o an hissettiğim endişe, korku... hiç unutamadım o hissi. berbat bir şeydi. miyo'ya hissettirmemek için elimden geleni yapmaya özen gösterdim.
atsumu'nun maç takvimini biliyordum. osamu benimle istesem de istemesem de paylaşırdı. atsumu'nun tam bir şerefsiz olduğunu söyler dururdu ama yine de o şerefsize hâlâ aşık olduğumu biliyordu. kalbinizden birini atmanız o kadar kolay olmuyor ne yazık ki. atsumu kalbimi ve gururumu incitmişti, evet. ama yine de ona olan kızgınlığım hep birkaç günlüktü. ona karşı kin tutamıyordum. o da bunun farkındaydı muhtemelen.
maçın olduğu sahaya geldiğimizde miyo yerinde duramıyordu. osamu'ya haber verdiğim için bizi kapının önünde bekliyordu o da. atsumu'nun çoğu maçına gelip ona destek oluyordu. iyi bir kardeşti, şüphesiz. atsumu'nun onu hak edip etmediğini çok sorguladım hatta. yaptığı onca şeyden sonra bile osamu hâlâ atsumu'nun yanında durmaya devam ediyordu. keşke atsumu yerine osamu'ya falan aşık olsaydım derdim çoğu zaman. ama kalp işte, aşık olacağınız kişiyi seçemiyordunuz. her neyse, ne anlatıyordum?
miyo onu görür görmez koştu ve osamu da onu kucakladı. "amca!"
"ne kadar büyümüş yahu bu prenses. sağlıklı beslendiğinden mi babası?"
kıkırdadım. "evet, boyunu uzatmak için şu sıra çok fazla yemek yiyor. bir ayda iki santim uzamış biliyor musun?"
"aferin güzelime."
içeri girdiğimizde seyirciler kısmına ilerledik ve önden bir yere oturduk. miyo ortamı gördüğünde ağlayacaktı resmen. başta şaşırıp ne olduğunu sordum panikle. verdiği cevap hem rahatlattı hem üzdü beni. "ben de voleybol oynayacağım birgün." babasının kızıydı, ne olacak...
miyo küçük bedeni ve ince sesiyle yalnızca atsumu'ya tezahürat yaptı.
atsumu servis kullanırken herkesin susuyor olması miyo'yu çok şaşırtıp etkiledi. hayranlıkla bakakaldı.
"babam çok güçlü galiba, baba." dedi bana.
tebessüm edip saçlarını okşadım. "öyle."
karşı taraf mola aldığında atsumu ve takımı bizim olduğumuz tarafa, benchlerine ilerlediler.
"baba! baba!" miyo demirlere tutunup deli gibi el salladı. atsumu onu fark ettiğinde şaşkınlıktan dilini yutacaktı az kalsın.
hızla bize ilerledi ve miyo'yu kucaklayıp sahaya, kendi tarafına aldı. miyo nefes almadan atsumu'ya ne kadar harika olduğunu söylerken atsumu aşık gözlerle onu dinliyordu. mola bittiğinde dikkatlice bana uzattı miyo'yu. gözlerime baktı.
"teşekkürler." sesini duyamadım. yalnızca dudaklarını okudum. herhangi bir mimik oynatmayıp başımı salladım. kendime yumuşamayacağımı söylerken bile kalbimdeki buzların eridiğini hissedebiliyordum. bu yüzden ondan nefret ediyorum işte. bu yüzden kendimden nefret ediyorum...
ー
sakusa benim cidden. kin tutamiyorum birine, ne kadar kotu bir sey yapmis olursa olsun. bu yuzden mal misin falan demeyin asik oldugunuz birinden oyle cabuk soguyamazsiniz bence. ki, atsumu her seferinde sakusa'ya bir umut verdi. ona gulumsedi, onu yanagindan optu, sakusa'ya oncesinde ne yaptiysa onlar icin ozur diledi. sakusa'nin asik oldugu ilk kisiye (kucukkenki hallerine yani) bürünüp her seferinde onu kendine asik etmeyi basardi. atsumu, sakusa'nin zaafi. ve atsumu da bunu biliyor...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kırmızı kapaklı anı defteri # sakuatsu
Fiksi Penggemar# angst degil sakuatsusuz son. ❝miyo sadece senin kızın değil.❞ mutlu son mu? söz veremem.