17

417 74 33
                                    

akaashi'nin söyledikleri yaklaşık bir ay aklımı meşgul etti. bu esnada miyo, voleybola çok daha fazla bağlandı ve bir voleybol kulübüne yazılmak istediğini söyledi. endişelerim gittikçe büyüyordu. atsumu onun aklını çeler miydi? çelebilir miydi cidden?

"miyo," ona aldığım topla ev içerisinde oynamayı bırakıp bana yaklaştı küçük adımlarla. henüz 4 yaşındaydı ve minicikti. "benimleyken mutlu musun?" diye sordum, yüzümdeki tebessümle.

yanıma oturdu ve o da tebessüm etti. "evet. seni çok seviyorum baba."

"peki atsumu? onunlayken mutlu musun?"

başını salladı. "evet. onu da seviyorum. ama beni görmeye daha sık gelse daha çok sevebilirim."

yutkunup sormak istediğim asıl soruyu sordum ona. "ilerde... onunla yaşamak ister miydin?"

"şu an istemiyorum. ben annemle ve seninle zaten mutluyum. hem atsumu'nun evi çok uzak. eğer onunla yaşarsam şimdiki okuluma gelemem. arkadaşlarımdan uzak kalmak istemiyorum."

derin nefes alıp verdim ve onu kucağıma çekip gözlerine baktım. "voleybol kursu nasıl gidiyor peki?"

uzun uzun anlattı bana kursta neler yaptığını. voleybolun onu böylesine heyecanlandırması hoşuma gitmiyordu. atsumu'yu görür gibi oluyordum çünkü. küçükken tanıştığım küçük atsumu konuşuyordu sanki.

miyo'da atsumu'yu görmem normaldi. birbirlerinin kopyası gibiydiler. tek fark, miyo'nun annesinden aldığı mavi gözleriydi. onun dışında atsumu'ya fazlasıyla benziyordu kızım.

ben diken üzerinde bir yılı geride bıraktım o şekilde. atsumu'nun miyo'yu almasından korkarak yaşamak fazla yorucuydu ve kiyoko da bunun farkındaydı. bu yüzden aynı yatakta uzandığımız bir gece, bir teklifte bulundu.

"neden avrupa'ya gitmiyoruz?"

"neden gitmeliyiz?" diye sordum gülerek.

tavana bakmayı kesip bana baktı. ciddi görünüyordu. "çünkü kendini fazla yıpratıyorsun kiyoomi. gidelim buradan. miyo'nun eğitimi için olduğunu söyleriz. hem, orada çok daha iyi olabilir voleybolda. ne diyorsun?"

"peki ya sen? işin ne olacak?"

güldü ve bana döndü. ellerini yastığının altına koyup gözlerime baktı. "kendi okulundan önce benim işimi mi düşünüyorsun cidden? aptal mısın nesin sen?"

miyo için yapamayacağım şey yoktu cidden. bu yüzden, o akşamdan bir hafta sonra okulumu dondurdum. kiyoko da toparlanmaya başlamıştı. evdeki eşyaları toplamıyorduk. yeni bir hayat ikimizin de hoşuna gidiyordu çünkü. yeni bir ülke, yeni bir ev ve yeni eşyalar...

"atsumu da gelecek mi?" miyo'nun çekinerek sorduğu soru karşısında gerilmeden edememiştim. ona tam belki sonra gelebileceğini söyleyecekken kiyoko onu kucaklayıp burnunu öpmüştü.

"maalesef gelemeyecek hayatım. çünkü atsumu takımını bırakıp gelemez. ama sen orada iyi bir voleybolcu olup ilerde babana iyi bir voleybolcu olduğunu göstermek için buraya dönebilirsin. eminim atsumu senin harika bir voleybolcu olduğunu görünce çok etkilenecek senden." miyo'nun da hoşuna gitti bu. fakat buna rağmen endişelerim var. miyo'yu kaçırıyor gibi olmuyor muyum?

-

derin nefes veriyor ve elimdeki kalemi masaya bırakıyorum. sayfalarını atsumu ile doldurduğum günlüğe buruk bir gülümseme ile bakıp ayağa kalkıyorum. yatakta uzanarak kitap okuyan kiyoko ben hareketlenince bana bakıyor.

"bugünlük bu kadar mı?" diyor.

"tamamen bitti." diyorum gülerek. "olan biten her şeyi yazdım."

"iki hafta sürdü." diyor yüzündeki tebessümle. kitabını kapatıp yanına koyuyor. "lambayı kapatabilir misin?" diyor.

lambayı kapatıp yer yatağına yerleşiyorum yavaşça. ikimiz de ayrı futonlarda yatıyoruz ama yan yanayız.

"iyi geceler kiyoomi."

"sana da kiyoko."

gece, aklımdaki sorularla boğuşurken telefonum titriyor. saat gecenin ikisi. kiyoko uyanmasın diye çabucak çıkıyorum odadan. yabancı bir numara, arayan.

"buyurun?" tedirgin bir şekilde açıyorum telefonu. yabancı numaralardan korkuyorum adeta. küçüklükten kalma bir alışkanlık bu.

"ah, merhaba!" bir kadın sesi. "saat için kusura bakmayın ama bu baş belası çocuğun hiç seveni yok belli ki. kimi aradıysam açmadı. bir tek siz açtınız telefonu."

"kimden bahsediyorsunuz?"

"oh, kusura bakmayın. miya'dan bahsediyorum. miya atsumu. onu tanıyorsunuz değil mi?"

şaşırıyorum. "atsumu mu?"

"arkadaşlarla içmeye geldik ve kör kütük sarhoş oldu aptal herif. gelip onu alma durumunuz var mı diye soracaktım? ben götüremem de."

"üzgünüm ama gelebileceğimi sanmıyorum..." diye mırıldanıyorum.

"hadi ya... neyse, arayacak birkaç kişi daha var gibi görünüyor. telefonu açtığınız için-" o sırada atsumu bir şeyler söylüyor. anlayamadığım bir şeyler... "rahat dur be sen de." diyor, henüz ismini bile bilmediğim kız. "geri zekalı. omi kim bilmiyorum ama senin gibi bir mızmızı terk etmekte çok haklı."

kalbimin atmayı kestiğini sanıyorum. zar zor yakınımdaki koltuğa oturuyorum. "pardon, ne dediniz?" diyorum sesimin titrememesine gayret ederek.

"oh, size demedim. aptal atsumu sarhoş olduğu andan beri birinin ismini sayıklayıp bebek gibi ağlıyor da."

gözlerimi yumup derin bir nefes alıp veriyorum. bu yüzden nefret ediyorum kendimden işte. tek bir söze, tek bir şeye kanıyorum. "bana konum atabilir misiniz? gelip onu alacağım."

"sahiden mi!" kızın mutluluğu sesine yansıyor. "hemen atıyorum!" ve telefon yüzüme kapanıyor.

ayağa kalktığımda ellerini pijamasının ceplerine sokmuş halde beni izleyen kiyoko'yu görüyorum. başını hafifçe omzuna yatırıp tebessüm ediyor. "arabayı alabilirsin."

dudağımı sertçe dişliyorum. "kiyoko... ben..."

"sorun değil. açıklama yapmana gerek yok. hadi, ona git." susuyor. sonra tekrar tebessüm ediyor. "her ne kadar seni hak etmediğini düşünsem de... kalbini, verdiğin insandan kolay kolay alamıyorsun. bu his bana da yabancı değil. seni anlıyorum yani. bu yüzden, git hadi."

-

sakusa deftere yazmayı bitirdi. şimdiki zaman kipinden devam edeceğim o yüzden, umarım çok rahatsız etmez

kırmızı kapaklı anı defteri # sakuatsuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin