-2-

388 31 13
                                    

Acı vardı. Acı her zaman ve her daim insanın içindeydi. Sadece zamanı geldiğinde ortaya çıkardı. Kalp dört odalı hayati bir organdı. Ve içinde acı, tatlı bütün duyguları barındırırdı. Acı, insanı güçlendirirdi. Önce bir yıkım topu gibi gelir ve sizi yıkar, sonra ise sağlam bir yapıya dönüştürürdü. Belki de bu yüzden insanlar hep acı çekmeliydi. Ta ki yıkılmayacak kadar sağlam bir yapı olana kadar. 

İki katlı binaya baktım bir kez daha. Yaklaştım yavaşça kapıya. Elim zile uzandı. Ben daha zile basamadan kapı açıldı. Karşısında beni gören Besime teyze gülümsedi.

"Buyur geç kızım," diyen Besime teyzeye gülümsedim. Ayakkabılarımı çıkartıp girişteki dolaba koyduktan sonra içeri geçtim. Sıcaktı bu ev. Bilirdi, Besime teyze benim sıcağı ne kadar çok sevdiğimi. "Nasılsın yavrum?" Besime teyzenin şevkatle parlayan ela gözlerine bakarken boğazım düğünlendi. Seslice yutkundum. "İyiyim, sen nasılsın? Halin nasıl?" Dudağı titredi yaşı oldukça ilerlemiş teyzenin. Geldi oturdu yanıma. Biliyordum o da özlüyordu kocasını. Kolay mıydı otuz beş yıllık yol arkadaşını kaybetmek? Hiç habersiz öbür tarafa gitmek? Anlıyorum diyemezdim, Besime teyzeye. Anlamazdım çünkü. Benim sevdiğim hiç kimse daha öbür tarafta değildi. Ama birgün olurdu belki. Kim bilir? "Ah bir bilsen yavrum. Nasıl özledim o huysuz herifi," diye yakındı yanımda gözleri dolmuş yaşlı kadın. "Anlat bakalım. Döndümü Hürkan?" Kelimeler uğuldadı kulağımda. Dönmemişti. Her sabah belki aramıştır belki mesaj atmıştır diyerek heves güves uyansamda her zaman hayal kırıklığı ile baş başa kalmıştım. Yıpranmıştım. Eski bir defterin sayfaları gibi buruşmuştum. Ama hala vazgeçmemiştim ve vazgeçmeyecektim.

"Özledim onu. Kokusu hala burnumda tütüyor. Unutamıyorum. Unutmakta istemiyorum. Onu unutmam için kuşların uçmayı, balıkların yüzmeyi unutması gerekiyor. Vazgeçemeyeceğim kadar bağlanmışım ona. Eskisi gibi olalım istiyorum. Kucağına kafamı koyayım da saçlarımı okşasın istiyorum." Besime teyze, kollarının arasına çekti beni. Kafamı küçük bir kız çocuğu gibi göğsüne gömerek ağlamaya başladım. 

"Saçının her bir tanesine kurban olduğum üzülme. Allah görüyor. Sen iste. İstediğini verip vermemek, Allah'ın takdirine kalmış. Unutma, Allah yoktan varı yarattı."

###

Bulutlar benim yerime ağlarken ellerimi kotumun cebine soktum. Otobüsler tıklım tıklım doluydu. Herkes duraklara akın etmiş otobüs bekliyordu. Ben otobüse binmek yerine taksiyi tercih ettim. Metronun karşısındaki durağa giderken bir adam gördüm. Bakışları üzerimdeydi. En ufak bir şey kaçırmak istemezmişcesine bakıyordu bana. Kaşlarımı çattım. O kadar dalmış olmalıydı ki ona baktığımın farkında bile değildi. Başımı eğerek taksi beklemeye başladım. Şansıma lanet olsun ki taksi gelmek bilmiyordu. Tekrar başımı kaldırıp baktım gözlerine. Ne güzel gözleri vardı öyle! 

Gözleri maviydi. Ama sıradan bir mavi değildi. Ne gökyüzü mavisiydi ne de deniz mavisi. Onun gözleri; Gökyüzü ve denizi ayıran ufuk çizgisinin arasındaydı. Belirsiz ama belirsiz olduğu kadar merak uyandırıcıydı. 

İzin almadan aralandı dudaklarım. Nefesim havaya, hava nefesime karıştı. Gözlerim gözlerini esir almış öylece dururken "Kimsin sen?" diye mırıldandım. Bakışları kaydı dudaklarıma. İçimde bir heyecan kabardı. Döndüm önüme toparlanmak için bekledim. Önümde duran taksi ile apar topar taksiye bindim. 

"Dikmen'e, lütfen." Adam bir şey demeden taksiyi harekete geçirirken ben de telefonumu cebimden çıkardım. Yedi cevapsız arama vardı ve hepsi annemdendi. Telefonun rehberinden "Anneciğim," diyerek kaldettiğim annemin adının üstüne getirdiğim işaret parmağımı sağa doğru hareket ettirdim ve kulağıma götürdüm. 

"Derya, kızım neredesin?" Annem'in telaşlı sesine kulak asmadan konuştum, "Geliyorum anne. Taksideyim." Hattan gelen nefes sesini duydum biraz bekledikten sonra yine konuştu annem, "Yine kızılayda oturan o kadının evine gittin değil mi?" Sustum. Annem, Besime teyzeden pek haz almaz ve onunla görüşmemi uygun bulmazdı. Tabii ben buna pek kulak asmazdım orası ayrı. "Anne, çocuk muyum ben? Yirmi üç yaşındayım. Hesap mı soruyorsun bana?" Konuyu dağıtmaya çalışıyordum aslında. Alakasız bir yerden giriş yapmıştım. Annem anlamıştı konuyu dağıtmaya çalıştığımı. Bir şey demedi o yüzden. "Kapatıyorum. Bir ihtiyaç var mı? Gelirken alayım," derken taksi birden fren yapınca öne doğru savruldum. Başımı kaldırıp taksiciye öfkeyle bakarken taksici özür diler gibi bakarak taksiyi yeniden harekete geçirdi. Önümüzde aniden duran arabaya diktim bu sefer gözlerimi. Yolun ortasında ne diye dururlardı ki? 

"Derya, kızım orda mısın?" Annem'in endişeli sesiyle kendime geldim. "İyiyim anne kapat haydi." Cevabını beklemeden telefonu yüzüne kapatarak önüme döndüm. Ne garip bir gündü bu böyle. Düşünebildiğim tek şey sıcacık yatağımdı. Telefonumun ekranından saate baktım. Saat altıyı çeyrek geçiyordu. Dudağımı ısırdım. Babam işten gelince umarım beni lafa tutmazdı. 

###

"Kayboldum ben. Yardım et!" Derinlerde bir yerden gelen sesle olduğu yerde taş kesti kadın. Bu nasıl bir şeydi böyle? Neresiydi burası? Karanlık her yerdeydi. Göremiyordu bir şey. İleride bir ateş gördü. Yaklaştıkça uzaklaşan. Ve bir ses daha duydu bu sefer daha da derinden gelen. "Bana yardım et!" Arkasını döndü. Karanlıkta parlayan bir çift mavi gözle olduğu yerde taş kesti. Bu sabahki adamın gözleriydi. Rengi attı. Ağzını açtı bir yardım dilenmek için. Ama çıkmadı kelimeler ağzından. Görünmez bir el hissetti omzunda. Kadının saçlarını yüzünden itti görünmez eller. Başını kaldırınca yaklaşmış o mavi gözleri gördü. "Ufuk mavisi," demeyi düşündü bu gözlere. Çünkü bu gözlerin rengi gökyüzü veya denize ait değildi. Titredi kadın korkuyla. Sıkıştı kalbi. "Korkma benden, Derya." dedi karşısında ki adam. Gözleri dışında başka bir şey göremiyordu ki! Görünmez eller vücudundan uzaklaştı birden. Daha sonra da ufuk mavisi gözler. Adam son kez konuştu. Ve sesi bu bomboş yerde yankılandı, "Bırakma beni!"

Kan ter içinde uyandım. Yüzüme yapışmış kısa saçlarımı tek elimle geriye doğru iterken ağzımdaki iğrenç tattan yutkunarak kurtulmaya çalıştım. Bir beş dakikanın ardından kendimi toparlayarak kalktım yataktan. Ne tuhaf bir rüyaydı o öyle! Bordo tişörtüm terden sırtıma yapışmıştı. Ev soğumuş olduğu için titreyerek banyoya girdim. Gözlerim kızarmış ve saçlarım karışarak yağlanmıştı. Kısa saçlarımı tepeden bir at kuyruğu yaptım. Akşam yemeği yemeye gerek bile duymadan üstümdeki bordo tişörtü çıkarıp yerine uzun kollu yeşil tişörtümü giydim. Yeniden yatağımdaki yerimi bulurken gözlerim yavaşça kapandı. Karanlığa adım attı.

###

Genç adam, Baykan aceleyle bir taksiye bindi. O gözler ne güzeldi öyle. İçi titremişti kadını ona bakarken. Zaman kavramını unutmuştu. O an hiç bitmesin istemişti. Ne de güzel bakıyordu. Ah! diye geçirdi içinden genç adam. O dudakların arasından çıkan nefesini hissetmişti ta en derinlerinde. Bu soğuk havada onun o dudaklarının arasından çıkan nefes bile ısıtmıştı genç adamı. Kısa saçları soğukta nasıl havalanıyordu öyle? Böylesine güzel olmayı nasıl başarıyordu peki? Şimdiden özlemişti kadını, adam. Bu sevda hiç bitmeyecekti ona karşı. Hüzünle burkuldu adamın içi. Hiç sevmeyecek miydi kadın bu adamı? Bu adamın en büyük tutkusu bir sigarası bir de Derya'sıydı. Başka da olamazdı zaten. Olsa olsa Derya'sı ile yapacağı küçük çocuğu olabilirdi. Derya ile Baykan birde çocukları. Düşünmesi bile güzeldi bu genç adam için. Hissetmek istedi kadını. Ama biliyordu hemen olmayacağını.  

###

Arkadaşlar dün başladığım "Ve Bir Kadın" Romantikte şuanda 502. sırada. Bu benim için çok güzel bir şey çünkü daha on üç yaşındayım ve yazmaya başladığım hikayenin ertesi sabahı romantikte 502. sıraya yükselmesi benim için oldukça güzel. Belki yaşım küçük ama hepinizi sevecek kadar büyük bir kalbim var. Tekrar ve tekrar güzel destekleriniz için teşekkürler. (Kapağımızı yeniledim. Benim yapımımdır. ^^ ayrıca Derya, Baykan ve Hürkan'ı hayal dünyanıza bırakıyorum. Dün multimedia için yüklediğim Derya resmini kaldırdım.) 

Ve Bir KadınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin