Jimin
Kendime gelmem yarım saatten fazla sürmüştü. Omegam sakinkeşmemişti bir türlü. Soyunma odasında oturuyordum boş boş. Duş alsam çok iyi olurdu ama yanımda kıyafet getirmemiştim. Duş almam gerekeceğini düşünmemiştim çünkü. Dans ederim ve stüdyodan ayrılıriz, belki birşeyler yeriz ve döneriz diye hayal etmiştim. Asla ama asla gecenin devamını böyle hayal etmemiştim.
Tehlikeli bir sınıra girmiştik ve ikimizde durmak yerine sonuna kadar gitmeyi tercih etmiştik. Özelllikle de ben... dansı tamamlamama bile gerek yoktu. Bırakabilirdim ama yapmadım. Sonuna kadar gitmek istedim. Bir an.. kontrolü kaybetmek umurumda bile olmadı.. kaybetseydik eğer.. ne olacağını tahmin bile etmek istemiyordum şu an.
Neredeyse 45 dakika olacaktı ve benim artık çıkmam gerekiyordu. Dışarıda beni bekliyordu ve ben zaten çok fazla oyalamıştım.
Soyunma odasından çıktığımda nefesimi tutarak dışarı atmıştım kendimi. Feromonlar hala orada olmalıydı. Tekrar feromon kokusunu almak beni hiç iyi etkilemezdi. Umarım sabaha kadar geçerdi yoksa Hoseok hyung a diyebilecek tek sözüm bile yoktu.
Yoongi hyung biraz ilerde beni bekliyordu. Yanına gitmek için fazla utangaç hissediyordum şu an ama kaçamazdım da sonuçta. Beni gördüğünde hafifçe gülümsedim ve yanına doğru adımlarımı hızlandırdım.
"Daha iyi misin?" Diye sordu mahcup bir ifadeyle.
Bakın.. çok tatlıydı şu an ve yanaklarını sıkmak geliyordu içimden. Ama onun yerine yanaklarım kızarmıştı. Gülümsedim utangaçca. "Iyiyim hyung. Sen.. daha iyi misin?"
Basını salladı. O da gülümsüyordu. "Iyiyim. Seni yurda bırakayım."
Onu onaylandığımda yürümeye başlamıştık. Aramızdaki tuhaf atmosferi atamıyorduk. Konuşmuyorduk şu an geldiğimizde olduğu gibi. Sessizdik. Bu hoşuma gitmemişti. Hem ben onunla yemek yemek de istemiştim. Bu da suya düşmüştü. Acaba ben mi sorsaydım. Sorsa mıydım ki.. sormalıydım bence... tam ağzımı açacakken Yoongi hyung bana bakmadan konuştu.
"Sana bir şey sorabilir miyim Jimin?" Sonra bana döndü. "Gerçi daha önce sormuştum. Ama içimden bir ses bana gerçeği söylemediğini söylüyor. O yüzden tekrar sormak istiyorum."
Ne soracağını anlamıştım. Sorabilirsin dediğimde tekrar önüne döndü.
"Kimseye dokunmamanın bir nedeni var mı?" İç çekti "Daha doğrusu, kimseye dokunmak istememenin nedenini öğrenebilir miyim?"
Gülümsedim. "Ruh eşimi bulmaktan korkuyorum." Diye yanıtladım anında. Zaten tahmin ediyor olmalıydı. Ve bir şekilde beni anlıyordu, ona güveniyordum.
"Normalde ruh eşlerimizi bulmak istemez miyiz?"
"Ister miyiz?" Diye karşılık verdiğimde bana baktı. "ruh eşi bağı yüzünden hayatları kötüye giden insanlar tanıyorum. O yüzden ruh eşimi bulmaktan biraz korkuyorum. Sonuçta ruh eşim olsa bile aşık olmayabilirim.. sanırım"
Tek kaşını kaldırdı "aşık olduğun kişi ruh eşin çıkmazsa peki? O zaman ne yapmayı düşünüyorsun"
Kendimi tutamayıp güldüm. "açıkçası aklımda bir plan var" Dediğim de o da güldü.
"Nasıl bir plan bu?"
Sır veriyormuş gibi konuştum. "Onu dağa kaçırmayı planlıyorum. Artık ruh eşlerimiz kimse bizi dağın tepesinde bulamazlar bence. Bizde mutlu mutlu yaşarız"
Birden kahkaha atmaya başladığında bende gülmeye başladım.
"Gülme çok ciddiyim ben" dediğinde kahkahası arttı.
Öyle güzel bir sesi vardı ki... bir an durup onu izlemeye başlamıştım.
"Çok mantıklı bir plan" dediğinde gözlerimi kısarak baktım.
"Dalga geçmiyorsun değil mi?"
Basını hayır anlamında salladı. "Gerçekten çok mantıklı."
Gururla baktım. "Bence de öyle. Ben buldum. Çok orginal bir plan. Işe yarar kesinlikle."
Tekrar gülmeye başladığında ona eşlik ettim. Beraber gülmek çok iyi hissettirmişti. Garip havayı dağıtmıştık.
"Aslında başka bir bedeni daha var" dedim bir anda. Ağzımdan çıktığında bir an ben bile şaşırmıştım. Çünkü bunu daha önce kimseye söylememiştim. Jungkook bile bilmiyordu. Ama şu an.. onun bilmesini istiyordum.
"Başka bir sebep mi?" Diye sorunca çekingence başımı salladım. "Nasıl bir sebep?"
Yere bakarak yürümeye başladım. "Çiçeklerimin rastgele bir yerde çıkmasını istemiyorum."
Bir şey söylemeyince ona dönmüştüm. Gerçekten bu sefer şaşırmıştı. Hafifçe gülümsedim. "Çiçeklerimin çıkmasını istediğim bir yer var. O yüzden ruh eşimi dokunarak bulmak yerine önceden onu hissetmek istiyorum. Böylece ilk dokundugumuzda çiçeklerimi istediğim yere alabilirim. "
"Neresi?" Diye sorduğunda gözlerinden kırmızı parıltıların geçtiğini görmüştüm. Alfası da heyecanlanıyordu onun gibi. Hafifçe yutkundum ve gülümsemeye çalıştım.
"Işte bu gerçekten bir sır. Bunu ilk öğrenecek kişi ruh eşim olacak kişi." kocaman gülümsedim. "Bulamazsam ve aşık olursan da ilk planım geçerli."
Bu sefer gülmemişti. Dikkatle bana bakıyordu. Yürümeyi bırakmıştık. Biraz önceki gerilim geri geliyor gibiydi.
"Umarım bu sırrı bir gün öğrenebilirim." Dediğinde donup kalmıştım. Nefes bile alamamıştım. Şaşkınca ona bakıyordum. Bir şey söylememi mi bekliyordu bilmiyordum. Ama ikimizde olduğumuz yerde kalmış bekliyorduk. O da donup kalmıştı sanki.
"Şey.." zorlukla nefes aldım ve aceleyle konuştum. " hyung ben acıktım. Yemek yemeye mi gitsek?" Dediğinde transtan çıkmıştı. Benim gibi telaşlı bir sesle konuştu.
"Olur.. olur gidelim. Bende acıkmıştım"
Bir an nereye döneceğimizi bilemeden sağa sola gider gibi olduk. Sonra ikimizde durduk. Yoongi hyung bu tarafta gidelim dedi. Sonra o tarafa doğru yürümeye başladık.
Kalbim boğazımda atıyordu. Ellerini koyacak yer bulamıyordum. Bu geceyi nasıl bitirecektik bilmiyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Flowers / Taekook
FanfictionHer ruh eşinin çiçeklerinin açma hikayesi farklıdır.. Taekook Yoonmin Namseok Texting / Düzyazı