-Murat-
Gerisin geri eşek gibi kütüphanenin yolunu tuttuğumda kendime sesli sesli küfrediyordum. Sağımdan solumdan geçen öğrencilere yeterince madara olmamışım gibi.
Delirtecekti bu herif beni sonunda. Onu da kendimi de kesecektim de öyle rahat edecektik.
Veya son çare soktuğumun sınavına girip bu şehri terk edecektim.
Bu işin böyle gitmeyeceği kesindi yani. Ne yapmalıydım? Kafam mantıklı bir çözüm üretemiyordu bir türlü.
Kapıdan içeri girerken derin bir nefes aldım. Çünkü bu ilkel reflekse ihtiyacım olacaktı. Çünkü onunla yüz yüze her geldiğimizde hala nefesim kesiliyor, boğulacakmışım gibi hissediyordum. Aptallığım zirveye oynuyordu da işte, şu sikik kalbime söz geçiremiyordum.
Az sonra bakışlarım mıknatıs gibi onu anında bulduğunda, alışıldık bir ürpertiyle yanağımın içini ısırdım. Az önce oturduğum masada bana dönük oturuyor, kitabı tersten tutmuş, okuyor gibi yapıyordu.
Masada karşısında dikildim. Hatta bana bakması için sessizce bekledim. Omuzları kıkırdadığı için titriyordu da, gözünü kaldırmıyordu piç. Zaten o sikik ela gözleri bana bakmasa da karşısında yağ gibi eriyordum... Neyse.
Sabrım artık dizlerimin bağını çözmek üzereyken zorlukla boğazımı temizledim. Yüzüne tek kelime etmek istemiyordum. Yine de kafasını kaldırmadı.
"Defterimi ver" elindeki kitaba daha çok yaklaştırıp yüzünü, dudaklarını büzdü. Sanki yaratılışın sırrını çözüyormuş gibi çatılmıştı kaşları. Boşta olan elini masaya vurup oturmamı işaret etti.
"Şu defteri ver, gideceğim, kitap sende kalsın." işaret parmağını dudaklarının üzerine götürüp "Şışşh" dedi manyak. Pes etmiş bir şekilde sandalyeyi çekip, karşısına oturdum. Bir dakika, iki dakika, üç dakika... Beni çıldırtmak için yapıyordu.
"Kitap ters"
Yavaşça kitabı kapattı. İki elini kapağının üstüne, üst üste koydu. Benimle göz teması kurmadan geriye doğru yaslanıp, sandalyede iyice aşağı doğru kaydı. Gevşek gevşek sırıtırken boş bakışları sonunda beni buldu, bokuna kadar ezber yaptıklarım haricinde bazen onu hiç tanımadığım hissine kapılıyordum.
Hikaye mantıklı bir düzleme nasıl oturur bilmiyorum ama sanki onca zaman yanı başında olduğum, gözlerinin içine bakarak güldüğüm, dünyaya karşı agresif olsa da bana dudakları kıvrılan çocuk o değildi.
Sanki tüm ilkel kötülüklerimin temelini kendi kazmasına rağmen, yine de başıma kötü bir şeyin yalnızca gelme ihtimaline karşı bile sesinin çatladığını duyduğumu sandığım o anların hepsi benim hayalimdi. Veya daha da kötüsü, yalnızca beraber vakit geçirmek için sırt üstü çimlerde saatlerce yattığımız, sikik gökyüzünün altında onun suskunluğuna rağmen, benim hayallerimden bahsettiğimiz saatler hiç olmamıştı. Aramızdaki sessizliğin bile gayretsiz bir renge sahip olduğu saçma da olsa bir umut tutunmama neden olan tüm o sikik detayları ben uydurmuşum gibi hissediyordum.
"Seversin sen"
"Midemi bulandırıyorsun"
"Aynen" dedi. Sırıtıyordu.
Alt dudağımı sertçe dişleyip, onun o derin ela gözlerine elimden geldiğince nefretle baktım.
"Notları tamamladın mı?"
"Onur"
"Ne var?"
"O iş bitti" masada öne doğru eğilerek, kısık sesle söylemiştim. Otuz iki diş sırıttı. Sonra beni taklit edip, avuçlarını masanın sırtını dayayıp, ellerini önüme doğru yaklaştırdı. Gövdesini masaya biraz daha dayarken gözlerini gözlerime kenetlemiş, ifadesini de son zamanlardaki ezberini bozmadan alaycı bir boşluğa bırakmıştı.
"O İş. Ben dediğimde biter."
"Şu defteri ver"
Hiç cevap vermeden ayağa kalktı. Masanın üzerinde olan çantasını omzuna atıp bir kaç adım atmıştı ki durdu. Mal gibi onu izliyordum. Uzun boyuyla, orospu çocuğu karakterine rağmen öyle havalı görünüyordu. Beynimi sikerek elime verseler bile onu sevmekten vazgeçmeyecekti şu yüreğim.
İri gözlerini kısarak derin bir nefes aldı. Sonra yavaş yavaş bıraktı
"Notları aldığımda defteri alırsın."
Ağzım açık bir şekilde aptal gibi arkasından bakarken ben, her zaman yaptığını yaptı. Arkasında bıraktığı enkazdan bihaber, sessizce çıktı kütüphaneden.
***
bölüm kısa olabilir ama önemli olan işlevi.
arrideverci!
uykusuz yazar.
🍷