08

470 89 106
                                    

en başta her şey zordu. eniştemlerden durumu saklarken miyo'ya bakabilmemin imkanı yoktu. ama onlara haber veremezdim. tepkilerinden korkuyordum. bu yüzden üniversitede bir iş buldum. ilk işim kütüphanedeydi fakat uzun sürmedi. çünkü miyo da benimle birlikte okula geliyordu ve kütüphane gibi bir yerde ağlamadan durması imkansızdı.

sonra üniversitenin kafesinde bir iş buldum. her an miyo ile ilgilenecek kızlar olurdu. onlar miyo'yu oynatırken ben de garsonluk yapardım.

halamlardan uzun süre saklayamadım durumu. çünkü çat kapı evime geldiklerinde miyo'yu saklayamayacak bir haldeydim. bir aydır benimle olmasına rağmen doğru düzgün altını değiştiremiyordum ve halamlar evime geldiğinda miyo kanepenin üzerinde altının değiştirilmesini bekliyordu.

ilk başta ikisi de şoka girdiler. sonra ise halam hiçbir şey söylemeden miyo'ya yaklaştı ve altını birkaç saniyede değiştirdi. kirli olan bezi bana verip miyo'nun temiz kıyafetlerine uzandı. onu giydirirken hiç susmuyor ve miyo ile adeta konuşuyordu. tıpkı benim miyo'yu ilk gördüğüm zamanki gibiydi.

"kiyoomi, seninle mutfakta biraz konuşalım." elimdeki bezi poşete koyup çöpe attıktan sonra mutfağa ilerledim. ben gergin bir şekilde enişteme bakarken yavaşça mutfak masasına oturdu o. "sen zeki bir çocuksun, böyle bir şeyi yapmış olmana pek ihtimal vermiyorum. ama..." saatlerce bana nutuk çekti. sessizce dinledim ben de onu. "bunun yüzünden sana kızmayacağım." dedi konuşmanın sonunda. "aksine, seninle gurur duyuyorum çünkü o çocuğa sahip çıkmayabilirdin de. panikleyip onu bırakabilirdin. ama sen kim bilir ne zamandır kendi başına mücadele veriyorsun." elini koluma koyup sıvazladı ve tebessüm etti. "baban da seninle gurur duyardı eminim ki."

gözlerim dolduğunda başımı eğdim ve ondan sakladım yüzümü. sözleri yüzünden duygulanmamıştım. onlara yalan söylediğim için suçluluk duyuyordum. miyo benim kızım değildi ama onlara gerçeği söyleyemezdim.

her şey yoluna girdi sonrasında. halam çoğu zaman miyo'ya bakmak için geliyordu ve bu sayede miyo'yu üniversiteye götürememe gerek kalmıyordu. atsumu'nun onu görmek için halam kadar bile sık gelmemesi her ne kadar beni üzse de yapabileceğim bir şey yoktu.

bir akşam, serçe parmağımı sıkıca tutmuş ve uykuya dalmış miyo'yu seyrederken kapı zili çaldı. istemsizce bir küfür savurup yavaşça ayağa kalktım. zile basan kişi bir kez daha aynısını yapmasın diye kapıyı hızla açtım.

merdivenleri çıkan şahsı sinirli bir şekilde bekledim. nihayet göründüğünde maskesine ve şapkasına rağmen tanıdım onu.

"atsumu?" miyo'yu ilk görmeye gelişiydi. onu atsumu'dan alalı iki ay oluyordu ve o, bu iki ay içinde ne gelmiş ne de aramıştı. "neden geldin?"

son basamakları ağır bir şekilde çıkıp dairemin kapısına yaklaştı. şapkasını çıkardı ve maskesini çenesine indirdi. gözlerinin kıpkırmızı olduğunu gördüm. şaşkınlığım giderek artıyordu.

"ben..." dedi boğuk bir sesle. "hep baba olmanın hayalini kurdum ama böyle bir baba olmak değildi hayalim." cümlesini ağlamaya başladığı için oldukça güç bitirmişti. "miyo'yu görebilir miyim?" gözüme o kadar çaresiz göründü ki az kalsın ona sarılıyordum. ama tek yaptığım geri çekilip kapıyı sonuna kadar açmak oldu.

"uyuyor." dedim. "uyandırma, olur mu?" içeri geçtiğimizde miyo'nun çoktan uyandığını gördüm. derin bir nefes alıp verdim. "pek misafirim olmuyor ve onlar da geldiklerinde zile basmaması gerektiğini iyi biliyor. çünkü miyo çok sık uyumuyor. uyuyabilmesi için her şeyi deniyorum."

"özür dilerim." diye mırıldandı.

onun aksine koltuktaki miniğe yaklaştım ve kucağıma aldım. "bebeğim," dedim yüzümdeki gülümseme ile. "kim geldi biliyor musun? baban geldi. onu özledin değil mi? biliyorum, özledin." atsumu'ya yaklaşıp gözlerine baktım. "onu kucağına al."

tekrar ağlamaya başladı. "buna layık mıyım ben?" dedi bir kez hıçkırdıktan sonra.

"doğrusunu istersen," hiçbir şeyden haberi olmadan bana bakan miyo'ya baktım. "değilsin." dedim. "bu meleği terk ettin atsumu. iki aydır aklın neredeydi söyler misin? iki aydır ne aradın ne de onu görmeye geldin. en azından bana nasıl olduğunu sormak için mesaj atabilirdin. miyo bunu hak etmedi. senin günahını bu minik ödememeliydi."

"özür dilerim." koltuğa oturup dakikalarca ağladı. her ne kadar ona üzülsem ve acısam da sakinleştirmeye çalışmadım. miyo da bir süre sonra ağlamaya başladı.

"ne oldu güzelim?" dedim onu yavaşça koltuktaki battaniyesinin üzerine bırakırken. "baban ağladığı için üzüldün mü? hm? o yüzden mi ağlıyorsun?" ben konuştukça sakinleşti ve benimle konuşuyormuş gibi sesler çıkarmaya başladı. kocaman gülümseyip elini öptüm. "yerim seni çocuk."

"sen, benim aksime harika bir babasın omi-kun." yüzümdeki gülümsemeyi silip atsumu'ya baktım. yavaşça koltuktan kalkıp yere çöktü. ellerini dizlerine koyup başını eğdi. "geçmişte seni çok incittim. lütfen affet beni. kötü hiçbir şeyi hak etmemiştin sen. çok özür dilerim."

şaşkınlıkla güldüm. "atsumu, şaka mısın sen? olayın üzerinden dört koca yıl geçti ve sen şimdi mi özür diliyorsun yani?" başımı iki yana salladım. "cidden..." sinirlenmiştim. çünkü lise yılımı mahvetmişti o. fakat yine de ona hakaret etmedim, geçmişte bana ettiği gibi. "sana olan kırgınlığım falan çoktan uçup gitti." dedim. "o zamanlar kendimden nefret etmemi sağladın evet ama şu an hiçbir şey ifade etmiyor o kırıcı kelimeler. büyüdüm çünkü. sen de büyü." miyo'nun minik elini bir kez daha öptüm. "benden özür dilemek yerine lütfen miyo'dan bir özür dile."

bana yaklaştı. benim gibi kanapenin yanına oturmuştu. "onu koklayabilir miyim?"

tebessüm edip biraz kenara çekildim. "lavanta gibi kokuyor biliyor musun?" dedim. "belki ıslak mendili lavanta kokulu olduğu içindir ama bu kokuyu o da çok seviyor, ben de çok seviyorum."

miyo'nun minik ayağına bir öpücük kondurdu ve kokusunu içine çekti. ama miyo'nun hoşuna gitmedi bu.

"gıdıklama onu." dedim kaşlarımı hafifçe çatarken. "hoşuna gitmiyor."

"oh, özür dilerim."

miyo tekrar uykuya dalana kadar ikimiz de başında bekledik. atsumu'ya ne olduğunu bilmiyordum ama pişman olduğunu görebiliyordum. bu yüzden o gün, orada, en baştan başladık. atsumu'yu affettim ve ne zaman isterse miyo'yu görmeye gelebileceğini söyledim. sonuçta hatasını telafi etmek isteyen bir babaydı o. bunu engelleyecek değildim.

-

bölüm biraz uzun oldu gomen

kırmızı kapaklı anı defteri # sakuatsuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin