Fazla bekleyen olduğunu sanmıyorum ama beklettiğim için özür dilerim. Üç hafta sonra düzenli bölüm atmaya başlayacağım. Yani umarım :)
*
Umut ayaklarını önündeki bankın üzerine doğru uzattı sabırsızca. Beklemekten hoşlanmazdı ve Akif denen çocuk yanından ayrılalı epey zaman olmuştu. Bankın üzerindeki ayakkabılarının bağcığını tekrar çözdü. Bu Umut'un takıntılarından biriydi, kendisini oyalamak için istemsizce bağcıklarıyla oynardı.
Eli ayakkabıları üzerinde gezinirken görüş alanına başka parmaklar girdi. Akif'in bembeyaz, ince parmakları Umut'un bağcıkları ile uğraşıyordu şimdi. Onun geldiğini fark etmemişti esmer oğlan.
"Beklettim değil mi? Sıra vardı kusura bakma."
Umut alçak gönüllü bir insan değildi, mütavazı olmak gibi bir düşüncesi de yoktu. Bu nedenle kendisine sevimlice bakan çocuğa hiçbir şey söylemeden bacağını bankın üzerinden sertçe çekti. Beraber kitapçıya doğru yürümeye başladılar.
Akif'in tüm hayatını anlatmasıyla geçen kısa zamanda esmer oğlan neden burada olduğunu sorgulamaya başlamıştı. En sonunda kırtasiye geldiklerinde vakit kaybetmeden aradıkları kitabı sordular bir çalışana. Akif kitabın olduğu kısma ilerlerken Umut gözüne çarpan raf ile olduğu yerde duraksadı.
Sınav, herkesi olduğu gibi Umut'u da günlük yaşantısından koparmıştı. Eskiden tarihe ve özellikle mitolojiye olan ilgisi nedeniyle pek çok ağır eserle boğuşurdu genç oğlan. Okurdu, saatlerce okurdu. Çoğu zaman yanında Baran ile beraber sessiz bir kenara çekilir birbirlerine okudukları kitapları seslendirirlerdi. Aynı tiyatro gibi, canlandırırlardı dilsiz yazıları. Bunu yapmayalı aylar oluyordu.
İstemsize eli gitti raftaki kitaba. Kalın kitabın sayfalarında önce parmaklarını gezdirdi. Daha sonra kitabı hafifçe kaldırdı ve burnuna götürdü, derin bir nefes çekti içine. Kitabın beyaz kapağını gülümseyerek inceledikten sonra rastgele bir sayfa açtı.
Atları iyi süren Troyalılarla, dinle bak, konuşacağım şimdi dosdoğru, ne mal getirdiysem Argos'tan, geri vermeye razıyım hepsini, evimden de mal katarım üstüne, ama geri vermem kadını.
Umut acı bir halde gülümsedi okuduklarına. Tanrısal Alexandros'un, yüce kralın oğlu Paris'in sözleriydi bunlar belli ki. Aşk her çağda, her evrende yer ediniyordu işte. Hepsinde de hüzün getiriyordu bulunduğu yere, acı doluydu, herkesin sırtlanabileceği yük değildi. Paris gibi korkak bir adam ne aşktan anlardı ne de aşkına sahip çıkmaktan. Çalmıştı Helene'yi. Aphrodit'in zehirli ellerinden çıkan tek bir büyü ile gözlerini karartmıştı. Üstelik Helen Menelaos ile evliyken onu kaçırmıştı.
Güzeller güzeli Helene uğruna başlayan bir şavaştı Truva şavaşı. Yüce Akhalar ve Troyalıların tek bir kadın uğruna başlayan destanıydı İlyada.
Umut okuduğu sayfayı kapattı usulca. Neredeyse ezberinde olan destanı uzun zamandan sonra okumak garip hissettiriyordu kendisine. Sonlara doğru bir sayfa açtı bu sefer.
Sen de, kısa ömürlü sevgili dostum, sen de
Umut okuduğu satırla gözlerini hafifçe kapattı. Gerisini okumak istemiyordu. İlyada bir savaş destanı gibi görünüyordu ancak Umut için o savaşın altında kalan enkazlar fazlasıyla değerliydi. Gözlerini açmamasına rağmen zihni kendisiyle dalga geçiyordu adeta. Ezberinde olan satırlar bir bir aklına doluşurken kendisine engel olamadı.
Şu barakada güzel yemekler çıkarırdın karşıma, Akhalar koşuştuğu zaman dört dönerdin çevremde, Şimdiyse yatıyorsun göğsün parça parça. İçerideki yiyeceği içeceği istemiyor canım, Özleyip duruyor seni yüreğim. Bundan büyük bela gelmezdi başıma, Böyle dokunmazdı babamın ölüm haberi bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zırdeli//bxb
Teen FictionBak ben zırdeliyim, Ya benimsin ya da ölüsün! Budur tek söylediğim. * 27.03.22 bxb texting - düzyazı Bolca küfür ve hakaret barındırır Lovers to enemies to lovers