-3-

225 26 6
                                    

Aşk acımasızdı. Aşk, yıkıp geçendi. Bir an gelir ve bir an giderdi. Güvenmemek gerekir aşka.Çünkü aşk küçük bir tohum ve birgün ölüyor. Sevgiyse kocaman bir ağaç ve asla ölmüyor. Lanet bir duygu. Seni en yüksekten aşağıya çeken ve bir daha asla çıkarmayan. Bazen de tekrar geri çıkaran ve bir daha indirmeyen. Bilinmiyordu aşkın ne yapacağı. Ne zaman geleceği ve ne zaman gideceği.

Ankara'nın, kalabalık sokaklarında kaçıp gitme isteğiyle doldum birden bire. Ama nereye? İşte onu bilmiyordum. Ah! Bir bilsem ne yapacağımı. Kalmazdım buralarda. Midem tuhaf bir açlık duygusuyla kazınmaya başlayınca duştan çıkıp aynanın karşısına geçtim. Çenem ve omuzum arasında kalan hizadaki saçlarımı tararken kahverengi gözlerime baktım. Nasıl bir kahverengi bu kadar kirlenirdi? Benimki kirlenmişti işte. Titrek bir nefes bıraktıktan sonra aceleyle bir kazak bir pantolon giydim. Annem ve babam gitmiş olmalıydı çünkü masa hazır değildi. Tabii ki bugün pazartesiydi. İşe gitmiş olmalıydılar. Saate baktım. saat birdi.Çantamı aldım ve dışarı çıktım. Bugün hava esiyordu ama dünki kadar soğuk değildi. Kütüphaneye gidip kitap okumak istiyordum. Üniversiteye bir yıl ara verdiğim için okula gitmiyordum. En azından boş boş dolanmaya gerekte yoktu. Yürüyerek kütüphaneye gittim. İçeri girince sessizce raflara göz atmaya başladım. Dikkatimi çeken bir kitaba elimi uzattım. Kitabın adı "Böğürtlen Kışı" idi. Daha önce biraz okumuştum ama bitirmemiştim. Elimdeki kitap ile bir masaya yerleştim ve kaldığım yerden okumaya başladım.

"Ne demek istiyorsun?"

"Bee yengem her zaman der ki, çoğu insanın sandığının aksine gerçek arkadaş, sen zor bir dönemden geçerken yanında koşan değildir," diyerek başını iki yana salladı. "Bunu herkes yapar. Yengeme göre gerçek arkadaş, kendisi mutlu değilken senin mutlu olmana sevinen -hatta mutluluğunu kutlayan- kişidir." Emily, minnettar bakışlarla bana baktı.

"İşte o sensin, Claire."

"Teşekkürler,Em,"dedim gözlerim parlayarak.


Yanıma birden birinin oturmasıyla yerimden resmen zıplarken gözlerim o Ufuk mavisi gözleri buldu. Bedenim aniden gerilirken zihnimde şimşekler çaktı ve bana dün geceki tuhaf rüyamı hatırlattı. Mümkünmüş gibi daha çok gerildim. O ise rahat tavrını koruyarak konuştu.

"Merhaba," diye fısıldamasıyla sinirlendim ve burnumun ucunu kaşıdım. Bu asla yenemediğim kötü bir alışkanlıktı. Lanet olasıca! Kibarlığımı kaybetmemeye çalışarak fısıldadım bende, "Merhaba." Gözleri parladı birden. Dikkat çekici bir adamdı. Gözleri Ufuk mavisi , dudakları soluk pembe, bronz bir ten ve kumral saçlar. Alnına dağılmış tutamları nedensizce elimle geriye doğru itmek istedim. Ama sonra saçmaladığımı fark ederek durdum. "Ben, Baykan." Baykan'ın, sesiyle dikkatimi toparladım. Uzattığı elini sıkarak konuştum,"Ben de, Derya." Gülümsedi hafifçe. "Tanıştığıma memnun oldum, Derya." Başımı hafifçe eğerek, "Ben de," diye mırıldandım. Ellerimizin hala tutulu olduğunu fark ettiğimde elimi kendime çektim. Baykan'ın, gözlerini bir hüzün kapladı hemen, ardından toparladı kendini. Bu adam ne kadar değişikti böyle. Öyle müthiş bir vücudu yoktu mesela ama kendisine göre iyiydi. Giyimi karanlık değildi. Hürkan'ın, tam tersiydi. Hürkan, siyah saçları ve ela gözleri ile oldukça kaslı bir adamdı. Ayrıca çoğunlukla siyah giyinirdi. Baykan ise öyle değildi. Mesela üstünde uçuk mavi bir gömlek vardı ama düğmeleri açıktı. Gömleğinin altına beyaz bir tişört giymişti. Hemde bu soğuk havada! Altında siyah bir pantolon ile bileklerine oldukça cool duran bileklikler de takmıştı. Hoş, diye geçirdim içimden.

"Seni dün görmüştüm," diyerek ağzımdaki baklayı çıkarttım. Yüzüne sıcak bir gülümseme yayıldı. Bu gülümseme öldürücü değildi. Bu gülümseme cehennem gibi sıcak ama bir o kadar da güzeldi. İçim gıdıklandı. Bakışlarım dudaklarında fazla oyalandığı için gözlerine baktım. Tabii onun gözleri de benim dudaklarımda olmasa daha rahat olurdum.

"Yarın bir yerlere gitmek ister misin?" Diye sordu birden. Ne? Daha ilk defa gördüğü bir kadına çıkma teklifimi ediyordu? Bak buna bir ara gülerdim işte. "Hayır," diye netçe konuştum. Daha çok gülümsedi. "Rica ediyorum?" Ufuk mavisi gözlere baktım. Bir mum vardı gözlerinde. Ve benim cevabıma göre ya alevlenecek yada sönük kalacaktı. Bekledim. Zaman ilerledikçe gözlerindeki mumun erimeye başladığını fark ettim. O mum onun umuduydu. Ve ben belki de sonra pişman olacağım bir şey yaparak kabul ettim teklifini, "Peki." Gözlerindeki mum erimeyi bıraktı ve mumun ucu yandı. Yanan mumun ışığı gözlerinde yayıldı ve orada patlayarak tüm yüzünü aydınlattı. İstemsiz bir gülümseme yayıldı dudaklarıma. Utandım nedese. Beyaz tenim, kahverengi saçlarım, kahverengi gözlerim teslim oldu karşımda duran, Baykan'a.

###

Hava bugün biraz daha sıcaktı. Yavaş yavaş havalar düzelmeye başlıyordu. Dün, Baykan numaramı almış ve mesaj atacağını söyleyerek gitmişti. Gözlerim anlayamadığım bir şekilde parlıyordu. Dudaklarımda eksik olmayan bir gülümseme vardı. Uzun zaman sonra belki de ilgi görmek hoşuma gitmişti? Bak bu her şeyin açıklayıcısı olabilirdi işte. Siyah pantolonum bacaklarımı sarmış üstünde ki mavi kazağım onunla bir bütün oluşturmuştu. Aşağıya indikten sonra koltuğa oturup mesaj beklemeye başladım. Babam karşımda gözlerini telefonuma ve bana dikmiş neyi beklediğimi anlamaya çalışıyordu. "Arkadaşım mesaj atacak," diye bir açıklamada bulunduğumda şüpheyle kısılan gözleri ile onayladı beni. Yine de arada sırada bakmaya devam ediyordu. Mesaj sesi gelince telefonumun tuş kilidini açtım. "UFUK MAVİSİ," diye kaydetmiştim, Baykan'ı.

"Evin önündeyim bekliyorum," diye yazmıştı. Alel acele ayağı kalkıp kapıya gittim. Karşıda bir duvara yaslanmış kapıya bakıyordu. Çıktığımı görünce toparlandı ve iki büyük adımda yanıma geldi.

"Hoş gözüküyorsun."dedi. Gülümsedim. "Sende,"diye cevap verdim. Bir taksi çağırdı. Sessiz geçen iki dakikanın ardından taksi gelince kapımı açtı. Başımı hafifçe öne eğerek teşekkür ettiğimi belirttim ve taksiye yerleştim. O da, arkaya yanıma oturdu.

###

"Ne içersin?"diye sormasını bekledim, Baykan'ın. Ama o çoktan benim en sevdiğim içeceği -sütlü türk kahvesi-söylemiş kendisi de bir sıcak çikolata sipariş etmişti. Etrafa baktım. Sıcak bir havası vardı. Tam da benim sevebileceğim bir yerdi. "Bana biraz kendinden bahset,"diye konu açmaya çalıştım. Başını öne eğerek gülümsedi.

"Pekala.Ben,Baykan Sorkun. Yaşım yirmi beş ve keşfedilmemiş müzikler dinlemeye bayılırım,"diye sıraladı. Gülümsedim. Tam benim kafadan desenize! "Peki sen,Derya? Sen kendinden bahset biraz da." Düşündüm. Ne diyebilirdim ki. Dilimi üst dudağıma hafifçe bastırdım. "Adım Derya, soyadım Zuhan. Ve senin gibi keşfedilmemiş müzikleri dinlemeye bayılırım."dedim. Yüzü bir güneş gibi aydınlandı. İçeceklerimiz önümüze konunca ikimizde sessiz kaldık ve içeceklerimizi yudumladık.

###

Adam karşısında oturan kadına bir daha baktı. Gerçek olamayacak kadar güzeldi o. Çıkma teklifi ederken nasıl heyecanlanmıştı öyle? Elleri terlemeye başladı. Göz bebeklerine baktı kadının. Aradı derinlerde bir gerçek. Ama bulamadı. Silinmişti kadının tüm gerçekleri bir yıl önce. Kadın, kaybetmişti gerçeğini ve gerçekliğini. Adam düşünmeden edemiyordu. Nasıl böyle güçlü kalıyordu? Dalmıştı gözleri dumanı tüten kahvesine. Farkında değildi ama o dumanlar, onun gözlerinden çıkıyordu. Acısını üflüyordu. Söndürmek istedi adam bu dumanları. Yapacak gücü bulamadı. Titrek bir nefes gibiydi bu kadın. Adamın nefesiydi ama titrekti. Adam düşündü içinden bir daha.

Kadın karanlığa gitmemişti, karanlık kadına gelmişti.

###


Romantikte 392 olmuşuz teşekkürler <3 Bölüm saat tam 00:00'da bitti şimdi yayınlıyorum. Keyifli okumalar <3 Oy ve yorumlarınızı bekliyorum <3 Bölüm içime sinmedi kusura bakmayın. Diğer kitabımı silip orda yaptığım betimlemeleri buraya yükleyeceğim. Tabii biraz değiştirerek. <3

Ve Bir KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin