-4-

209 24 11
                                    

Acıtır mı kelimeler insanın canını?

Kalbine bir kazık sokulmuş gibi büyük bir acı dalgası yaşar mı insan? Kelimelerin dili yok muydu? Zira dilleri olmasa böyle acıtabilir mi insanın canını? Kelimeler değdiği yeri yakar. O dillerin altında yatan duyguları tıslar. İnsan, dayanabilir mi kelimelerden akan gerçeklere? Kelimelerin bağcıkları çözülünce takılır mı onlara? Dilinin ucuna gelenleri dize dize sıralar mı?

Dünü düşündüm bir daha. Her şey güzeldi. Baykan ile oturmuş birbirimize kitap okuyorduk. Başımı kaldırmıştım ve hiç kaldırmamış olmayı dilemiştim. Çünkü, Ozan'ı görmüştüm. Ozan, Hürkan ile kardeşti. Daha doğrusu onun abisiydi. Beni görünce yüzünde oluşan o tiksintiyi asla unutamayacaktım. Nasıl bir bakıştı o? Bağırıp çağırsa bu kadar kötü hissetmezdim. Baykan, bir sorun olduğunu anlamış konuşmaya çalışmıştı ama izin vermemiş onu orada öylece bırakıp ağlayarak eve gelmiştim. Ona da ayıp olmuştu. Ama o an hissettiğim kaçma arzusuyla kalkıp gitmiştim işte. Kelimeler acıtıyordu. Konuşmamıştı ama gözlerinden görmüştüm ben kelimeleri. Ozan, beni gördüğünü söylemiş midir? Sanmıyordum. Ozan, acımasız herifin tekiydi. Nefret yeşil gözlerine sığmaz, bütün yüzünde dağılırdı. Neydi bu çektiklerim? Hak etmiyordum ben bu yaşadıklarımı. Asla!

"Derya, kızım abin arıyor," diye seslenen annemin sesiyle ayağı kalkıp annemin yanına ilerledim. Telefonu elime aldığımda güven veren sesi duydum, "Kardeşim, nasılsın?" Dudaklarımı araladım ama geri kapandı. Sesim çıkmadı. Sessizce abimin konuşmasını bekledim. "Derya, duymuyor musun?"

"Duyuyorum. Özlemişim seni abi'm." Hattın öbür ucundan güldüğünü duydum. "Bende seni özledim güzellik. İşlerim biter bitmez döneceğim." Görmesede başımla onayladım. "Sonra görüşürüz, Tuna," diye abimi sinir etmeye çalıştım. Ama ilk defa sinir olmak yerine güldü. "Görüşürüz, Derya."

###

Huzurdu bu işte. Kollarımı açıp dönmeye başladım. Yağmur yağıyordu ve sokaktaki insanlar bana 'Deli galiba bu kız,' der gibi bakıyorlardı. Aldırmadım. Gülerek dönmeye devam ettim. Hepsinin ruhu kirliydi ve temizlenmekten kaçıyorlardı. Yağmur insanı temizlerdi. Belli bir süreliğinede olsa ruhları parlardı. Neden kaçıyorlardı? Çünkü ıslanmaktan korkuyorlardı. Kirli kalmak istiyorlardı.

"Ne yapıyorsun, Derya?" Gülerek çıkan sese doğru döndüm. Baykan, karşımda gülerek bana bakıyordu. Gülümsedim, "Ruhumu temizliyorum." Neden bilmem gülümsemesi yüzünde soldu. O'nun bu soluşu beni de soldurdu ve durdum. "Derya, bir yerlere gidelim. Sırılsıklam olmuşsun."dedi. Başımla onayladım onu ve yere koyduğum montumu alıp üzerime geçirdim. "Nereye gideceğiz?" diye sordum. Gülümseyerek bana baktı. Ufuk mavisi gözlerinde kaybolmak istedim nedensizce. Hürkandan, sonra ilk kez bir adamın gülüşünde kaybolmak istemiştim. Nasıl kirlendiğimi bilse yine yanımda olur muydu acaba? Olmazdı belki. Hangi adam gelipte yanında kirlenmiş bir kadını, kadının bedenini taşırdı? İşte bu merak uyandırıcıydı. Kumral saçları iyiden iyiye ıslanmış, uzun kipriklerinde su damlaları adeta dans ederken, ufuk mavisi gözler aradan parlıyorlardı. Bronz tenindeki su damlaları dans ederek tişörtünün yakasından içeri giriyorlardı. Ne güzel bir sahneydi bu, Allah'ım! Güneşin doğuşunu izlemek gibi. Adem elması... Yutkundukça hareket ediyor ve beni adete eritiyordu. Kaşlarımı çattım birden bire. Ben ne ara, Hürkan'a, ihanet ederek bir adamı bu kadar uzun süre süzmüştüm?İhanetim, bir kampçı gibi yüzüme çarptı ve önüme döndüm.

"Geç bakalım içeriye," diyerek kenara çekildi. Yavaşça kafenin kapısından içeri girdim. İçerinin baskın ve boğuk bir havası vardı. İnsanlar sessizce köşelerine çekilmiş kitap okuyorlardı. Duvarlar kahverenginin koyu tonlarındaydı. Sağ tarafta boydan boya bir cam vardı ve dışarıyı gösteriyordu. Ne hoş! Bayıldım. Bir ara tekrar buraya gelmeliydim. Cam kenarında bir masaya yerleştim. Baykan, karşıma oturduktan sonra konuştu, "Bir şey ister misin?" Başımla onayladım onu. Canım çilekli pasta çekmişti. "Bana bir dilim çilekli pasta sipariş eder misin?" Hemen onayladı beni. "İçecek bir şey istiyor musun?" Sorusuna karşı başımı iki yana salladım. Ayağı kalkıp bir yere doğru ilerledi ama bakmadım. Cama vuran küçük yağmur damlalarını izledim. Bir yağmur olmak istemiyordum ben. Ben, bir bulut olmak ve yağmur damlalarını tüm öfkemi akıtarak yeryüzüne göndermek istiyordum.

"Bir çilekli pasta dilimi, al bakalım." Baykan, tüm neşesi ile önüme tabağı koyarken gülümsedim ve çatalımı pasta dilimine batırdım. Tadı ağzımda yayılırken gülümsedim. Bu kadardı işte. Beni mutlu etmek bu kadar kolaydı. Bir parça çilekli pasta bile beni mutlu edebiliyordu. Peki o zaman neden bu kadar üzüyorlardı beni? Üzülmeyi çok mu hak ediyordum ben? Bir cam bardak gibi yere atıyorlardı beni. Kırıyor, kırıyor ve kırıyorlardı. Parçalarımı toparlamak bana kalıyordu her seferinde. İsyan etmiyordum yine. Çünkü biliyordum. Allah, görüyordu. Birgün mutlu olacaktım. Sadece tek yapmam gereken sabretmekti.

"Baykan, dün için özür dilerim," diye ağzımdaki baklayı çıkardım birden. Yutkundu. "Sorun değil," diye fısıldadı. Keşke bağırsaydı, çağırsaydı. Bu kadar canımı yakmazdı. O ses tonu adeta içime işlemişti. Sesindeki cam kırıkları kalbime battı. Başımı önüme eğip tabağımdaki pasta dilimiyle oynamaya başladım. İştahım kaçmıştı. Çatalımı yavaşça tabağın yanına bıraktım ve yorgunca iç çektim. "Kalkalım mı?" diye sordum. "Yağmur dinmedi ki daha?" diye sorarca konuştu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Biliyordum dinmediğini ama göz yaşları gözlerimi işgal etmişti. Ağlamam en saçma harekketi belki de şu an. Kırılmıştım ama işte. Ses tonu kalbimi çevrelemişti orada yankılanıyor, cam kırıklarını acımadan tekrar, tekrar batırıyordu.

###

Adam, elleri kotunun cebindeyken yürümeye başladı. Asker yeşili montunun şapkasını kafasına çekmeyi düşünmedi değil bir an. Ama sonra vazgeçti bu düşüncesinden. Kadın, gülerek dönerken yağmur damlalarına imrendi adam. Kadın, yağmur damlalarına öyle bir güzel gülüyordu ki, adam yağmur damlalarını kıskanıyordu. Güldü haline. Kadın, onu ne hale sokmuştu böyle? "Ne yapıyorsun, Derya," diye gülerek seslendi kadın'a, kadın'ına. Derya, Baykan'a döndü. Gülümsedi, "Ruhumu temizliyorum." dedi. Adamın gülümsemesi yüzünde soldu. Aklına gelmişti yine kadınının nasıl kirlendiği. Onun da yüzündeki gülümseme solmuştu. Bir şey olmamış gibi konuştu ve onu bu yağmurun altında daha fazla bekletmek istemedi. Kafeden içeriye girmesi için kenara çekildi. İçerisi her zaman olduğu gibiydi. Kadın, cam kenarında bir masaya yerleşti. Adam da kadının karşısına oturdu. "Bir şey ister misin?" diye sordu. Kadın, başıyla onayladı onu. "Bana bir dilim çilekli pasta sipariş eder misin?" Hemen onayladı adam ve yerinden kalktı. Bir çilekli pasta dilimini kadının önüne koydu. Sessizce onu izliyordu. Kadın, ağzındaki baklayı çıkardı birden "Baykan, dün için özür dilerim." Hatırladı o anı tekrar, Baykan. Hürkan'ın abisi gelince nasıl çekip gitmişti? Kendisi masada yapayalnız kalmıştı. Alınmıştı tabii ki. Ama belli etmek istemedi. Kelimelerinin torbasının ipini çekti ve kelimeleri dile geldi. "Sorun değil." Bir fısıltı çıkmıştı koca torbadan. Ama adam umursamamaya çalıştı. Kadını, yine derin düşüncelere dalmıştı. Onu izledi. Kahverengi saçları, kahverengi gözleri, beyaz teni... Adam bıkmıyordu onun güzelliğini izlemekten. Saatlerce izlemezdi o. Aylarca, yıllarca izlerdi bu güzelliği. O beyaz değildi mesela. Maviydi. Aşkın en sevimlisiydi. Adam, kendisi de siyah veya beyaz değildi. O da maviydi. İki mavi... Mavinin en güzel tonuydu, Baykan ile Derya.

Bu siyah ve beyaz aşkının olduğu bir hikaye değil. En başından beri değildi. Bu en başından beri 'Mavi & Mavi" aşkının olduğu bir hikayeydi.

### Yine gece gece bölüm yayınlıyorum :DD Neyse. Arkadaşlar bölümü okuyan herkes vote verse ne güzel olur değil mi? Yorumlarınızdan mahrum bırakmayın beni. Seviyorum sizi. Rüyanızda Baykan'ı görmeniz dileğiyle. İyi geceler <3 (ayrıca bölümü bir okuyucuma ithaf ediyorum <3)

Ve Bir KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin