-Onur-
Perşembe akşamı"Oğlum, Tarık amcan bir şey sordu sana?"
Elimdeki çatalı, tabağın yanına bırakıp, annemin suratına boş bir bakış attım. Neredeydim, ne yapıyordum, hiçbirinin farkında değildim, yalnızca yorgundum. "Pardon, dalmışım."
"Sümer hanım çok normal, bu dönemde üniversite stresini biz de unutmadık. Değil mi Tarıkçığım?" adam karısını onaylarcasına başını sallayıp, önündeki şarap kadehinden bir yudum daha oldu. "Öyle öyle. Ama disiplinli olmak çok önemli. Karar vermişsindir şimdiye kadar değil mi Onur?"
Hayır karar marar vermemiştim. Siktiğimin baba mesleğini devam ettirmeyecektim. Hatta onların umduğu gibi yurt dışına gitmek gibi bir planım katiyen yoktu. İstanbul'da bile kalmak istemiyordum ki. Mümkünse odam gidip günlerce kıpırdamadan yatmak istiyordum. Hayatımla ilgili tek planım uyuyarak yok olmaktı. "Kafamda bir kaç şey var." babamın sert bakışlarını yüzümde hissetsem de o tarafa dönmemeye çalıştım.
"UCL'e beraber gideceğiz!" gözlerimi yuvalarından çıkar gibi oldu. Yanımda gülümseyerek oturan Sibel'e döndün hızla. "Bir kaç gündür Onur'la bunu konuşuyoruz aslında ama size hemen söylemek istemedik."
İkimizin de babası gururlu ifadelerle başlarını salladılar. Hatta annemin gözünden bile mutluluk saçılıyordu. Bu kadar ikiyüzlü adi insanlardı işte. Kimse bana ne isteyip istemediğimi asla sormuyordu. En azından usulen ilgilenir gibi bile yapmıyorlardı.
"Çok güzel bir seçim. Hem birlikte gitmeniz de bizi çok sevindirir. Aklımız sizde kalmamış olur." annesi, yanında oturan kocasının koluna dokunup, onay bekler gibi bakıyordu. Adam da bırakın karısını herhangi bir insanı sevecek gibi bir duruş yoktu. "Evet hayatım. Sibel bizi asla hayal kırıklığına uğratmaz zaten. Bu kararınız bizi sevindirdi. Biz de üstümüze düşeni yaparız bundan sonra, değil mi Ömer bey?"
"O zaman buna kadeh kaldıralım hep beraber." ağzımdan hala tek kelime çıkmamıştı. İtiraz etmeden önümdeki kadehi onlarla birlikte kaldırdım, ve sikilmiş geleceğim için kalan şarabı tek yudumda diktim.
"Müsadenizle, biraz rahatsız hissediyorum. Odama çıkacağım." babamın itiraz eden bakışları yerimde oturmamı haykırsa da, annem araya girdi. "Biraz hastaydı kaç gündür." benimle beraber ayağa kalkıp, sırtımı sıvazladı. "Kusuruna bakmayın, dinlensin, son sene malum. Sınav stersi, hepsi üst üste bindi."
Tarık bey, gözlerini benden ayırmadan "Tabii tabii, gidip dinlensin. Ama bunlar daha yolun başı Onur. Ufacık streslerin seni etkilemesine izin vermemen lazım. Güçlü bir erkek, her ahvalde bunu ustalıkla atlatmayı ve dimdik mücadele etmeyi başarır. Senden de bunu bekliyoruz."
Başımı sallayarak, tekrar özür diledim. Adım atacak takatim bile kalmamıştı. Başım dönüyordu. Güç bela merdivenleri tırmanıp, odama girdim. Kendimi yatağın üstüne atıp gözlerimi kapattığımda başım dönüyordu. Gözlerimin önüne gelen yüzü kalbimi bu denli ağrıtırken, nasıl hayatta kalacağımı bilemiyordum. Beni hiç aramamıştı. Okulda karşılaşmıyorduk. İkidir kantine uğramıyordu. Bunları bilerek yaptığını tahmin ediyordum. Benim için ne kadar zorsa o misliyle çekiyordu. Çünkü sonuç olarak, hiçbir şeyden haberi yoktu. Onu bu kadar üzdüğüm için kendimden ölesiye nefret ediyordum. Gözlerim akmayan her bir göz yaşının ağırlığı altında sızlıyordu. Yatakta yön dönüp, yüzümü yastığa gömdüm.
"İyi misin?" bu sese artık tepki veremiyordum. Telefonlarına çıkmamak, mesajlarını cevapsız bırakmak görece daha kolaydı. Beni tehdit etse de, başıma şimdilik büyük bir bela açamayacağını tahmin ediyordum. Çünkü takıntılı ruh hastasının planları tutmayacaktı.
"Al bunu iç, ellerimle hazırladım senin için." yatağın üstüne oturup, elini omzuma koydu. Onu itmeye bile halim yoktu. Gözlerimi daha sıkıca yumup, yerin dibine girmek istiyordum. "Onur hadi inat etme, hastalanmanı istemiyorum."
Midem yine aynı bulantıyla kavrulmaya başlamıştı. Çünkü yine parfümünün o kokusu burnuma çalınmıştı. Tek elimi midemin üstüne bastırarak, bacaklarımı karnıma doğru çektim. "Of. Gören de sana işkence ediyorum sanacak, bu abartı hareketlerin. Dönsene şöyle." eliyle omzumdan tutunup, beni çevirmeye çalıştı. Başım dönüyordu. Çünkü hiçbir şey yapamıyordum. Kendimi hiç bu kadar kapana kıstırılmış hissetmemiştim. Zorlukla yutkunup boğazımı temizledim. "Sibel ışığı kapatıp çıkar mısın iyi değilim." çünkü ona bağırmıştım, üstünü yürümüştüm. Benim o halimi gördükçe şeytanlaşan ifadesinden daha çok korkmuştum. Bunla besleniyordu. Beni zıvanadan çıkarmak için durum kolluyordu resmen. Buna göre yeni hamlesini yapacaktı çünkü. Artık o sinsi beyninden nasıl hastalıklı düşünceler geçiyorsa, onunla savaşamazdım.
Omzumu elinden yavaşça kurtarıp, zorlukla dikleştim. Yüzüne bakmadan duvara yaslanıp, bacaklarımı kendime çektim. Elim yüzümü kapatıyordu, çünkü ışık resmen gözlerimi yakıyordu. "Benden ne istiyorsun?"
İnce kahkahasını duyunca, ellerimi indirdim. "Hayatım senden ne istediğimi söylemiştim ama."
"Midemi bulandırıyorsun."
"Geçer merak etme. Annem de bazen babama öyle diyor ama bak, kaç yıldır gayet iyiler."
"Hastasın sen, ruh hastasısın gerçekten? Kafam almıyor, Murat senin arkadaşındı. Hadi beni boş ver, ona nasıl yaparsın?" yüksek bir kahkaha attı.
"Arkadaşım mı?" elindeki bardağı kenara bırakıp, dizime dokundu. "Buna gerçekten inanmış olamazsın?"
"Anlamıyorum."
"Anlamazsın tabii salak. Çünkü ben seni izlerken, sen yalnızca ona bakıyordun. Ama beni en çok ne deli etti biliyor musun? Buna asla cesaret edemeyeceğini düşünmüştüm. Onu vazgeçirmeye çalıştım ama yine de senin ne olursa olsun ona gitmeyeceğini sanıyordum." yanıma doğru geçip, bağdaş kurdu. Bana dönük oturuyordu. "Sonra bu geri zekalı bana o planla geldiğinde, delirdim ilk önce." psikopat gibi gülerken, kafasını önüne eğip, ellerini izledi bir süre. Yan gözle tüm hareketlerini izliyordum. Gerçekten normal değildi. Gerçekten ruh hastasıydı. "Senin onunla öpüştüğünü görmektense ölmek istedim. Ama hayır. Geri zekalı takmıştı plana. Ne dersem diyeyim asla vazgeçmedi. Günlerce uyumadım. O görüntüyü izleyip izleyip delirdim ben, kafayı yedim." Sonra doğru fısıltı halindeki sesimdeki öfkeyle ürperdim.
"Böyle olacağını mı düşünüyorsun peki? Seni seveceğimi falan mı sanıyorsun?"
"Eninde sonunda evet. Hep böyle olmaz mı zaten? Hem bak, babamlar, ailelerimiz, herkes çok mutlu."
"Kimse sikimde bile değil Sibel."
"Bak buna inanmıyorum işte. En azından birinin çok umurunda olduğunu ikimiz de biliyoruz. Şimdilik. Ama o da geçecek. Merak etme. İyileşeceksin. Seni tedavi edeceğim."
Kollarımı dizlerimin üstünde bağlayıp, alnımı yasladım. Bu sırada saçlarımın arasında hissettiğim dokunuşunu bile itecek takatim yoktu. Neyse ki az sonra aşağıdan onu çağırdılar. Kafamın üstünü öpüp ayaklandı.
"Yarın akşam Ayşinlerde görüşürüz."
Ses çıkarmadım. Hareketsizce oturduğum yatağın üstünden ilk önce ışığın kapanmasını bekledim. Sonra kapıyı çekti. Ne ara sızarak uykuya daldığımı bilmiyorum ama kesintisiz bir kabusun içinde tükeniyordum ve hayatımda hiç olmadığım kadar yalnızdım.
***