgeye çekecek herhangi bir şeyin olmadığını düşünerek bulunduğu yerden uzaklaşmak istedi.
Ağaca tırmanırken adeta paramparça olan elleriyle dalları araladığında etrafta kimseyi görmedi. Korku dolu kocaman gözleriyle etraftaki sessizliği dinleyerek bir şeyler olmasını bekler gibi biraz daha hareketsizce durdu. Harekete geçmek için aşağı baktığında zürafayı gözlerinden karanlıklar fışkırır ve ağzını kocaman açmış bir vaziyette gördü. Zürafa, kadının sağ ayağının baş parmağından akan kanı içmek için ağzını kocaman açmıştı. Olayın sıcağıyla ve duyduğu korkunun etkisiyle kadın, zürafanın onu yaraladığını fark edememişti. Ne yapacağını bilemeyen kadın, bir süre sonra giderek halsizleştiğini, midesinin bulandığını ve elinin ayağının titrediğini fark etti. Aklına gelen türlü kaçış senaryolarını uygulamaktan çekinen kadın, kendini içinde bulunduğu yok oluşa yavaş yavaş bıraktı.
Karanlık, sanki ölümden önceki son nefes gibi kadının gözlerine indi. Kadın, kendini tekrardan karanlık içinde buldu ve bir süre sonra duyduğu tek şeyin kendi nefes alışverişi olduğunu fark etti. Birkaç dakika sonra aldığı nefesin farkında bile değildi, düşünemiyordu. Karanlık, sadece karanlık vardı. Karanlıklar içinde yok olurken birden bulunduğu bu boşluktan düşer gibi oldu ve can teslim edercesine bir korkuyla sıçrayarak gözlerini açtı. Acı veren bir kulak çınlaması başladı kadında. Kafasının uyuştuğunu hissediyordu. Sanki beynine kan gitmiyordu. Göz kararması, tozdan kararmış kirli tavanda gördüğü rüyayı tasvir ederken ona eşlik etti. Rüyanın izleri bulanık bulanık görünüyordu kirli tavanda. Vücudu hareketsiz ve kaskatıydı fakat bir anda silinip tekrar beliren şekiller nedeniyle gözleri bir sağa bir sola pörtlemiş gibi hareket ediyordu. İçinde bulunduğu durumdan kurtulmak istercesine kirli ve alçak tavandan gözlerini ayırmak için çaba sarf ediyor gibi görünüyordu. Zavallı kadın, aslında hiçbir şey yapamıyordu. Onu bu durumdan çekip kurtaracak bir şey olması gerekiyordu. Tam iki saat kırk yedi dakika boyunca kapana kısılmış fakat canını teslim edememiş fare gibi içinde bulunduğu durumdan çıkmayı arzuladı ve tam iki saat kırk yedi dakika boyunca gördüğü rüyayı belli belirsiz şekilde anımsatan kirli tavandaki işaretleri izleyerek sonsuz bir acı duydu. Belki yüz belki yüz elli kez görmüştü bu rüyanın izlerini.
Bu rüyada onu korkutan pek bir şey gözükmüyor gibi görünse de bu tasvirler ona korku ve azap veriyordu. Birden telefonu çalmaya başladı kadının. Nihayet bulunduğu durumdan çıkabilirdi. Telefonun ekranına bakınca onu kimsenin aramadığını ve sadece bir alarmın olduğunun farkına varmıştı. Alarm 07.45'e kurulmuştu. Alarmı kapatmadan önce telefonun ekranını biraz daha inceledi çünkü kafasını toplaması ve tamamen ayılması için buna ihtiyacı vardı. Ekranda: " Korkma, sadece bir rüya! Tam iki saat kırk yedi dakika boyunca gördüğün bu rüyayı tavanda tasvir ettin" diye bir uyandırma notu yazıyordu. Kadın, ilginç olmasına ilginç her şeyin farkındaydı sadece bunu kontrol edemiyordu. O yüzden kendine böyle bir alarm notu yazma ihtiyacı duymuştu. Dudağının kenarında beliren tebessümle ve karanlık gözleriyle alarmı kapatmayı denedi fakat ekran dokunmatik olduğu için terlemiş parmakları, alarmı kapatmasına izin vermedi. Bu yüzden sinirli bir şekilde bir iki kez daha alarmı kapatmayı denedi. Sonunda başardı. Her gün aklından, Allah'ın bir günü bile olsun alarmı tek seferde kapatmak için tuşlu bir telefon almayı geçiriyordu. Her gün ona acı veren, tam iki saat kırk yedi dakika boyunca yatağa kilitleyen rüyalar görüyor, her gün aynı alarm notunu okuyor, kapatamadığı her alarm için aklından her gün tuşlu telefon alma düşüncesini geçiriyor, her gün de tekrar tekrar düşünmenin verdiği sıkıntıyı düşünüyordu. Üstündeki örtüyü bir kenara atıp sinirli sinirli yataktan kalktıktan sonra gözünü pencereye dikti. Dışarısı sisliydi. Bu mevsimde her gün böyleydi ve bu saatlerde adımınızı dışarı attığınızda oksijen yerine bulut solurdunuz. Ayazın da verdiği soğukla birlikte kirpikleriniz, kaşlarınız; boynunuza atkı doladığınız takdirde ağzınızı ve burnunuzu da kapatmışsanız ortaya çıkan bu buhardan dolayı kirpikleriniz ve kaşlarınız kristalize olacaktır. Kadın, odasının havalanması için ayağına geçirdiği terlikleri sert şekilde yere sürte sürte pencerenin yanına gitti ve camı açtı.
On ikinci kattaki odasının penceresinin sol köşesine kuşlar yuva yapmıştı. Anlamadığı şey neden bu kadar yükseğe yuva yapmışlardı. Üstelik her gün belki de saat başı camdan aşağı kuş pislikleri süzülüyordu. Yuvayı bozmak istemiyordu ama bu görüntü de hiç hoşuna gitmiyordu. Çok kısa süre sonra camı pencereyi kapattı. Makineye kahvesini koymak için mutfağa yöneldiğinde olup bitenlerden haberdar olmak için açtığı televizyondan yükselen sesten birden irkildi. Bu, rüyasında gördüğü zürafanın çemkirişiydi. Üzerindeki ataleti attıktan sonra oturma odasına doğru hızlıca yürümeye başladı. Gözleri, gördükleri karşısında az daha yuvalarından fırlayacaktı.
DEVAM EDECEK.