Aynadaki kemikleri çıkmış çirkin vücuduma bakarken bir yandan da düşünüyordum. Nasıl affetirecektim kendimi? Ah sevgili! Bir anlasaydın seni aldatmadığımı. İç çektim istemsizce. İçime onun kokusu doldu yine. O benim her şeyimdi. Nefesimdi, soluğumdu, bendi. Beni benden daha iyi tanıyan adamı kaybetmiştim ben. Ellerimin arasından kum taneleri gibi kayıp gitmişti. Ey sevgili! Neden gittin sana ihtiyacım varken? Her gün olduğu gibi lanet ettim. Koruyamamıştım ben bedenimi. Bedenimi onlara teslim ederken ruhumu da teslim etmiştim. Sevdiğim adam beni harcamış, sanki her şey benim suçummuş gibi bırakıp gitmişti beni. Dudağım titredi. Göz yaşları bir pınar misali aktı yanaklarımdan. Hafızamda süzüldü anılar.
"Söyle bakalım, neyin var?" Sustum. Sevdiğim adama, adam gibi adama nasıl söylerdim ben bunu? "Dokundular bana, beni benden aldılar," diye nasıl derdim? Karşımda oturan güzel adama baktım bir kez daha. Biliyordum beni bırakacağını. İstemezdi beni. Bende istemezdim belki de.
"Ey sevgili, ben istemedim sana ihanet etmeyi. Canımı yaktılar. Hem de çok. Zarar verdiler benim narin bedenime. Yalvardım, bağırdım ama karanlık sokakta gömüldü sesim. Sadece sesim değil ben de gömüldüm karanlığa. Affet beni. İstemedim ben. Özür dilerim." Baktı bana öylece. Sadece baktı. Bir şey söylemesini, beni bırakmayacağını söylemesini bekledim ama yapmadı. Kalktı ayağa bir daha da yüzüme bakmadan çıktı oradan. Bıraktı beni o kadar insanın içinde. Yalnız kaldım kafede. Boğazımın gerisinde kelimeler dizildi. Hepsini birer domino taşları gibi devirdim.
İçim sızladı bir kez daha. Özlemiyle yanıp tutuştu bedenim. Üşüyordum ama yanıyordum. Evin soğuğu tenimi yalayıp geçerken, onun özlemi beni yakıyordu. Tuhaftı o. Sevmezdi bir şeyleri kolay kolay. Mesela sağ elimi tutmayı çok severdi. Ne zaman elimi tutacak olsa sağ elimi tutardı. Sağ eliyle yemek yer, sol eliyle yazı yazardı. Disiplinli bir adamdı o. Dağınıklığı sevmezdi. Hürkan, benim anlatamayacağım kadar güzeldi işte. İsmini duyunca bile içim ısınırdı. "Hürkan," derdi biri dönüp, bakardım. Bıkmazdım asla. Biz Hürkan ile Derya idik. Ayrılmamız benim için imkansızdı. Benim onu sevmeyi bırakmam için karanlığın beyaz'a aşık olması gerekirdi. Ne zaman ki siyah beyaz'a aşık olacak işte ben o zaman Hürkan'ı unutacağım.
Giydiğim sarı kazak bile bana onu hatırlatıyordu. Sarı rengi çok severdi Hürkan. Omuzum ve çenem arasında hizaya dizilmiş saçlarımı taradım yavaşça. Tarağı aynanın önüne bırakırken, solmuş yüzüme son bir kez daha baktım. Yüzüm buruşurken daha fazla oyalanmadan aşağıya indim. Annem ve babam oturmuş, kahvaltıya geçmek için beni bekliyorlardı. Her zaman oturduğum sandalyeye geçtim. Kot pantolonum bacaklarımda kan dolaşımını büyük ihtimal fazlasıyla zorluyordu.
"Derya'm, haydi bir şeyler ye kuzum," anneme döndü bakışlarım. Bana temkin ve merak ile bakıyordu. Bir yıl olmuştu ama hala aynıydı bakışları bana. "Yerim şimdi anne'm," başıyla onayladı ve önüne döndü. Çatalımla tabağıma işkence ederken babam çatalını bir çınlamayla masaya bıraktı. Annem irkilirken ben sakinliğimi korudum. Yine aynı şeyleri söyleyecekti büyük ihtimal.
"Derya, ye şu yemeğini dedi annen sana!" Gür sesine karşı kaşlarımı çattım. İstemiyordum yemek yemek. İçimden gelmiyordu. Beni anlamaya çalışmak bu kadar mı zordu?
"Yiyemiyorum. Midem almıyor." dedim. Yalan değildi aslında. Gerçekten midem almıyordu. "Yememekten miğden küçüldü artık. Şu haline bir bak. Bir deri, bir kemik kaldın. Saçların dökülüyor." Bilmediğimi mi sanıyordu? İçimi bir sıkıntı kapladı nedensizce. Bunaldım ve sıkıldım. Sandalyemi geri iterken kaba bir ses çıktı. "Afiyet olsun size." Arkama bakmadan çantamı askılıktan aldığım gibi kapıya koştum arkamdan babamın sesini duyabiliyordum. "Buraya gel, Derya!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ve Bir Kadın
RomanceKadın ağladı. Kadın yalvardı. Kadın yırtınırcasına bağırdı. Ve bir kadın En güzel aksesuarı olan saçlarını kesti. Lanet etti; Ürkek bedeninin kirlenmesine engel olamamasına. Bir kadının en acılı hikayesidir bu. Narin bedeninin arkasında sakladığı ca...