Sevgi

983 78 9
                                    


Ayaz'dan.

Dizilerimi kendime çekip ellerimi iyice zayıflamış olan bacaklarıma sardım. Bundan ilerisini düşünmek dahi başımı sızlatıyordu. Annemi bir daha görebilir miyim onu bile bilmiyordum.

Yine ani gelen ağlama kriziyle gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Doğan'ı düşündüm, o benim ilk dostumdu ve şimdi onunla da iletişim kuramıyordum.

Muhtemelen o da olanlar yüzünden iyi değildi. Yalnızca bir kaç gün geçmişti olay yaşanılalı. Bazen kendimi suçlarken buluyordum kendimi. İnsanlara bağlanmak yerine mesafemi korusaydım asla bu durumda olmazdım.

Fazla ışık almayan, eski ve çok uğrak olmayan bir yerde bu evde kafayı sıyıracaktım.

Deniz sabahın erken saatlerinde evden çıkıp akşama doğru geliyordu eve. O günden sonra tek kelime çıkmamıştı ağzımdan ama o benimle sürekli konuşurdu.

Kapıya sokulan anahtarın çıkardığı sesin ardından çelik kapı açıldı. Kafamı çevirip bakma gereksinimi bile duymadım.

Ondan başka kimse buraya adımını atamazdı çünkü buna emindim. Onu her gördüğümde o günkü görüntü geliyordu aklıma. Yerde kanlar içinde yatan Ahmet ve üzerindeki Deniz...

Karşımdaki kararmış duvara gözlerimi odaklamışken Deniz bana seslendi.

İçeriden poşet sesleri gelirken "Sana yemek getirdim!" dedi.

Cevaplamadım. Geçen bu bir kaç günde ağzıma tek lokma sokmaya mecalim yoktu. Zorla Deniz'in yedirmesi haricinde hiçbir şey yememiştim.

İçeriden gelip yanıma oturduğunda hâlâ ona bakmıyordum.

"Hadi ama, bu gidişle hastalanıp gideceksin." dedi.

Sorusunu tekrardan cevapsız bırakırken söylediği kelimelerle içimin titrediğini hissettim.

"Annen böyle olmasını istemezdi."

Annem... İstemezdi?

Uzun bir sürenin ardından ilk defa kafamı çevirip gözlerinin içine baktım. Gözlerimden yaşlar süzüldü.

"S-sen, annemi nereden biliyorsun?" dedim oldukça kısık çıkan sesimle. Yine uzun süreden sonra, ilk defa konuştum.

"Söz, bir gün seni ona götüreceğim."
Sorumu cevaplamak yerine beni ona götüreceğini söylemişti.

"Yalancı." dedim. Kendim bile duyamamıştım bu söylediğimi.

Gülümseyip kollarını bana doladı. "Yalan değil, sana söz veriyorum göreceksin anneni." dedi.

Yaptıklarını gördükten sonra bile inanmak istiyordum bu adama. Ne kadar yaptığı yanlış olsa da beni kurtarmıştı. Ama yine de bu kadar ileri gitmesi gerekmiyordu.

Sırtımı okşayıp geri çekildi. Elimden tutup kalkmam için bir işarette bulundu. Dediğini yapıp ayağa kalkmaya çalıştığımda başım döndü ve sendeledim. Gözüm kararınca Deniz'e tutundum.

Eğilip beni kucağına aldı. Reddetmeyerek boşta kalan kollarımla omuzuna tutundum.

İçeri geçtiğimizde beni sandalyeye bırakacağını düşünüp kollarımı omuzlarından çektim.

"Hayır, daha ayakta bile duramıyorsun." diyip sandalyeye oturdu, beni de kucağına iyice yerleştirdi.

Bacaklarım sandalyenin bir tarafından sarkarken kucağında çocuk gibi kalmıştım.

Bir eliyle omzumdan desteklerken diğer eliyle de kaşığı tutup yemekten aldı.

Kaşığı ağzıma kadar getirip kaşını kaldırdı. Oldukça halsiz olduğumdan geri çevirmeyip ağzımı araladım. Başka bir zamanda olsaydı kesinlikle karşı çıkardım.

*

Deniz'den.

Bilinmeyen Numara
Bugün oldukça yoğun olacak ona göre hazırlıklı gel.

Deniz
Pekâlâ
Sormak istediğim bir şey var

Bilinmeyen Numara
Nedir?

Deniz
Daha ne kadar daha
insan öldürmem gerekiyor?

Bilinmeyen Numara
Sadece biraz daha.
Ayrıca insan öldürmenin senin için vicdan azabı yaptığını bilmiyordum?

Deniz
Yapmıyor zaten

Bilinmeyen Numara
Öyleyse?

Deniz
Hiç, hiçbir şey
Söylediğin gibi hazırlıklı olacağım

Deniz çevrimdışı.

Sinirle sigaramdan bir duman daha çektim içime. Bu bilinmeyen numara her kim sikimse işlediğim cinayetlerin kanıtlarını elinde tutuyordu.

Beni bunlarla tehdit edip duruyordu. Bu devirde insan babasına bile güvenmezken kimliğini bile bilmediğim birisine güvendiğime inanamıyordum.

Elimdeki sigaradan son bir kez daha çekip yere attım. Ayağımla ezip söndürdükten sonra binadan içeriye girdim.

Ayaz her geçen gün kendini toparlasa da hâlâ durumu oldukça kötüydü. Bu olaylar onu derinden etkilemişti ve içine kapanmıştı. Ona zarar vermenin acısıyla kıvranıyordum.

Binaya girdiğimde zar zor yanan sensörlü ışığın yanmasını bekledim. "sikeyim" buradaki her şey oldukça eskiydi ve görünüşe göre artık bir ışık da yoktu.

Oflayarak cebimden telefonumu çıkartarak flashını yaktım. Telefonumdan çıkan ışığın yardımıyla kapıyı açıp olabildiğince sessiz bir şekilde geri kapattım. Kapıyı kilitledikten sonra anahtarları cebime geri yerleştirdim.

Ayaz muhtemelen uyuyordu, bu yüzden onu uyandırmak istemezdim. Ne kadar özlesem de...

Zifiri karanlık olan evde Ayaz'a en uzak odadaki ışığı yaktım. Böylece en azından etrafımı seçebiliyordum. Ayaz'ın odasının kapısında durup yatan bedende gözlerimi gezdirdim.

Bacaklarını kendisine çekip kollarını sarmış bir şekilde uyuyordu. Muhtemelen bir kaç saat öncesine kadar üzerinde olan yorgan yerleri süpürüyordu.

Yorganı yerden kaldırıp hafifçe silkeledikten sonra Ayaz'ın üzerini örttüm. Uyandırmamaya dikkat ederek yavaşça yanına sokuldum.

Yorganın üzerinden elimi atıp dokunsam incinecekmiş gibi sarıldım ona. O kadar narin, o kadar saftı ki. Bir kere daha kendime lanetler ettim.

Yüzümü buklelerine gömüp bir süre kaldım öylece. Saçlarına bir öpücük bıraktım.

Huysuzlanınca uyanacağını anladım. Kollarını iki yana açıp gerindikten sonra bana doğru döndü. Beni yanında görse sıkıntı olur muydu ki?

Kalkıp gitmeye yelteneceğim sırada kollarını sardı bana. Uyanık mı diye gözlerine baktım, uyanmamıştı. Göğsüme kafasını koyup usulca sarmıştı kollarını bana.

Anında yüzümde bir gülümseme oluşurken yatağa ağırlığımı daha çok verdim. O beni mutlu ediyordu. Her şeyini, her bir parçasını seviyordum onun.

Uyandığında muhtemelen bulunduğumuz pozisyondan dolayı rahatsız olacaktı.

Ama şu an dünyada benden mutlusu yoktu.

Bölüm Sonu

Bölüm başlığını gerçekten çok düşündüm ÖSĞFMWĞSKCĞÖW

Bağımlı Aşk (bxb) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin