24

5.5K 374 85
                                    

Cumartesi
-Murat-



Tüm gün yatmaktan kıçım ağrıyordu. Bir şeyler yapmak istiyordum. Biraz kafa dağıtmak. Sahte kimliğimi cüzdana koyup, mutfağa girdim.

"Murat, niye kalktın?"

"Anne, okula gittim ben dün, ne demek niye kalktın, akşam oldu?" aslında ona kalsa okula da gitmemeliydim de, delirmemek için evden çıkmam lazımdı. O yüzden okula gitmek istemiştim. Onu da derslerimin bahanesiyle ikna etmiştim.

"Oğlum ben mi sana git dedim?" sinirle karışık endişe vardı gözlerinde. Onu bu hale getiren olmaktan nefret ediyorum.

"Kadınım tamam, bak turp gibiyim. Kızma hemen. Mehmet'le buluşacağız. Kulüpten çocuklar da gelecekler, takılacağız işte?"

"E biraz daha sabretseydin be oğlum" oturduğu sandalyeden kalkıp önüme geldi. Yüzümü ellerinin arasına alıp yaralarıma baktı. "Krem getireyim, bekle"

"Anne" e'leri uzatarak söyledim.

"Murat" beni taklit etti.

"Of tamam"

Sandalyeyi çekip oturdum. Uzatmadım çünkü içi belli ki böyle rahat edecekti. Yumuşak bir şekilde kremi morlukların üzerine yedirdiğinde hala sıkıntıyla bakıyordu bana.

"Babam yok mu?"

"Yok, geç gelecekmiş" sırıttım. Hala güldüğümde ağzım acıyordu. İkimiz de nerede olduğun tahmin ediyorduk ama sanki çalışıyor gibi davranıyorduk. Bu sessiz kurala uyduğum için kendime kızıyordum. Ama annem dayandığı müddetçe ona uyum sağlayacaktım.

"İnşallah işi hiç bitmez" kafama sert olmadan vurup gözlerini küçülttü.

"Öyle deme, baban o senin"

Cennet annelerin ayaklarının altında derken insanlar bunu kastediyorlardı demek ki. Biraz erken öğrenmiştim bunu. Benim için katlandığı şu eziyeti başka türlü açıklayamıyordum.

"Tamam çıkıyorum ben. Mehmet'te kalırım bekleme beni"

"Tamam, dikkat et tamam mı?" dedi. Bu arada ilk yardım kutusunu toparlıyordu.

"Tamam annem" yanağına bir öpücük kondurup çıktım kapıdan.

Bir şeyler içmek iyi gelecekti. Belki biriyle tanışırdım. Uzun zamandır gitmiyordum mekana. Zaten toplasan kaç kere gitmiştim ki. Çoğu da onunlaydı. Onlarlaydı daha doğrusu. İçeri girerken sorun yaşamayacağımdan emin olduğum için başka bir yere gitmeyi düşünmedim bile.

İki üç kadeh yuvarlayacak, sonra da önüme ilk çıkan kişinin peşine takılacaktım. Artık sadık aptallar gibi onu beklemem, umut etmem gerekmiyordu. Kapatmıştık defteri.

Sokağın sonundaki otobüs durağına doğru yürürken telefonum çaldı. Hava buz gibiydi. Montumun fermuarını sonuna kadar çekip adımlarımı hızlandırdım. Telefon tekrar ötünce pes edip elimi arka cebime attım.


Cengiz: Onur'a hala ulaşamıyorum.

Cengiz: Sen aradın mı hiç?

Cengiz: Biraz insansan adam gibi cevap verirsin.

Cengiz: Senden başka haber alacak kimse yok Murat. Keyfime yazmıyorum.

Cengiz: Çocuklar da aramış. Hatta Sedat evine gitmiş ama kimse açmamış kapıyı.

Siktir edip, telefonu tekrar cebime koyacaktım ki yeni bir mesaj daha düştü ekrana.

Cengiz: Babası dönmüş galiba.


Kanımın çekildiğini hissettim. Hayır beni ilgilendirmiyordu. Cehenneme kadar yolu vardı. Bitmişti, gitmişti işte. Tam köşede durdum. Otobüs durağı ve telefon ekranı arasında mekik dokudu bakışlarım. O kadar soğuktu ki, dudaklarımı bıkkın bir solukla araladığımda diş etlerim sızladı. Amına koyduğumun hayatında bir rahat yoktu lan bana. Ama umurumda değildi. Olmamalıydı. Allah belasını versin diye ettiğim  tüm beddualar sonunda bir karşılık buluyordu.

Sikik kalbim niye ağrıyordu peki? Babası gelmişti. Aylardır iş seyahatindeydi. Biliyordum. Çünkü olay patlamadan çok önce gitmişti. Kolombiya'da büyük bir iş peşinde olduğunu söylemişti Onur. Bu seyahati diğerlerinden daha uzun sürecekti. Çünkü büyük bir inşaat projesini almışlardı.

Bunun ona nasıl nefes olacağını da çok iyi biliyordum. Ama bunu bildiğimden onun haberi yoktu. Endişeyle yumruklarım sıktım. Acaba bir şey mi olmuştu? O iğrenç adamın neler yapabileceğine şahit olmuştum. Yalnızca bir kere. Kimsenin haberi olmadan, saklandığım köşeden izlemiştim olanları.

Sonrasında çok uzun süre sesimi çıkarmadığım için bin pişman olmuştum. Haftalarca da uyuyamamıştım ama artık beni ilgilendirmiyordu. Sikik vicdanımın sızlamasının zamanı değildi. O yüzden kararlılıkla yürüdüm otobüs durağına. Mekana direkt giten otobüs geldiğinde ise, öylece dikildim. Hatta şöfor suratıma kısa bir bakış atıp, kapıyı kapatırken bir adım öne atıp, kapıya vurmayı düşündüm.

Ama yapamadım işte.

İlk gelen taksiyi çevirip, arka koltuğa yerleştim. Şerefsiz bir orospu çocuğu olabilirdi Onur ama kimse onun yaşadıklarını hak etmezdi.

Evin önüne kadar kafamı kirli cama dayayıp, gözlerimi yumdum.

İki sene önce, onlara gittiğimde beni Efkan amca içeri almıştı. Normalde asla habersiz gelmemem gerektiğini bilsem de o gün kötü bir gündü. Babam eve çok sarhoş gelmişti ve annemle çok büyük bir kavga patlamıştı. Evden kaçmıştım. Nereye gideceğimi bilmediğin için soluğu onun kapısında almıştım.

Sanırım Efkan amcanın da beni içeri almasında, asla habersiz gelmeyeceğimi sanması yatıyordu. Kapıda beni görür görmez şaşkınlığını fark etmiştim. Çok bok bir durumda olduğum için yalnızca 'Onur beni bekliyor' deyip içeri girmiştim.

Halbuki beni babasının evde olduğu zamanlar asla çağırmazdı. Bunu konuşmamıştık. Önceleri tesadüf olduğunu sanıyordum. Babasını bir kaç etkinlikte mecburen görmüştüm. Onun dışında hiçbir şeyden haberim yoktu.

Odasına doğru merdivenlere yöneldiğimde, Efkan abi de aşağı iniyordu. Sonra holün gerisinden duyduğum şangırtıyla olduğum yerde donmuştum. Beni ne dürtmüştü bilmiyorum. Ama normalde yapmamam gereken diğer şeyi yaptım. Merakıma engel olamama nedenim yalnızca bir şeyin kırılma sesi değildi. Onur'un acı bir inlemeyle karışık öfkeli sesini duyduğum anda düşünmeyi bırakmıştı beynim. Açık olan oda kapasına gelinceye kadar da ufak adımlarla ilerledim.

Aralık kapıdan gördüğüm manzara karşısında nutkum tutularak yaklaşık iki dakika boyunca hayatımdaki en önemli insanın babasının karşısında sabit durmaya çalışırken, art arda yediği sert tokatları, gözlerim dolarak izlemiştim.

***

Hayaaaaat beni neden üzüyosun...

Hepi satürdey bebekler 👶

High School DramaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin